Ekonomik Krizlerde Nasıl Helal Kazanç Sağlayabiliriz?

Müslümanlar, dünyevî kazanç elde etme konusunda her halükârda hep Kur’an ve Sünnete müracaat etmelidir. Vahiy kaynaklarından beslenen Müslümanlar, ekonomik krizlerde de helal kazanç sağlayabilir ve Allah’ın izniyle muvaffakiyetler elde edebilir. Günümüzün Müslümanları da, kendi ve ailevî ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için, helal yollardan iş aramalı yani hiç aralık vermeden rızkını hep arayıp bulmalıdır. Allah, rızık arayışında bulunan salih kullarına çok merhametlidir ve onlara kendi rahmet hazinesinden takdir ettiği ölçüde nimetler sunacaktır. Peygamberimiz (sav), Allah’ın rahmetinden bol bol nasiplenmek için, ümmetine şu tavsiyede bulunmuştur:

“Hayatınızın her anında hayır (rızık) elde etmeye çalışın. Ve Allah’ın rahmet esintilerine yönelin. Çünkü Allah’ın rahmet esintileri vardır. Onları dilediği kullarına isabet ettirir. Allah’tan kusurlarınızı örtmesini ve sizi korkularınızdan emin kılmasını isteyin.” (Camiü’s-Sâğir; C. 1; Nr. 638: 310).

Rahmet esintilerini Rezzak ismi ile dünyada yayan Allah, Kuran-ı Kerim’de bütün varlıklara sadece Kendisinin rızkı verdiğini ilan etmektedir:

“Allah muhakkak ki rızkı isteyen değil, verendir. Gücün, kuvvetin yegâne sahibi de Allah’tır.” (Zâriyat: 58).

“Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir.” (Ankebut: 60.)

Kısacası serveti ve mal-mülkü sadece kendi gayret ve becerilerinizle değil, Allah’ın izin ve iradesiyle elde edebiliyorsunuz. Onun için kimse kalkıp da “bütün bu mal-mülkü ben kendim kazandım” demesin. Böyle bir yaklaşım, belki de gizli bir şirk olacağı için, Gayretullah’a bile dokunabilir. Böyle gururlu ve kibirli bir yaklaşım, malın bereketini kaçırır. Daha da kötüsü Allah, kibirlenen zenginlerden lütfunu ve rahmetini keser. Allah’ın rahmetinden helal yollardan yararlanabilmek ve rızkımızı tekeffül altında tutabilmek için, aşağıdaki yol ve yöntemlere müracaat etmeliyiz.

Helal Kazanç İçin Gerektiğinde Uzak Diyarlarda İş Aramalıyız

Çalışmak, takdir edilen rızka kavuşmak için bir vesiledir. Eğer takdir edilen rızık çok yüksek ise, o zaman çalışmanın önemi daha da artmaktadır. Tembellik gösterilerek, böyle bir fırsat kaçırılmamalıdır. Onun için ancak çalışarak insan zenginleşebilir. Başka bir ifadeyle çalışmadan insan hiçbir şey elde edemez.

Bir Müslümanın hiçbir şey yapmadan bir şeyi tembel tembel beklemesi, boşunadır. Çünkü Allah, Hz. Ömer’in ifadesiyle gökten para yağdırmaz. Rızkı veren Allah’tır. Çalışmak, sadece sebebe yapışmaktır. Sebeplere yapışmak ise hem vahyin, hem de Sosyal Sünnettin bir parçasıdır. Her halükârda biz dünyada yaşadığımız sürece rızkımızı aramakla yükümlüyüz. Üzülmemize ve karamsarlığa kapılmamıza gerek yok. Çünkü takdir edilen rızık, bizi er veya geç bulacaktır. Allah, onun için Müslümanları iş veya ticaret yapmalarını emretmektedir. Kuran-ı Kerim’in ifadesiyle “Allah’ın nimetlerini aramak” için sağlıklı Müslümanlar, gerektiğinde uzun yolculuklara bile çıkmalıdır.

“Namazı kılınca, artık yeryüzüne dağılınız. Allah’ın lütuf ve ihsanını arayınız.” (Cuma: 10).

Helal rızık elde etmek niyetiyle ticaret maksadıyla evinden veya yurdundan uzaklaşanlar, Allah yolunda cihat edenlerle eşdeğer görülmüştür.

