Tarihi süreç içerisinde en vahşi toplumdan en medeni topluma varıncaya kadar her toplumda en çok istismar edilen varlık, kadındır. Bütün bu erkek egemen toplumlarda, erkekler hep kendilerini fildişi kulelerde görmüşler, kadınları ikinci sınıfa indirmişlerdir. Hiç kimse dilekçe vererek dünyaya “kadın” veya “erkek” olarak gelmezler. Erkek, kadın için vazgeçilmez olduğu gibi, kadın da erkek için vazgeçilmezdir.
Yüce Allah, hayat kitabımız Kur’an’da: “Kendileriyle mutlu olmanız için, içinizden eşler yaratması Allah’ın ayetlerindendir.” (30/Rum:21) buyurmaktadır. “Ayet”, “Kur’an’ın bir cümlesi, olağanüstü, mucize ve harika” anlamlarına gelir. Bu ayette Yüce Allah, kadını bir “harika” olarak yarattığını buyurmuşken bize ne oluyor ki, onu erkekten daha aşağı görme cüretini gösteriyoruz? Bu, haddini bilmezliktir. Allah’ın kıymetlendirdiğini değersizleştirmektir. Bu da had ve hukuk tanımamaktır. Hucurat suresinin 13.ayetinde “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık” diye buyurulur. Bu ayette, insanlığın kendileriyle var olduğu iki temel unsurdan söz edilmektedir. Kadın, erkeği ile yan yana anılmıştır. Ayetin devamında “Sizin en üstününüz takvaca en üstün olanınızdır. Yani Allah’a karşı kulluk sorumluluğunu en iyi yerine getireninizdir” demek suretiyle üstünlüğün “erkeklikte” ya da “kadınlıkta” olmadığını belirtmiştir. Dolayısıyla cinsiyet farklılığının bir ayrıcalık oluşturamayacağını vurgulamıştır.
Kadın ile erkeklerin birlikte zikredildiği ayetlere bakıldığında, Kur’an’ın kadın ile erkeğe, birbirini tamamlayan iki insan olarak bakmakta olduğu net olarak görülür. (33/Ahzab: 35)
Neslin devamında kadının rolü erkekten fazladır. Çünkü kızı da erkeği de doğuran kadındır. Her ikisini de önce kadın, yani anne yetiştirir.
Kadın, erkekten üstün değildir.
Kadın, erkekten aşağı da değildir.
Kadın, erkeğe eşit de değildir.
Kadın kadındır; erkek de erkektir.
Allah (c.c.) kadına ayrı, erkeğe de ayrı özellikler vermiştir. Kadınlar; sevgide, merhamete, sadakatte, nezafet ve nezakette erkeklere fark atarlar. Zorluklara dirençte, olaylar karşısında metanetini korumada ve fiziki güçte de erkekler kadınlara fark atarlar. Son tahlilde her ikisi de bir bütünün yarısıdırlar. Biri olmadan diğeri hep yarımdır, eksiktir.
Batı kültüründen beslenenler, kadını yutmak için yemeklerine bile onların vücutlarından isimler vermişlerdir: “Kadınbudu köfte“, “dilberdudağı“, “hanımgöbeği“, “hanımparmağı” vesaire gibi. Bu, kadına büyük saygısızlıktır. Ahlaksızlığın daniskasıdır. Biz Müslümanlar böyle yapamayız.
İslam karşıtları ve kadın konusunda Batının model alınmasını öngörenler tarafından, İslam dininde, kadınlara yeterli değer verilmediği, kadın-erkek eşitliğinin bulunmadığı ileri sürülmekte ve buna delil olarak da kadınların mirastaki payları ve şahitliği gündeme getirilmektedir. Hâlbuki dinimizin temel kaynağı olan Kur’an ve sünnete bakıldığında durumun böyle olmadığı açıkça görülmektedir.
