‘’Eylül, senin adın en çok bir şairi yaralar!’’
Geldin işte, yine geldin eylül. Şimdi, kelimelerle dansı başlar; şairlerin, müteşairlerin, yazarların, yazarlık hevesinde olanların, âşıkların, aşkta umduğunu bulamayanların. Gelişin habercisidir yepyeni hüzünlerin, hayal kırıklıklarının, aldanışların, yıkımların, yıkılışların. Yeşilin her tonundan sarının da sarardığı som sarı bir dünyaya doğru değişmenin ayak sesleridir.
Geldin işte, yine geldin eylül. Okul çağına gelmiş çocuklar seninle yeni yepyeni başlangıçlara adım atar. Okul adı verilen mekânlarda arkadaşlık, dostluk, paylaşmak gibi insani duyguların tohumlarını atarlarken okuma adlı olağanüstü keyifli serüvenin başrol oyunculuğu yolunda ilk provalarını da gerçekleştirirler. Ebeveynlerde ise çocuklarının bu serüvenini eğlenceli hâle getirmenin telaşı vardır. Düşük gelirli ailelerde bu serüven için yapılan harcamalar nedeniyle hem yüzlerde hem cüzdanlarda bir hazan sarısı hâkim olur, çocuklar bu rengi asla göremezler. Çünkü aileler, hazan sarısı renginin okuma bayramına özgü bir renk olduğunu ustalıkla gösterirler evlatlarına. Onlar ‘’ Biz babamızdan böyle gördük.’’ diyerek çocuklarıyla doyasıya yaşarlar bu bayram coşkusunu.
Geldin işte, yine geldin eylül. Şimdiki gençlerin belki asla anlamayacağı zamanları hatırlatarak geldin. Telefonun olmadığı, mektup yazmanınsa platonik aşkını cümle âleme ilan etmekle eşdeğer olduğu zamanlardan çok sonra geldin bu yıl. O günlerde liseli gençlerin dilinde dolaşan ‘’ Eylülde Gel’’ şarkısının ezgisini o günün gençleri, bu günlerin yaşlı kurtlarına hatırlatarak geldin. Bu melankoliyi bilmez her şeyi bir kısa mesaja, bir emojiye, bir tasarlanmış video ya da üzerinde çokça oynanmış fotoğraflara sığdırma hevesindeki sosyal medya gezgini âşıklar. Bu kez, yüreklerde kurşun gibi taşınan aşklardan kurgulanmış aşklara geçilirken geldin eylül.
Geldin, yine geldin işte eylül. Ülkedeki düzensizliğe, adaletsizliğe kendilerine öğretildiği şekilde isyan eden; bu isyan furyası içinde de yine kendilerine dikte edilmiş çözümleri savunan gençlerin havaya kalkan sağ veya sol yumruklarını bir darbe ile önce kelepçeleyen sonra işkencelere maruz bırakan ve hatta bunlardan bazılarını idam edenleri de hatırlatarak geldin. Bu gençleri sahaya süren oyun kurucular ve bunlarla muhtelif zamanlarda kol kola gezenler, yeni senaryolar üzerinde çalışmaya devam ediyorlar üstelik. Çeşitli kılıklara bürünmüş modern Hasan Sabbahlara gönül veren, onlara fedai olma heveslisi gençler olacak nasılsa ve sen bütün bunları bilerek geldin.
İşte eylül, yine geldin. Gelişin aynı zamanda mevsimlerin ölümlerinin de habercisidir. Kışa hazırlanmanın sarı ışığıdır. