Necmettin Erbakan Hocamız, siyasi parti başkanlığı döneminde, her Ramazan, tarikat şeyhleri, cemaat başkanları, ilahiyat akademisyenleri ve ünlü hocaların da aralarında bulunduğu İslâmî camianın önde gelen şahsiyetlerine iftar vermekteydi. Başbakanlığı döneminde Ramazan ayı idrak edilince, yıllardan beri vermekte olduğu iftarı, Başbakanlık Konutu’nda gerçekleştirmek istedi. Asıl amacının, mensubu olduğu İslâmî camiayı devletle kaynaştırmak olduğu açıktı.
Davetliler Arasında Ben de Vardım
Hocamızın davet ettiği kişiler arasında, bilinen bir hoca olarak ben de vardım.
28 Şubatı da tetikleyen bu tarihi iftara, dünürüm Mustafa Aksoy beyefendi ile birlikte katıldım. Başbakanlık konutuna ilk giden de biz olduk. Bizi, o dönemde milletvekili olan Hasan Hüseyin Ceylan kardeşimiz karşıladı.
1981 – l987 arasında Devlet Güvenlik ve Ağır Ceza mahkemelerinde, laikliği ihlâlden defalarca yargılandığım için tecrübeliydim. Verilen bu iftar yemeğinin sıkıntılar doğurabileceğini tahmin edebiliyordum. Doğrusunu söylemem gerekirse, bu iftar yemeğine tarihe tanıklık etmek için katılmıştım. Hasan Hüseyin’e, bu iftarın askeri kanadın ve Kemalist kesimlerin baskılarına sebep olacağını, vereceği zararın, sağlayacağı faydanın üstünde olacağını söyledim.
Aslında davet sıradandı. 77 kişi katılmıştı. Çoğunluk eski ve yeni Diyanet İşleri Başkanlarından ve ilahiyat akademisyenlerinden oluşmuştu. Benim gibi birkaç hoca da vardı.
Davetlilerin yalnızca 18 kadarı tarikat şeyhi ve cemaat önderiydi. Yani azınlıktaydılar. Ne var ki mübarekler, yaşadığımız şartları gereğince değerlendiremedikleri için olacak, sarıkları ve cübbelerine bürünerek camiye gider gibi Başbakanlık Konutuna gelip iftara katılmışlardı. Bu sebeple medyanın ilgi odağı oldular.
Erbakan Hoca şeyhlerin bulunduğu orta kısımdaki masadaydı. Kendisinin iftar sofrasında yaptığı konuşmayı tam olarak duyamamıştım. Ama konuşmasında ağladığına şahit olduk.
Başbakanlık konutundaki bu iftar, tahmin edileceği üzere ülkemizin, özelde de demokrasi özürlüsü askeri ricalin ve laik aydınların gündemine gelip oturmuştu. Onlar iftar davetini kendilerine, bir diğer ifadeyle laikliğe başkaldırı gibi algılamışlardı.
Medya Bana Yöneldi
Medya için de sömürecekleri bir fırsat doğmuştu. Bu geceye katılıp da canlı yayına çıkacak kişi pek azdı. Akademisyen ve memur olmadığım ve de medyaca tanınan biri olduğum için beni bulup davet ettiler. İftar 11 Ocak 1997’de verilmişti. Katılım için Star TV’yi tercih ettim, ana haber programı içinde söyleşi yapılacaktı.
14 Ocak akşamı Star TV’ye gittim. Konuk olarak benden önce, dönemin Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi’yi programa almışlardı.
Haberleri Gülgün Feyman sunduğu için söyleşiyi de onunla yaptık. Ana soru, Erbakan Hocanın iftar sorasında ne konuştuğu ve konuşmasında niçin ağladığıydı. Soruyu özetle şöylece cevapladım:
Hocamızın ağzından söylediklerim bana aitti, ama tanıdığımız ve rûhunu bildiğimiz Erbakan Hocamız başka ne söyleyebilirdi. Star da neler söyleyebileceğimi bilerek beni çağırmıştı.
Söyleşi 11 dakika sürdü. Konuşmamızı Erbakan Hocamız da dinlemişti.
Müşterek bir dostumuzla, teşekkürleri ve dualarını ilettiler.
Aradan ne kadar bir süre geçtiğini hatırlamıyorum. Bu defa Soner Yalçın’ın “Oradaydım” adlı belgesel programına davet edildim.
Çekimi Taksim’de bir otel odasında yaptık. Ben “Hocamızın iftar davetine, onaylamadığım halde katıldım,” diyerek söze başlayınca, aradıklarını buldukları zannıyla beklenti içine girdiler. Niçin onaylamadığımı, beklemedikleri bir gerekçeyle şöylece açıkladım:
– Ülkemizde hâlâ baskıcı, dışlayıcı ve ötekileştirici laik yasalar ve zihniyetler egemendir. Demokrasi özürlüsüyüz. Bu iftar yemeğinin hazmedilemeyeceği ve istismar edileceğini tahmin edebildiğim için tasvip etmemiştim. Gelişmeler yanılmadığımı kanıtladı.
Allah hocamıza rahmet eylesin ve bizi de yolunda daim kılsın.!
MİRATYOUTUBE