Yeni Şafak yazarı Taha Kılınç’ın kaleme aldığı “Eller Semada, Kulaklar Türkiye’de” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz..
Geçtiğimiz Ramazan ayının bir haftasını Güney Afrika’da geçirdim. Johannesburg, Pretoria ve Cape Town’daki Müslümanlarla buluşmak, tanışmak, aradaki mesafeye rağmen onların gündemlerine yakından bakma şansını yakalamak ve yeni dostluklar tesis etmek hem bereketli hem de öğreticiydi.
Johannesburg’daki temaslarımız sırasında ziyaret ettiğimiz kurumlardan biri, Güney Afrika’nın orta-kuzeydoğu ve güneydoğu eyaletlerini kapsayan Transvaal-Natal bölgesinin çatı İslâmî oluşumu Câmiatu’l-Ulemâ (Âlimler Birliği) idi. Temelleri 1923’te atılan Câmiatu’l-Ulemâ, Güney Afrikalı Müslümanların hayatlarının her alanında tesiri bulunan, faizsiz bankacılıktan helâl gıdaya pratik yaşamın bütün yönlerini kapsayan bir kuruluş. Yetkililerle yaptığımız görüşmeler sırasında Türkiye’yi ve Türkleri çok iyi tanıdıklarını ve yakından takip ettiklerini gözlemledim. Bize dair geliştirdikleri bu âşinalığın en büyük sebebi, FETÖ yapılanmasının oralarda uzun yıllar öncesinden başlamasıydı. Fakat FETÖ mensupları, asker yazıldıkları örgütün hedefleri gereği yerel Müslüman oluşumlarla -mecburiyetler haricinde- temas kurmaktan ve aynı kareye girmekten bilhassa kaçındığından, Câmiatu’l-Ulemâ yönetimi, FETÖ’yü ve bağlılarını doğru yere konumlandırmakta gecikmemiş.
FETÖ’nün Güney Afrika’daki dinî ve ideolojik üssü olarak 2012’de hizmete açılan Nizâmiye Külliyesi’nin Johannesburg’da bulunması da, Câmiatu’l-Ulemâ’nın örgütü mercek altına almasına yol açan bir diğer unsur. Yerel Müslüman gruplardan, cemaatlerden ve kuruluşlardan kendisini tamamen izole ederek, Güney Afrikalı üst düzey siyasetçilere çengel atmaya odaklanan FETÖ’nün bu bilindik tavrının yarattığı huzursuzluk, 1914’te Osmanlı hükümeti tarafından Johannesburg’a başkonsolos olarak atanan Mehmed Remzi Bey’in naaşının evrakta sahtecilik, rüşvet ve yalancı şahitlik gibi yasa dışı yollarla Nizâmiye Külliyesi’ne taşınmasıyla zirveye çıkmış. Bütün bu adımlar, Güney Afrikalı Müslümanların hafızasına, izah edilemez çelişkiler olarak not edilmiş.
15 Temmuz’daki hain darbe girişimi yaşandığında, bunda FETÖ’nün parmağının bulunması, muhataplarımız açısından hiç de garip ve sürpriz değildi. Yaptıkları, adeta yapacaklarının teminatıydı zira. Öyle değerlendiriliyordu.
Câmiatu’l-Ulemâ’daki yetkililerle sohbet ettiğimiz sıralarda, Mehmed Rezmi Bey’in 18 Ocak 2022 günü yeniden şehir merkezindeki Müslüman kabristanına nakledilmesinin üzerinden fazla bir zaman geçmemişti. Muhataplarımızın şaşkınlığı ve öfkesi hâlâ çok tazeydi dolayısıyla.
Müslümanlar nezdinde FETÖ’nün sahip olduğu imajla ilgili bu manzaraya, gittiğim neredeyse bütün ülkelerde rastladım. Her yerde taktik aynıydı: Ülkenin yönetici tabakasının ve zenginlerinin taze beyinlerine oynamak, böylece üstlenilen misyonu onlara aşılamak… Örgütün, yerel Müslümanlarla “İslâm kardeşliği” ortak paydasında buluşmak ve yerleşilen ülkelerde İslâm’ı yaymak gibi bir hedefi yoktu. Diğer Müslüman grupları “aşırı”, “radikal”, “Siyasal İslâmcı” gibi türlü yaftalarla karalayıp kendilerine alan açmak da en çok yaptıkları şeydi. Bu nazik noktalar, bütün ferasetli Müslümanlar tarafından kolayca fark ediliyordu.
15 Temmuz gecesinde yaşanan hain darbe girişimi sırasında, dünyanın dört bir yanındaki samimi Müslümanların ellerini semaya açarak kulaklarını Türkiye’den gelecek müjdeli haberlere dikmelerinin gerisinde, işte bu arka plan vardı. Yapılan onca yatırıma, ABD ve Batı’daki lobicilik faaliyetleriyle kazanılan onca desteğe ve inşa edilen gösterişli binalara rağmen, Müslüman gönüllere gir(e)meyen bir yapılanmanın samimi dualarda kendisine yer bulamayacağının da bir ispatıydı 15 Temmuz. Ve 15 Temmuz, hepimize yönelik ciddi bir uyarı, bir özeleştiri ve silkinme çağrısı, benzer hatalara düşmememiz için bizlere verilmiş bir nasihatti…
yenisafak.com / TAHA KILINÇ