“Allah, içinizden hasta olanları, Allah’ın lütfundan rızık arama üzere yeryüzünde dolaşacak olan kimseleri ve Allah yolunda cihat edecek olanları şüphesiz bilir.” (Muzemmil: 20).

İslâm, işin içine alkol, fuhuş, insan kaçakçılığı, faiz, uyuşturucu, yanıltma ve aldatma gibi haram şeyler girmediği müddetçe, iş yapmayı ve ticareti teşvik etmektedir. Haram bir şeyi içermediği sürece her türlü iş ve ticaret, mübarek bir girişimdir ve aynı zamanda cihat ibadeti hükmündedir.

Bu bağlamda aşağıdaki anekdot bize bu yönde bir görüş sağlamaktadır. Bir gün Resulullah (sav) sahabileriyle beraber otururken, önlerinden güçlü kuvvetli bir gencin çalışmak niyetiyle dışarıda iş aradığını gördü. Sahabiler de bunun üzerine “Yazık! Eğer gençlik ve kuvvetini Allah yolunda (cihat için) harcasaydı ne güzel olurdu.” dediler. Bu görüşlere karşı Resulullah (sav) ise şöyle buyurdu:

“Öyle söylemeyiniz! Şayet bu genç, küçük çocuklarının rızkını temin için yola çıkmışsa Allah (cihat) yolundadır. Kendi nefsini helâl yoldan beslemek için yola çıkmışsa yine Allah (cihat) yolundadır. Ama riyakârlık ve övünmek için yola çıkmışsa işte o zaman şeytan yolundadır.” (Taberani).

Helal Kazançtan Başkalarına İnfakta Bulunmalıyız

Vahiyle beslenen arılar, şifalı, faydalı ve temiz olan balı ortaya koyar. Kendileri bu baldan yedikleri gibi toptan ürettikleri balın ekseriyetini de toplumun hizmetine sunarlar. Girişimci mümin de, tıpkı bal arıları gibi, üretim sonucunda elde ettiği gelirlerin bir kısmını (zekât ve sadaka olarak) ihtiyaç sahibi olanlara dağıtmalıdır. Zaten Allah da böyle müminleri âyetinde övmüyor mu?

“Onlar (takva sahipleridir) ki, gaybe (gaybte Allah’a) iman ederler, namazlarını kılarlar ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler (başkalarına verirler).” (Bakara: 3).

Kaliteli ve Faydalı Mamuller Üretmeliyiz

Bal arılarının ince bir işçiliğin eseri olan peteklerin içinde ortaya çıkarttıkları şifalı ve faydalı bal, mükemmel bir ilim ve hikmetin sonucudur. Buna benzer bir şekilde mümin girişimcinin ve üreticinin yaptığı iş, en son bilgi teknolojilere dayanmalıdır. Ürettiği mal veya hizmet, hem estetik, hem faydalı, hem de kaliteli olmalıdır. Arı, tabiî çevresine zarar vermeme noktasında çok hassas bir mahlûktur. Mesela konduğu çiçek dallarını kırmaz, çiçeğin özünü bozmaz ve kirletmez. Yine arılar müthiş çevrecidirler. Onun için Müslümanlar da arıları örnek alarak, çevre dostu üretim sistemleri geliştirmelidir.

Girişimci Olarak Sosyal Duyarlı Olmalıyız

Mümin girişimcinin ağzından çıkan sözler, bal gibi tatlı ve sosyal çevresinde etkili olmalıdır. İşletme içi barışın ve işbirliğinin istikrarlı bir şekilde devam etmesi için, işveren; hoşgörü, sabır, uzlaşma kültürü, karşılıklı anlayış gibi belirli ahlâkî ve idarî davranış kalıplarını geliştirmelidir. İşveren, insan ilişkilerine ve personeline önem vermelidir. Birim yöneticileriyle iyi ilişkiler kurmalı ve işyerinde güvene, saygıya ve sevgiye dayan bir kurum kültürü geliştirmelidir. Yapılan pek çok araştırma, insan ilişkilerine önem veren liderlerin veya işverenlerin, işletme verimliliğini daha fazla arttırdığını göstermektedir.

Prof. Dr. Ali SEYYAR

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Recent Posts

  • Makale

COP 29, G20’DERKEN..

Rio’da uzlaşma için görüş birliği sağlanamadı. Toplantı sonrası Rio’da başarısız bir darbe girişimi oldu. Dünyayı…

2 saat ago
  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

10 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

11 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

14 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

15 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

16 saat ago