24 Nisan 1983 yılında vakitsiz ölümüne en fazla üzüldüğüm isimlerden birisi Erol Güngör (1938) Hoca olmuştur. İşin ilginç yanı, sanki bu büyük insan öleceğini bilmiş gibi, vermesi gereken eserlerinin hemen tamamını vefatından önce neşretmiştir.
Onun “İslam’ın Bugünkü Meseleleri” arkasından “İslam Tasavvufunun Meseleleri” özellikle din eğitimi alan ve veren insanların başucu eserleri olması gerektiğine inanıyorum. Hatta dini hassasiyeti olan aydınların da vazgeçemeyeceği birer yönlendirici kaynak olarak bakmalarının gerektiğini düşünüyorum. Çünkü İslam’ın yaşadığımız çağın gereklerine cevap veren niteliklerini sosyolojik analizler yapılmadan bilmek mümkün değildir. Erol Güngör Hoca işte bunu başarmıştır. Onun tasavvufi dikkati bu teslimiyet kültürünün tahlil ve tatbikindeki sıkıntıları gündeme getirip, bunlara da çözümler üretmek gibi bir gayretini görüyoruz.
Kendisine “Hocam bu dikkat ve verimin arkasında bilmediğimiz ne vardı?” diye sorduğumda, öğreniyoruz ki, Kırşehir’de bir takva ortamında doğup büyümüş ve gençlik aşısını orada, Ahi Evran Camiinin İmamı olan dedesi Hafız Osman Efendiden almış.
Onun, E. Kırşehirlioğlu imzasıyla yayınladığı “Türkiye’de Misyoner Faaliyetleri” isimli çalışması, ülkemiz üzerinde yabancı kültür hâkimiyetinin imkânlarını kullanarak Hıristiyanlık propagandası için yapılan çalışmaları anlatmaktadır.
Çağdaşlaşma, hatta batılılaşma hevesinde olanların sahip oldukları besleyici ve yüceltici değerlerden uzaklaşarak Batı tarzı yaşamaya özenmelerinin açtığı gediklerden hep bu misyonerler faydalanmışlardır. Kendisine, “Batı aydını kilisenin çelişkilerinden rahatsız olduğu için bu inanca tavır alıyor, bu normaldir, yadırganamaz da, ancak İslam’ın öyle bir yapısı yok. Neden bizim insanlarımızdan bazıları İslam’dan uzaklaşıyor?” diye sorduğumda, Erol Hoca bu soruya verilecek cevabın detaylarını eserlerinde anlattığını söyledi.
Pozitivist düşüncenin aşkı ve imanı, Batıda kalplerden uzaklaştırmasını, İslam toplumuna yönelik tehdit haline gelmesi endişesini de dile getirmeyi ihmal etmez…
Kendisine yöneltilen Ziya Gökalp’a yaptığı eleştirilere şunları söyler:
“Ziya Gökalp, sosyolojiyi Türkiye’ye getirmiş ve üniversitelerde bu bölümlerin oluşmasını sağlamış bir düşünürdür. Anca İslam konusundaki çelişkilerini dikkatten uzak tutmamamız gerekir. Türk insanını yanıltıcı düşüncelerden korumak için bu eleştirileri yapmak gerekiyordu.”
Yeni nesil ondan daha fazla beslenecekti, onun daha çok tahlile dayanan ve yönlendirici olan düşünceleri gençlerde ufuk açıcı bir görevi yerine getirmeye başlamıştı ki, çok erken yaşta kaybettik: 21 Nisan 1983 günü henüz 45 yaşında iken aramızdan ayrıldı. Onun bu vakitsiz kaybı, bana göre sosyolojinin kaybıydı. Tek tesellimiz; toplumun ihtiyacı olan eserlerini vermiş olmasıdır. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.
MUHSİN İLYAS SUBAŞI
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