Kazım BERZEG Anısına 2
Kazım Berzeg beyefendi şahsıma lütfettiği mektupla birlikte ENCYCLOPEDİA AMERİCANA’nın (1976 baskı) HOKOSEXUALİTY maddesini de göndermişti. Onun bu zahmetini taçlandırmak için Mirat Haber olarak maddeyi tercüme ettirdik. Tercümeyi yapan torunum Serhat KIRICI’ya teşekkür ediyor daha nice nice hayırlı tercümelere ve teliflere başarılı olmasını Rabbimden diliyorum.
Takdir buyrulacağı üzere tercüme edilen madde İslâmî bir duyarlılıkla ele alınmamıştır ama yozlaşmamış insan doğasının bir ürünüdür. Biz eşcinselliğin tercihe dayalı olarak oluşturulan bir hastalık ve de haram bir fiil olduğu gerçeğine değinerek sizi tercüme ile başbaşa bırakıyoruz.
***
Eşcincellik
Eşcinsellikaynı cinsiyetten bir kişiyle cinsel ilişki girilmesi olarak tanımlanabilir. (Lezbiyenlik ise eşcinselliğin iki kadın arasında olanı için kullanılır.) Ancak bu tanımlama, eşcinsel davranışlara yönlendiren çeşitli etkenlerle alakalı bir açıklama içermez. Bazı bireyler, hemcinslerine duydukları yoğun cinsel arzu sebebiyle eşcinselliğe yönelirken; mahkumlar uzun süre karşı cinsten birisiyle cinsel münasebete giremediğinden; ahlaki değerleri gelişmemiş kişiler ise para, macera arayışı, şahsi tatmin, can sıkıntısı, merak veya hayata karşı isyan etme arayışı sebebiyle eşcinselliğe meyletmektedir. Ergenlik öncesi dönemde ve ergenlik çağında, hemcinsler arasında bu yönelim toplumda sıklıkla gözlemlenmekte ancak karşı cinsle münasebet imkanı olduğunda bu yönelimler genelde terk edilmektedir.
Yukarıdaki sebeplerden ötürü, daha kullanışlı bir eşcinsellik tanımı yapılırken davranışsal ifadelerle beraber yönelim sebeplerine de yer verilmelidir. Geleneksel psikiyatride eşcinsellik ifadesi, tercih sonucu hemcinslerine güçlü bir cinsel çekim duyma olarak kullanılır. Her ne kadar bu tarz yönelimler genelde eşcinsel davranışları da beraberinde getirse de çoğu eşcinsel sosyal baskı ve ahlaki engellemeler sebebiyle bu davranışları baskılar. Bu yönden eşcinseller, baskılanmış ve çekimser kalmış heteroseksüellerle paralel davranışlar sergiler.
Eşcinsellik Teorileri
Modern psikiyatride eşcinsellikle ilgili en etkili teori Sigmund Freud’un teorisidir. Bu teori eşcinselliği, her insanda biyolojik olarak var olan biseksüel eğilimlerin açığa çıkması olarak tanımlar. Freud, her insanın heteroseksüelliğe ulaşma sürecinde eşcinsel bir evreden geçtiğini ve bu süreç sonucu bazı saklı eşcinsel eğilimlerin edinildiğini iddia etmektedir. Ona göre bu eğilimler, hem duygu yoğunluklu hemcins arkadaşlıklarda hem de kadınsı davranış ve istekler olarak ortaya çıkmaktadır.
Buna karşın, yakın zamanda yapılan araştırmalar Freud’un psikolojik biseksüellik teorisinin aksine insanın doğumu sırasında psikolojik nötrlükgösterdiğini ifade etmektedir. Bu tarafsızlık, her bireyin tecrübelerinin sonucu olarak psikolojik durumunun muazzam şekilde farklılık göstermesini de açıklamaktadır. Bununla beraber, kültürlerarası yapılan araştırmalar, farklı kültürlerde “kadınsı” ve “erkeksi” davranış algısının fazlasıyla değişken olduğunu ve bu değişkenlikle farklı cinsiyetler arasındaki biyolojik farklılıklar arasında açık bir benzerlik olmadığını ortaya koymaktadır.
