Türkiye Cumhuriyeti, anayasası ile kendisini tanımlamıştır ve ülkemizde bütün yapılanmalar anayasaya göredir.
Bu yapıyı bir daire olarak düşünebilirsiniz. Türkiye’de her kişi ve kurum bu daire içindedir.
İslam’a bağlı görülenler de, Kemalist sol da, marksistler de, bütün sünni ve alevi tarikatlar da bu dairenin içindedir. Birbirine zıt görülen kişi ve kurumlar aslında düzenin yasaları ile kuşatılmıştır.
Herkese ve bütün kurumlara doğrudan veya dolaylı olarak söylenen, anayasa ile çizilen dairenin dışına çıkılmamasıdır. Dairenin içinde kalınması koşuluyla herkes dilediği gibi at koşturabilir.
Daha açık bir anlatımla düzenin mantığı açısından daire içinde kalınması koşulu ile iktidarın el değiştirmesi de önemli değildir.
İşin bir diğer boyutu da Ülkemizin dış borçları ve borçlanma gereksinimi. Bu da ülkemizin dış politikasını etkiye açık haline getiriyor.
Hulasa Ülkemizin karşılaşabileceği sorunlar ve yapma zorunda bırakılacağı fiili ve yasal atılımlar iktidarın gücünü aşabilir.
Bu sebeple devletin siyaset üstü temel kurumları iktidar-muhalefet birlikteliğini gerekli görmüş ve tebliğ etmiş olabilir.
Aslında iktidar ve ana muhalefetin devletin ana meselelerinde sürekli görüşme halinde olması tabiidir. Acı olan bu doğal oluşumun bize olağanüstü görülmesidir.
Artık vatandaş olarak biz de her şeyden kuşku duyar olduk.
Bu sebeple biz de sormadan edemiyoruz:
Bütün eksikliklerine rağmen Ülkemiz hiç değilse İslam dünyasının ümidi. Rabbimizden dileğimiz, Ülkemizi doğru yola iletmesi ve varlığı ve de birliğini korumasıdır.
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-