Geçen yazımda bilginin yabancılaşmayı sağlayan bir nitelik taşıdığını ve bunun da eğitim sistemini istenilen verimlilik ve faydaya ulaştıramadığından bahsetmiştim. Buna sebep olarak sosyal hayata cevap veremeyen batı kaynaklı ve batı ihtiyaçlarına uyarlanmış bilginin varlığını dile getirmiş, bu bilginin kendi inanç ve değerler sistemimizle uyuşmadığını ve hatta bu değerlerin yerleştirmek istediği kültür ve insan tipinden uzaklaştıran bir rol oynadığını açıklamaya çalışmıştım.
Bu konunun, birçok muhafazakar ve dindar insan tarafından da gereği gibi anlaşılmadığını belirtmek durumundayım. Çünkü, ithal fikirler ve metotlara toplum o denli bombardımana tutuldu ki, kendi özüne ve tarihine bağlı bilgiler onun için yabancı hale geldi. Burada söylenmesi gereken en önemli şey, yaşanmayan ve uygulanmayan bilgilerin geçerliliğini kaybetmesive hayat ile olaylar üzerinde etkili olamaması gerçeğidir. Dolayısıyla, bilginin hayat ile sürekli yüzleşmesi ve sosyal meselelere çözüm getirebilecek bir nitelik taşımasıgerekir. Halbuki, bugün sosyal ilimlerin tamamı, hayata sadece teorik görüş ve açıklamalar getirmenin yanında, sosyal meseleleri çözebilecek bilgi ve öze sahip olamamaktadır.
Eğitimin kurumlaşması ile, eğitimin sağdan soldan çeşitli görüş ve fikirlerin adeta bir karması olmaması, toplumun ihtiyaç ve özelliklerini dikkate alarak belli bir hedef ve strateji içinde gerçekleşmesinden bahsetmekteyim. Halbuki bugün eğitim sistemi, adeta bir çorba gibi birbiriyle uyumsuz, sanki ansiklopedik malumat yığını gibiher yerden ve kültürden bilgi ve örneği içinde barındırmayaçalışıyor. Böyle birbiriyle uyumsuz bilgi ve metotlardan meydana gelen bir eğitimin, yetişmekte olan çocuk ve gençlerimize ne kültür, ne ahlak ve ne de kimlik verebilme imkanı vardır.
Yıllardan beri eğitim konusunda çeşitli model ve teknikler üzerinde durulur. Fakat, bu modellerin, kendi kültür, ahlak, din ve tarih şuurumuz ve kimliğimiz ile ne ölçüde örtüştüğü ve uyum sağladığı üzerinde durulmaz. Eğitim, öncelikle topluma verilecek kültür ve ahlak değerlerine uygun metot ve bilgi kaynakları ile gerçekleşmelidir. Toplumun ruh ve fikir dünyasına zıt, başka dünyaların gerçeklerine dayalı bilgi, metot ve teoriler ile kendi gerçeğimizi bulabilmenin mümkün olmadığını bilmek durumundayız.
Bizim eğitimimiz, gideceği yeri ve onun özelliklerini bilmeyen bir yolcunun, yolculuğu için azık ve yol aracı aramasına benziyor. Hedefin niteliği ve özellikleri bilinmeden, o hedefe ulaşılacak metot ve yol hazırlığının hiçbir faydası ve anlamı yoktur. Böyle bir çaba, sadece tahminler ve tesadüfler ile karşılaşmayı sonuçlandırır, faydalı ve hedefe vardıracak bir yolculuk olmaz.
Bir çok sosyal meselede olduğu gibi Eğitim’de de, sistem ve bilgi niteliği birbirini tamamlayıcı bir özellik taşımak zorundadır. Bilgi başka bir dünyadan, sistem başka bir dünyadan kültürden gelirse; orada nitelikli bir çalışma olmaz. Ayrıca, yapılan her çalışma; belli bir hedef ve insan tipini hazırlama merkezli olmadığından dolayı, boşuna bir çaba sarfedilir. Yıllardan beri, böyle bir yol tuttuk.
Yaklaşık 10-12 yıldır eğitimde bazı dini ve ahlaki bilgiler verilme çabası içine girilmişse de, bunlar; o bilgileri yaşama şartları ve kurumları olmadığı için havada kalmakta ve öğrenciler de bunları niçin öğrendiklerini tam olarak anlayamamaktadırlar. Özellikle muhafazakar aileler bile, okulda gereğince ve net olarak hangi kültür, ahlak ve dinin insanı oldukları noktasında net bilgiler alamayan çocukları ile yeteri kadar ilgilenmedikleri için, öğrenciler kendi değerler dünyaları hakkında ansiklopedik bilgiler öğrenmekte ve bu bilgilerin hayatta nasıl işe yaradığını ve uygulandığı konusunda duyarsız kalmaktadırlar.
Dolayısıyla Milli Eğitimin, eğitim felsefesi ve politikası konusunda daha net ve hangi dünyanın insanı olduğumuzla ilgili bilgiler vermesi gerekir. Söylemlerden ziyade, işin uygulamasına ve hayata dönük yanına ağırlık verilmelidir. Ayrıca, din ve ahlak eğitimi konusunda velilerin keyfi bir tutum almaları ve sosyal ilişkilere büyük ölçüde yön veren bu tür derslere isteğe bağlı yaklaşmaları da doğru bir metot değildir. Çünkü, halkı müslüman olan bir toplumda kişilerin İslam düşünce ve tutumları konusunda bilgi sahibi olması ve bu dine inanan insanların inanç ve ahlak değerlerine saygı göstermeleri şarttır. Halbuki, çeşitli olaylardan öğreniyoruz ki, bazı kesimler insanların oruç, namaz ve dini inançlarına uygun ibadet ve giyimlerini bile alaya alıyor ve onlardan rahatsız olarak aşırı tutumlara girebiliyorlar.
Eğitim sistemi, bütün bu dinamikleri dikkate alarak, kendi değerlerini en iyi şekilde anlatacak ve bunların uygulama biçimlerini de gösterecek net bilgi ve pratikleri öğrencilere kazandıracak bir uygulama planını gerçekleştirmelidir. Aksi halde, medyanın ve internetin verdiği “yabancı bilgi ve alışkanlıklar” ile, ülkede azınlık düşüncesinin, çoğunluğu baskı altına alacağı günler yakında kendini gösterecektir.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…