Eşcinselliği keskin ve net bir kalıba oturtmak yanlış olacaktır. İnsan dışı erotik objeler çıkarılsa dahi, insanın cinsel davranışları heteroseksüellikten farklı seviyelerdeki biseksüelliğe, oradan da saf eşcinselliğe kadar çeşitlilik göstermektedir. Alfred Kinsey ve çalışma arkadaşları bu çeşitliliği ifade etmek için 7 puanlı bir ölçek önermişlerdir. “0” saf heteroseksüelliği, “1”, baskın heteroseksüellikle beraber nadir eşcinsel temasları, “2”, yoğun heteroseksüellikle biraz homoseksüel davranışları, “3” eşcinsellikle heteroseksüelliğin dengesini, “4” yoğun eşcinsellikle beraber heteroseksüel bir partner bulundurmayı, “5” baskın eşcinsellikle beraber nadir heteroseksüel temasları ve “6” saf heteroseksüelliği açıklamaktadır.
Her ne kadar ortada bir kanıt bulunmasa da eşcinsellik ile ilgili birçok yanlış anlaşılma bulunmaktadır. Bunlardan bazıları eşcinsellerin “bu şekilde doğduğu”, biyolojik ve hormonsal olarak heteroseksüellerden farklı olduğu, ilk görüşte tanınabilecekleri, benzersiz bir kişiliğe sahip oldukları ve cinsel eğilimlerinin değiştirilemeyeceğidir.
Halihazırda eşcinselliğin kalıtsal olarak çocuklara geçeceğine dair bir kanıt bulunmamaktadır. Birçok araştırma, bu eğilimlerin insanın başından geçen olaylara karşı gösterdiği tepkiler sonucu ortaya çıktığını ifade etmektedir. Hormonsal çalışmalar, neredeyse hiçbir eşcinsel ve heteroseksüel arasında belirgin bir farklılık belgeleyememiştir. Ek olarak, hem erkek hem de kadın eşcinseller, heteroseksüellerde de görüldüğü üzere fiziksel görünüş ve davranışsal olarak ciddi farklılıklar göstermektedir. Hatta aralarında uç kadınsı veya erkeksi davranış gösterenler de bulunmaktadır. Kişilikleri heteroseksüellerdeki gibi çeşitlidir. Bazıları utangaç, sıkılgan, pasif ve içe kapanıkken, bazıları ise baskın, yırtıcı, agresif ve dışa dönük kimselerdir. Yine bazıları cinsel olarak ürkek ve baskılanmışken, bazıları rastgele ve gösteriş için ilişkiye girmektedir. Hatta bazı bireyler ahlaki olarak sorumsuz kişilerken, bazıları ahlak ve toplum kurallarına son derece uyum göstermektedir. Kısaca, eşcinsel bireyleri dar bir kalıba sığdırarak sınıflandırmak doğru değildir. Profesyonel dünyada her ne kadar bazı alanlarda daha sık rastlansalar da erkek eşcinseller büyük çoğunlukla çeşitli pozisyonlarda ve hatta bazıları yüksek sorumluluk gerektiren görevlerde iş hayatlarını sürdürmektedir.
Eşcinseller arasında hafifmeşreplik yaygın olarak görülse de özellikle kadın eşcinsellerin heteroseksüel hemcinslerinin evliliklerine benzer olarak uzun ve istikrarlı ilişkiler kurmakta olduğu sıklıkla gözlemlenmektedir. Kinsey ölçeğinde “2” ile “4” arasında bulunan çoğu eşcinsel partnerleriyle evlenmiş ve çocuk sahibi olmuştur.