İslâm’a göre kadın ve erkek, birbirini tamamlayan varlıklardır. Gerek ontolojik olarak, gerekse dinî sorumluluk, hukukî ehliyet, temel hak ve hürriyetler bakımından ilkesel temelde, kadın-erkek ayrımı söz konusu değildir. Bugün, kadını kapitalist çıkarlarına meze ve cinsel obje olarak kullanan batı ve İslam düşmanlarının, “İslam kadınlara hak vermemiştir” sözü kocaman bir yalan ve iftiradır.
Kadın ile ilgili Kur’an ayetlerini anlamada ve yorumlamada, ayetlerin sosyo-kültürel nüzul süreci ve lâfzî anlamının yanı sıra, hangi gayelerin esas alındığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, kadının sosyal ve hukuki statüsü konusunda daha ileri adımlar atılması Kur’an’ın ruhuna aykırı değildir. Bunun yanı sıra Kur’an-ı Kerim’in ana ilkeleri ve Hz. Peygamber’in kadın ile ilgili genel tavır ve prensipleri ışığında, cinsiyet ayırımını çağrıştıran, kadını kadın olduğu için aşağılayan ve temel hak ve hürriyetlerden mahrum bırakan bütün haber ve rivayetlerin ya özünden saptırıldığı, ya da uydurma olduğu dikkate alınmalıdır. Mesela “Nasıl ki, Allah kadınları geriye atmışsa, siz de onları öylece geriye atın.” “Kadınlar olmasaydı hakkıyla Allah’a ibadet edilecekti.” “Kadın için iki örtü vardır: Kabir ve kocası. Hangisi daha efdaldir? Denildi. “Kabir” dedi.” “Kadınları köşklerde oturtmayın. Onlara yazmayı öğretmeyin. Ancak kadınlara yün eğirtmeyi ve Nur suresini öğretin.” “Kadınlarla istişare edin ve onlara muhalefet edin. Kadınların dediğinin tersini yapın.” “Kadınların akılları cinsel organındadır.” “Siz oğlan çocuklarını sevin, kız çocukları kendini sevdirir” gibi uydurma haber ve rivayetlerden dolayı, İslâm dinini ve Peygamberini suçlamak, ilmî ve ahlakî değildir.
Kadına hiçbir değerin verilmediği, kız çocuğuna sahip olmanın utanç verici bir durum kabul edildiği, bu nedenle bazen kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir dönemde İslâm, davetin başladığı ilk yıllarında kadını muhatap olarak kabul etmiş, bu konuda kadın erkek arasında herhangi bir ayrım yapmamıştır. (92/Leyl: 3-10).
Âl-i İmran suresinin 195. ayetinde geçen, “Sizler birbirinizdensiniz“; Tevbe suresinin 71. ayetinde geçen “Mü’min erkekler ve Mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdırlar“; Bakara suresinin 187. ayetinde geçen “Onlar size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz” ifadeleri, kadınla erkeğin, birbirini tamamlayan iki unsur olduğunu vurgulamaktadır.
Nahl suresinin 97. ayetinde, kadın-erkek ayırımı yapmadan inanıp iyi iş yapanların, en güzel şekilde mükâfatlandırılacakları bildirilmektedir.
Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettiğinde, erkeklerde olduğu gibi, kadınlardan da biat almıştır. (60/Mümtehine: 12). Bu, sosyal ve dinî hayatta hak ve sorumluluk açısından İslâm dininde kadın ile erkek arasında bir ayrım olmadığını göstermektedir.
Dolayısıyla İslâm dininde yaratılıştan gelen fizyolojik ve psikolojik farklılıkların ötesinde, kadın- erkek arasında bir ayrım yapılmamıştır; Allah katında bir insan ve kul olarak her ikisi de eşittir. Kur’an-ı Kerim kadın ve erkeğe eşit olarak hitap etmektedir. Dinî yükümlülüklerde, ibadetlerde, ahlakî değer ve faziletlerde kadın-erkek arasında bir fark bulunmamaktadır. İslam’da insanlar arasında tek değer ölçüsü takvadır.
Musab SEYİTHAN