Dinler Tarihine göre peygamberlik, sadece Yahudilik ile başlamaz. Bir başka ifadeyle monoteizm hakkındaki kutsal metinlerdeki bilgilerin, tekelci bir bakışla vahiy alan peygamberlerin kişisel çabaları olmadan anlaşılamayacağı fikri, hem teolojik açıdan hem de tarihsel açıdan doğru değildir. Aksine teolojik açıdan yeryüzündeki bütün kutsal kitaplar, Yahudi- Hıristiyan geleneği dışındaki peygamberlik tecrübelerine ve onların getirdikleri monoteizm fikrine açık kapı bırakmaktadır.
Tarihsel açıdan ise kadim Çin kültüründeki bilgeliklerin bile Yahudilik’teki peygamberlik fikriyle mesajı iletme bağlamında ortak noktalara sahiptir. Söz gelişi bunun için H. H. Rowley’in Kadim Çin ve İsrail’de Nübüvvet ve Din (Prophecy and Religion in Ancient China and Israel, 1956) çalışması dikkatimizi çekmektedir. Rowley, bu eserinde evrensel olarak birbirinden uzak iki köklü inanç dünyasının kutsal metinlerini karşılaştırmış ve farklı terminolojik alanlara sahip iki medeniyette görülen dinî benzerlikleri gün ışığına çıkarmıştır. Burada mukayese unsurları olarak Sürgün dönemi Yahudi “peygamberleriyle” Konfüçyus, Meng-tse ve Mo-tse gibi devrimci Çinli “üstadları” karşılaştıran Rowley, birbirinden tamamen farklı iki alanı karşılaştırmanın güçlüğünü aşarak, İbrani peygamberlik anlayışının özellikle yüce öğrenme ve öğretme gibi bazı önemli yönlerden Çin felsefesinin ünlü bilgelerinin yaklaşımlarıyla çok fazla uyum içinde olduğunu ortaya çıkarmış ve çok ender yapılabilecek fenomenolojik bir mukayese örneğine imza atmıştı.
Daha özelde Dinler Tarihinde büyük monoteist dinler diye tasnif edilen, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam, genetik açıdan birbirleriyle ilişki içindedirler ve düalist görüşlerine rağmen Zerdüştlük de onlara katılabilir. Bu dinler, tektanrı inancının tarihsel sürecini izlemede önemli yardımlar sağlayabilecek geleneklerdir. Dinler Tarihi büyük monoteist dinlerin bu konudaki katkılarının mahiyetini şöyle açıklar; eğer bu gelişmiş tektanrılı dinlerin bağlamlarına baktığımızda onların çoktanrılı bir çevre içinde yeni bir gelenek olarak doğduğunu görürüz. Buna göre her bir gelişmiş sistemin ortaya çıktığı tarihsel ve teolojik bağlam, ortak özelliklere, kültürel bağlamlar farklı karakterlere sahiptir. Söz gelişi tüm peygamberler ortak bir çaba ile sıkı bir dinî reform vasıtasıyla içinde doğduğu geleneği ıslah ederler. Yine bu sistemlerin tektanrıcılığının temelinde tek bir peygamberin tebliği yatmakta ve peygamber her dönemde yeni ve diri bir mesaj getirerek toplumu güncellemektedir.
Özellikle her türlü beşeri tahrifat, tağyirat ve tebdilat rağmen direnç gösteren İsrail peygamberlerinin çabalarıyla İsrail Tanrı fikri Yahveh’in asli unsuru olan ahlaki yönlerinin ve derin kutsallığın asla tam manasıyla bozulmadığı aşikardır. Aslında bu dışardan veya toplumsal muhalefet ile gelen bozulmalar karşısında İsrail peygamberlerinin koruma eylemleri Yahudi geleneğine göre Yüce Tanrı’nın eğitici bir gizemi sayılmaktadır. Dahası Yahudi monoteizmi zaman içinde büyük peygamberlerin eşi benzeri olmayan eşsiz ilhamlarıyla tamamen mahalli eylemlerle şekil kazanmaktaydı. Bu devrimci peygamberler, ruhun ölümsüzlüğü veya ruhun ezeli hayat umudu ışığında temizlenmesi gibi unsurlara kendi inançlarında yer vermeyip göze çarpan bir teizmi geliştirmişlerdi.
Sonuçta İsrail oğullarının Yahveh inancındaki tahrifatların izlerini kutsal metinlerde gözlemlemenin bile mümkün olduğunu iddia edebiliriz. Dinler Tarihine göre tıpkı erken kültürlerde Yüce Varlık anlayışının sosyo-politik şartlar altında medeniyet geliştikçe bozulmaya başlaması gibi Yahudi Yahveh anlayışı da saflığından uzaklaşmaya başlamıştır. Bu süreç esnasında devrimci karakterdeki İsrail’in büyük peygamberleri tarihe müdahale etmiş ve Yahveh öğretisini aslına döndürmeye ve onarmaya çabalamışlardır. Ancak benzer şeyi tam bir tahrifat formu olarak Hıristiyanlık için benzer şeyleri söyleyemeyiz. Zira Ortaçağ’da Katolik Kilisesi’nde gözlemlenen azizler kültü, misyoner kutsal yolculuk fikri ve halka açık diğer putperest törenleri bile bu gelenekteki tahrifatın en somut örnekleri olarak değerlendirilebilir.
Prof. Dr. Mustafa Alıcı