Evlatlarımız bizim gözbebeğimizdir. Anneler onları dokuz ay karnında taşırken, doğumdan sonra bebeklerini kucaklarına aldıklarında, çektikleri bütün zahmetleri unutuverirler. Yenidünyaya gözlerini açmış bebeğin o farklı kokusunu içine çeken anne için artık dünyada sadece ve sadece evladı ve onun sağlık ve mutluluğu söz konusudur.
Bu sebepledir ki Peygamberimiz (sav) de “Cennet annelerin ayakları altındadır” buyurmak suretiyle, annelik duygusunun farklılığını bizlere anlatmıştır.
Çocuğun anne karnında ki gelişimini yüce rabbimiz Kur’an-ı Keriminde bizlere şöyle ifade buyurmaktadır:
“And olsun ki, insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra nutfeyi kan pıhtısına çevirdik, kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratık yaptık: Biçim verenlerin en güzeli olan Allah ne büyüktür” (Mu’minun, 23/12-14)
Günümüzde teknolojinin de gelişmesiyle artık, çocuğun anne karnında ki gelişimi adım adım takip edilebilmekte ve sağlığı gözlemlenebilmektedir.
Şimdi bu noktada eli öpülesi bütün annelerimize ve anne adayı bütün kadınlarımıza bir sorum var:
“Sırf Müslüman olduğunuz için dört aylık hamile iken zindana atılsanız ve demir yatak üzerinde elleriniz bağlı bir şekilde doğum yapmak zorunda kalsanız….”
Soruma devam edemedim ne olur beni mazur görün. Bırakın çocuğunuzun ve kendinizin sağlık kontrollerinin yapılmasını, bu durum ve şartta insan psikolojinin ne duruma geleceğini bir düşünsenize… Kaldı ki son bilimsel veriler, çocuğun anne karnındayken dış etmenlerden ve anne psikolojisinden büyük ölçüde etkilendiğini göstermektedir.
Doğada insanoğlu kadar vahşi ikinci bir varlık yoktur diye düşünüyorum. Hele ki Siyonist düşüncenin özellikle Müslümanlara reva gördüğü zulüm…
Haber vakti sitesinin yaptığı haberi okuyunca, emin olun kanım dondu, boğazıma kocaman bir düğüm oturdu. Anhar Aldik isimli Filistinli kadın, maalesef yukarıda anlatmaya çalıştığımız şekliyle doğum yapacak. Bu ve bunun gibi annelerin feryadını kim duyacak Allah aşkına?
Nerede kadın hakları dernekleri?
Nerede çocuk hakları savunucuları?
Nerede İnsan haklarından dem vuran STK’ları?
Nerede vicdan sahibi insanlar?
Sahi bu Müslümanlar nerede?
Anhar Aldik’in ailesine yazdığı mektubu, Haber Vakti sitesinde yayınlandığı şekliyle buraya alıyorum. Belki vicdanlarımızda bir kıpırdama olur düşüncesiyle…
“Evdeki kızımı inanılmaz derecede özledim. Kalbim bana acı veriyor. Ona sarılmaya ihtiyacım var. Kalbimde ki acı, satırlara yazılamayacak şekilde.
Sizden uzak doğum yaparsam ne yapayım? Ellerim kelepçeli doğum yapacağım… Siz zindanda elleri kelepçeli ameliyatlı doğum nedir bilir misiniz?
Ahh! Rabbim rahmetini umuyorum…
Çok yoruldum keskin acılar yaşadım. Demir döşekte yattığım için ayaklarımda kuvvetli sancılar çekiyorum. Ameliyattan sonra onda nasıl uyuyacağım bilmiyorum. Gardiyanın beni kelepçeli bir şekilde nefretle hücreye götürürken, ilk adımımı nasıl atacağımı bilmiyorum.
Vah kalbim vah!
Çocuğumu onların korkutucu seslerinden nasıl koruyacağımı bilmiyorum. Annesi ne kadar güçlü olsa bile o işgalciler bana ve diğer esir kadınlara karşı işkenceyi görünce dayanamayacağımı düşünüyorum.
Bütün iffetini ve şerefini kıskanan özgürlerden bir kelime ile dahi olsa harekete geçmelerini istiyorum. Bu çocuğun vebali yardım etmeye gücü olup da etmeyenlerin üzerine olsun”
***
Bu mektubu okuyan her vicdan sahibi insanın gözlerinden birkaç damla yaş akmaması imkânsızdır herhalde…
İnsanın, “Siyonizm’in, haçlı zihniyetinin ve insanları ezen bütün sistemlerin canı cehenneme” diye bağırası geliyor.
Dualarımız, zulüm gören bütün Müslüman kardeşlerimiz için İnşallah!
Selam, saygı ve muhabbetlerimle….