Tesadüf ve Nedensellik
Eşcinsel davranışlar memelilerin tüm türlerinde ve memeli olmayan bazı türlerde gözlemlenebilmektedir. Ancak saf eşcinsellik, sadece insana özgüdür. Tarihi yazıtlar ve sanat eserleri, eşcinselliğin büyük ihtimalle gelmiş geçmiş tüm insan türlerinde var olduğunu ortaya koymaktadır. Toplumun bu eğilimlere yaklaşımı ise yüksek serbestlik ile aşırı sert tepki arasında farklı yerlere konumlanmış. (Genelde, Batı toplumları erkek eşcinsellere kadınlara göre daha düşmanca yaklaşmıştır.) Bu sebeple, güvenilir eşcinsellik verisine ulaşmak epey zordur. Bazı çalışmalar, Batı toplumlarındaki yetişkinlerde “5” ile “6” ölçeğinde eşcinselliğin erkeklerde %4 ile %8 arasında ve kadınlarda %2 ile %4 arasında olduğunu saptamıştır.
Eşcinselliğe neden olan direkt etmenler hala net olmasa da, zemin hazırlayan faktörlerle ilgili araştırma bilgileri bulunmaktadır. Hormonlara ve kromozomlara yönelik araştırmalar eşcinsellerle heteroseksüeller arasında bariz bir farklılık olmadığını ortaya koymuştur. Çoğu eşcinsel erkek, baskın ve hakim bir anne figürü ile zayıf, aileden kopuk veya eksik baba figürünün bulunduğu bir aileden gelmektedir. Benzer olarak çoğu eşcinsel kadın, heteroseksüellik karşıtı, otoriter ve düşmanca bir karakter sahibi anne figürü ile güven vermeyen, aileden kopuk ve silik bir baba figürünün olduğu bir aileye sahiptir. Ancak buradan ailenin direk sebep olduğu sonucuna varılması doğru değildir. Benzer bir aileden heteroseksüel çocuklar çıkabildiği gibi düzgün bir aileden de eşcinsel çocuklar çıkabilmektedir. Bu sebeple, her ne kadar kötü aile yapısı ve ilişkileri eşcinsel eğilimlere yönlendiren bir unsur olsa da direkt bir etmen değildir.
Her hâlükârda, bireyin eşcinselliğe yönelmesi için birden çok unsurun bir araya gelmesi gerekmektedir. Biyolojik bir eksiklik sebebiyle bireyin kendini hemcinslerine kıyasla aşağıda görmesi bunlardan birisidir. Ailenin erkek çocukları kadınsılığa ve kız çocuklarını erkeksiliğe yönlendiren davranışları veya bu davranışlar sonucu ortaya çıkan heteroseksüellik korkusu veya çekingenliği de önemli bir etmendir. Bir başka yönlendirici unsur da başka bir eşcinsel tarafından çocuklukta veya gençlikte cinsel olarak ayartılmadır. Her ne kadar ayartma direkt bir unsur olmasa da yönelimi olan bireylere direkt etki edebilmektedir.
Sosyokültürel etkiler de unsurlara dahildir. Yüksek medeniyet ve şehirleşme olan dönemlerde eşcinselliğin arttığını gösteren bazı çalışmalar ortaya konmuştur. Teknolojinin gelişmesiyle beraber toplum dinamiklerinin daha da karmaşıklaşması, erkek figürünün kendini kanıtlamasını çok daha zorlaştırmaktadır ve erkek bireyler bu sorumluluktan kaçma ihtiyacı hissetmektedir. Kadın devrimi ve annenin evdeki rolünün artmasıyla beraber babanın önemi azalmıştır ve diğer sosyokültürel etkilerle beraber sağlıklı erkek ve kadın figürünün ortaya çıkması çok daha zor hale gelmiştir.
Tedavi ve Engelleme
Eşcinsellik, imkan dahilinde geri dönüştürülebilen bir durumdur. En önemli değişim şartı, bireyin değişim isteğidir. Çeşitli raporlar, çok istekli ve 35 yaş altı erkek bireylerin %25 ile %50 arasındaki bir kısmının değişmeyi başardığını göstermektedir. Her ne kadar kadınlar tedaviye daha olumsuz yaklaşsa ve çok daha az kadın tedavi olmuş olsa da, çalışmalar aynı başarının kadınlarda da gözlemlenebileceğini söylemektedir. Başarı sağlanmasını kolaylaştıran diğer unsurlar ise geçmiş heteroseksüel ilişkiler ve erkek bireylerde aşırı kadınsı yapmacıklığın gözlenmemesidir. Eğer hasta eşcinsel tercihini değiştirmeyi başaramazsa, terapi sayesinde bu bireyler tek bir partnerle olgun ve uzun bir ilişki kurmayı başarabilmektedir. Bu sayede cinsel gezginlik ve toplum ahlakının bozulması engellenebilmektedir.
Eşcinselliği geri dönüştürmeye yarayan en başarılı tekniklerin hepsi psikiyatri kökenlidir. Bu teknikler arasında psikanaliz kullanılarak bireye birebir odaklanmak ve toplu terapi uygulamak gibi farklı kişi sayısıyla yapılan tedaviler ile tiksindirici veya destekleyici uyarıcılar kullanarak şartlandırma teknikleri mevcuttur. Henüz bir psikanaliz yönteminin diğerlerine bariz üstünlük sağladığı gözlemlenmemiştir ancak ilaç ve hormon tedavilerinin başarısız olduğu ortadadır. Hormon tedavileri eşcinsellikten soğutmak yerine cinsel talebi arttırmakta ve talebin yönünü değiştiremediğinden eşcinsel münasebet sayısını yükseltmektedir.
Eşcinsellerin büyük çoğunluğu cinsel tercihlerini değiştirmeyi istemediğinden, en iyi durumda bile tüm tedavilerin sınırlı bir değeri vardır. Öte yandan, hümanist değerlendirmeler toplumun ahlak anlayışını zedelemeyen eşcinseller için daha geniş sosyal müsamaha gösterilmesi gerektiği savunmaktadır. Eşcinsellere karşı çıkarılan yasaların ise şu ana kadar etkili olduğu kanıtlanmış değildir. Eşcinsel sayısı, eşcinselliğin yasal olarak suç olmadığı Fransa’da, Hollanda’da ve İsveç’te; yasal olarak suç olduğu Amerika’dan daha fazla değildir. Bu gerçeği göz önünde bulundurarak 1967’de Birleşik Krallık, kendi isteğiyle eşcinsel ilişki yaşayan bireylerin eşcinselliğini yasal olarak tanımıştır. Benzeri bir bakış açısı ABD’de de yaygınlaşmaktadır. Amerikan Hukuk Enstitüsü buna benzer bir yasa değişikliği 1955’te önermiştir. Bu öneriyi 1961’de yasalaştıran Illinois eyaleti, yasa değişikliği yapan ilk ABD eyaleti olmuştur. Gözden kaçmaması gereken en önemli konu ise yasalaşan önerinin bir azınlığın toplumun ahlak seviyesini zedelemesinin önünü açmadığıdır. Eşcinsel veya heteroseksüel herhangi bir bireyin toplumun ahlak seviyesini zedelemesi hala yasadışıdır.
Çözüm önerisi ne olursa olsun, eşcinsellik problemine doğru yaklaşım uygun önleyici önlemlerin alınmasından geçmektedir. Önemli bir çözüm önerisi olarak cinsel kimliğine karşı rahatsızlık duyan çocukların erken teşhisle tespit edilerek tedavi edilmesi söylenebilir. Doğru teşhis ve aile durumunda yapılacak iyileştirmeler, bu rahatsızlığı gidermekte başarılı olabilmektedir. Büyük resimden bakacak olursak, heteroseksüelliğe karşı korku ve suçluluk oluşturan kültürel geleneklerin ortadan kaldırılması faydalı olacaktır. Bu alana yönelik yapılacak ve insan davranışlarının detaylı inceleneceği yeni araştırmalara ise acil ihtiyaç söz konusudur.
JUDD MARMOR, M.D.
University of California, Los Angeles
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi