Akıllı telefonuma zaman zaman yazarı meçhül yazılar düşer. Araştırsam da yazarını bulamam. Bunların bazıları bilgi ve duygu yüklüdür. Yazıya kıyamazsınız, okunsun, yayılsın istersiniz. Aşağıda yazıda böylesi bir yazı. Bendeniz sesli olarak okumaya çalışırken göz yaşlarımı tutamadım. İstedim ki siz de okuyasınız. Özelliklede kızlarımız ve kadınlarımız okusun.
“Evlerinizde oturun…” ayetini daha bir başka severim nedense. Bu ayeti okudukça kendimi Rabbimden imtiyazlı sayarım. Beni alıp namütenahi bir yere koymuş. Narin bir kelebek, kırılgan bir gelincik çiçeğiymişim gibi hissederim kendimi…
Çok değerliymişim, nadideymişim, zümrüt mü, elmas mı desem, ama çok değerli bir mücevhermişim, istiridyenin en gizli yerindeki zarif bir inciymişim gibi…
Evlerinizde oturun, evler ki en emniyetli barınaklardır. Hürriyetin en dorukta yaşanabileceği mekanlardır evler. Ev kadına saray, kadın eve sultandır.
Evsiz kadın savunmasız, kadınsız ev yalnızdır. Evsizleşen kadınlar, kadınsızlaşan evler toplumların en büyük yarasıdır…
“Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın…”(Ahzab/33)
İyiki bunları sen söylüyorsun Rabbim. Eğer ben söyleseydim örümcek kafalı, gerici, çağdışı olarak yaftalanacaktım. Şükür ki sen söylüyorsun, kulun Sana kurban olsun…
Evet nice zamandır dışarda olmayan, evinde oturan, çocuk doğuran kadınların adı cahil oldu. İllede dışarı çıkmalı kadın,bütün kapılar sokağa açılmalı, az çocuk doğurmalı, ekonomik özgürlüğü (!) elinde olmalı, kocaya asla güvenmemeli,
Ya bırakırsa,
Ya terk ederse,
Ya ölürse,
Ya boşanırsa
YÂ…diyerek kadın hep tetikte bekletildi
Artık kadınlar pek az oturuyor evlerinde. Kadınlar eve hasret, evler kadınlara hasret. Parasını kendi kazanıyor kadın. Muhtaç olmuyor erkeğine de (!)…
Sabahın ayazında düşüyor yollara, çocuğu bakıcıya yada kreşe bırakıyor.
Kadın, dişini tırnağına takıyor, yâni biraz da erkekleşiyor kadın…
Duraklarda otobüs bekleyen, soğukta tir tir titreyen kadınlar. Çok mu muhtaç, çok mu zor durumdadır? O saatte o kadınları sıcak yuvalarından dışarı çıkaran nedir? Bir kadını haftanın 5 günü yılın en az 10 ayı çalışmaya mecbur eden hangi haldir?
At yarışına sokar gibi çalıştırdığımız,
sınavlara hazırladığımız kızlarımız hangi ideallerin, hangi hayallerin kurbanıdır?
Kızının sınavı kötü geçti diye ağlayan anne hangi modern baskıcının oyuncağıdır?
“Evlerinizde oturun” ayeti bugün birçok müslüman kadının dahi okumak, hatırlamak istemediği bir ayettir.
“Cahiliye kadınları gibi açılıp saçılmayın” emrine muhalif, evde oturmayı cehalet, çalıştığı işyerinde açılmayı modernlik, özgürlük diye tanımlayan bir garip fikir karmaşası…
Ne kadar paraya ihtiyaç duyduğunuz, gerçek ihtiyaçlarınızın ne olduğuna bağlı…
Ya lüks bir hayat için zor ve stressli bir çalışma hayatını tercih edeceksiniz.
Ya da evinizde rahat oturup orta halli bir yaşamı seçeceksiniz.
Derdiniz kariyerse, yükselip önemli (!) bir yere gelmekse eviniz size sadece bir otel olur.
Eğer tek maaşla geçinirim.
Orta halli yaşarım, lüks istemem, evim 10 yıl sonrada olsa olur, arabam daha vasat da olabilir, evimde otururum, çocuğumu da kimselere bırakmam kendim bakarım, eğitirim derseniz eviniz size saray olur.
Çalışan kız arıyorum, çift maaşlı olsunlar diyen kaynana adayı teyzeleri gördükçe, birileri tarafından bankamatik gözüyle bakılan kızlara daha da bir acıyorum.
Hele banka kartı kocasının elinde olan, ayda ne kadar maaş aldığını bile bilmeyen, gündüz dışarı işleri, akşam ev işleriyle ömür geçiren kadınların hali içler acısı…
Modern köleliğin adına ekonomik özgürlük diyorlar…
Zulmü süsleyip püsleyip kadına olmazsa olmaz gibi gösteriyorlar. Kadının fıtratına ters olan, bedenine ağır gelen işi yapmayanları aşağılıyor, kınıyorlar…
“Evlerinizde oturun“, çünkü kadın en çok evine yakışır.
Evlerinizde oturun, zira kadın hassastır, kadın naziktir, çabuk incinir, çabuk kırılır, kolay hırpalanır kadın.
En iyi Rabbi tanır onu.
En çok Rabbi bilir kadının halini…
Mecburiyeti olmadığı halde her gün ardından ağlayan bir evlat bırakmamalı kadın.
Hem kariyer yapıp, hem iyi bir iş kadını, hem iyi bir anne olmak şüphesiz bir ütopya…
Madem Rabbi kimselere yakıştırmadığı görevi kadına layık görmüş, madem uçsuz bucaksız cenneti annelerin ayaklarının altına sermiş; Bundan daha fazlasını istemek niye?
Bir kadın ayrılınca evinden,
Evler ağlar kadınların ardından.
Bir çocuğun gözleri uzaklara mıhlanır
Anne dönene değin sevmeler öksüz kalır
Bir kadın ayrılınca evinden
Evler ağlar usul usul derinden…”
Şimdi siz hakem olun yuvalarında mı olsunlar
Yoksa dışarıya mı dolsunlar ????
Ahzab Suresi Ayet: 33.
“(Çoğu zaman, vakarla) evlerinizde oturun.
Dışarıya da evvelki câhiliye zamanı/İslâm öncesi kadınlarının çıkışı gibi süslenip kendinizi teşhir ederek çıkmayın. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Allah, sizden ancak kiri (günahı) gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister.”
Ali Rıza Demircan hocamızın notu: Ahzab 33 ile Müslüman kadınlara toplum merkezli ev hayatı değil, ev merkezli toplum hayatı öğütlenip emredilmiştir Zekâtın bir toplumsal aktivite olduğu, Allah’a ve Resûlü’ne itaat etmiş olabilmek için toplum hayatını da bir ölçüde içselleştirmek gerektiği ortadadır. Özetlersek yazıda açıklandığı üzere esas olan ev merkezli hayattır.
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-