Bismillah…
İnsanı yüceltici özelliklerle donatarak yaratan Allah’a hamd ederim. Allah’ın istediği insan tipini örneklendiren Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’e Salât ve Selâm ederim.
Bütün varlıkların yaratıcısı olan Yüce Allah, insanın da hâlikıdır. Allah, insanı en güzel kıvamda yaratmıştır. Bütün yeryüzü varlıklarını, güneşi, ayı ve yıldızları da onun için halk etmiştir.[1]
İnsan özgün varlıktır. Onun için özel fıtrat/yaratılış yasaları konmuştur. Daha açık bir anlatımla insan Rabbimiz tarafından ”Güzel amel” yarışına çıkarılan bir yaratık olduğu için onun tabîatına/doğasına bütün güzellikler/hayırlar ve çirkinlikler/şerler kodlanmıştır.[2] Ona irade gücü verilmiştir.[3] Fıtratındaki güzellikleri açığa çıkararak hayatına hâkim kılması için insana kendi cinsinden seçilen Peygamberler gönderilmiştir.[4] Böylece o, Peygamberler teblîği olan İslâm’la ilâhî terbiye altına alınmıştır.
Fıtrat ve İslâm çizgisinde yaşayan insana dünyada hoş ve güzel bir hayat; ahrette ise ebedî Cennet vaat edilmiştir.[5] Fıtratında potansiyel olarak var olan şer güçleri kullanarak çirkinliklere yönelecek ve kendi başına buyruk olarak seküler yaşam sürecek olan insana da dünyada “Dar bir hayat” ,âhirette de Cehennem mukadder kılınmıştır.[6]
Erkek Kadının, Kadın da Erkeğin Eşi,Tamamlayıcı Eşitidir.
İnsan, iradesini kullanarak doğasına kodlanmış güzellikleri, Peygamberler teblîği olan ve nihâî yasalarını Kur’ân’ın oluşturduğu İslâm’la yaşayamazsa denge kuramaz ve kuramadığı ölçüde de problemler yaşar.
Yüce Allah ebedîlik takdir ederek Ehsen-i takvimle Esfel-i sâfilin arasında gidip gelebilir kıldığı insanı erkek ve kadın olarak yaratmıştır.[7]Allah Kur’ân-ı Kerîm’de erkek ve kadını Ezvac olarak vasfeder ve her birine Zevc, der. [8] Zevc, meselâ bir çift ayakkabının her bir teki gibi bir bütünün tam yarısı gibidir. Bu sebeple erkek kadının, kadın da erkeğin eşi, tamamlayıcı eşitidir. Dolayısıyla erkeksiz kadın ve kadınsız erkek yarımdır; tek başlarına hayatî ihtiyaçlar için gerekli olan bütünü oluşturamazlar. Nitekim Peygamberimiz zengin olsalar da erkeksiz kadını ve kadınsız erkeği yoksul olarak nitelemiştir.[9]
Erkek ve kadın, birbirlerini farklılıklar içinde eşit görür, kendilerini birbirlerini tamamlayacak parçalar olarak değerlendirir, fıtrat ve fıtratı besleyen İslâm çizgisinde yaşarlarsa mesûd olurlar. Yarışa girmeye ve birbirlerinin alanlarına müdahale ederek çatışırlarsa mutsuzluğa düşerler, âhiret hayatları da zarar görür.
Târih boyunca, birbirleriyle örtüşen Fıtrat – İslâm çizgisinden sapan insanlar, güçleri ölçüsünde birbirlerine hâkim/egemen olmaya çalışmışlar, zulümler yapmışlardır. Kölelik düzenleri oluşturmuşlardır. Erkekler arasında görülen hâkimiyet mücadelesi, erkeklerle kadınlar arasında da yaşanmış fakat bu mücadele, – bedenen zayıflıkları ve rûhen incelikleri sebebiyle olacak- genelde kadınlar aleyhine gelişmiş, kadınlar mağdûr ve mazlûm olmuşlardır.
İslâm Dengedir
Yüce Rabbimiz, insanın insan üzerinde hâkimiyet kurmak isteyeceğini bildiği için, uygulanması halinde denge oluşturacak kânunlar/yasalar koymuştur. Bu yasalar, insanlığın çoğunluğu tarafından tanınmak istenmediği, değişik dönemlerde bazı İslâm ülkelerinde yanlış anlaşıldığı veya irade zaafıyla tamamen ya da kısmen uygulanmadığı için insan kaynaklı problemler devasalaşmıştır.
Genelde insanı özelde kadını konu alan Sosyal Bilimler mevcut yapının fotoğrafını çekmekle birlikte çözüm üretememektedir. Yeni yeni problemlerin oluşmasını da engelleyememektedir. Üretilen çözümler Allah’a ve âhiret hayatına îmanla irtibatlandırılamadığı için kalıcı faydalar da sağlayamamaktadır.
Batı dünyasında bilek gücüne ihtiyacın azalması ve üremesiz cinselliğin yaşanır olmasıyla kadınlar lehine gelişmeler olacağı sanılmışsa da gerçekleşmemiştir.
Bu arada ifade edelim. Kadın, İslâm dünyasında da mağdur edilmekle birlikte o, daima insan olarak değerlendirilmiştir ve dönemimizde haklar ve özgürlükler olarak dillendirilen değerlere ana hatlarıyla sahip olmuşlar, ana olarak da yüceltilmişlerdir. Meselâ İslâm kadını ondört asırdır mal sahibi olabilir, sözleşme yapabilir, evlilik kararı alabilir, ana-babasından, eşinden ve kardeşlerinden mîras alabilir bağımsız bir şahsiyetken batı kadını ondokuzuncu asrın başlarına kadar bu haklardan yoksundu.[10]
Problemleri Oluşturan Zihin Yapısıyla Çözüm Üretilemez
İnsan merkezli/eksenli çalışma yapan sosyal bilimler erkek ve kadını konu almakta ise de kadına ilişkin mevzular ağırlığı oluşturmaktadır. Bunlar arasında şu konular öne çıkmaktadır:
Kadın erkek ilişkileri; aile içi rollerdeki değişiklikler ve dönüşümler
Çalışma alanındaki zorluklar
Kadınlara yönelik şiddet
Boşanmalar
Kadın cinselliği
Kadını Aşağılayan ve Toplum Hayatından Dışlayan Anlayışlar
Sivil toplumda kadın kuruluşları
Kadınların siyasete katılmaları
Fıtrat-İslâm birlikteliğinden sapılması halinde aynı problemlerle, batı toplumları yanı sıra onlardan etkilenen İslâm Toplumlarında da karşılaşılabileceğinden, bu konuların farklı kültür dünyaları içinde yer almasını da tabîi bulmak gerekir.
Soyut tespit ve teşhis çare değildir, çözüm de üretemez. Problemleri oluşturan zihin yapısıyla çözüm üretilemeyeceğinden biz çözümü Fıtrat-İslâm ikilisinin beraberliğinde görüyoruz. Burada hatırlatmamız gereken önemli husus şudur:
İlâhî imtihan gereği Hakka/doğrulara yönelik insanlar yanı sıra ve Batıllara/ eğrilere eğilimli insanlar ve onların oluşturacağı Bâtıl sistemler olacağından zulümler durmayacak, dolayısıyla problemler de çeşitlenerek devam edecektir. Bu sebeple amacımız, Fıtrat-İslâm doğrultusunda âdil bir çizgi izleyerek problemleri en aza indirmek ve dünya hayatları yanı sıra ebedî hayatlarını mesûd etmek isteyeceklere çözümler üreterek yardımcı olmak olmalıdır. Bu gaye ile yukarıda değinilen konulara Fıtrat – İslâm çizgisinde eğilmeye çalışacağız.
Ali Rıza DEMİRCAN
Devam Edecek
[1] En’âm 102 ;Bakara 28; Hûd 7
[2] Mülk 2;Şems 7-8
[3] İnsan 2-3;Kehf 29
[4] Nahl 36;A.İmran 164
[5] Bak. Nahl 30, 97, Yûnus 9-10…
[6] Tâhâ 124 ;Bakara 39
[7] Ehsen-i Takvim, en güzel şekil olup Esfel-i Sâfilîn en aşağılık konumdur. Tîn 5-6
[8] Rûm 21; Bakara 35,230
[9] Mecmeüz-Zevâid 4/252
[10]“XIX.Yüzyılın başlarında kadınların fiilen hiç hakları yoktu. Babalarının ve kocalarının malıydılar. Evlilikte alınıp satılırlardı. Oy veremezlerdi. Sözleşme yapamazlardı. Evlenince mülk sahibi olamazlardı. Çocukları üzerinde herhangi bir hakları, kendi bedenleri üzerinde de denetimleri yoktu. Kocaları hiçbir hukûkî engel olmaksızın onları dövebilirdi. Eve kapatılmadıkları zaman, gelişen sanayileşme tarafından işçi ordusunun en aşağı kesimlerine katılmak zorunda bırakılırlardı.” A.Coote,T.Gill,Women’s Righs:A Practical Guide, Penguine ,1974, s.15-16.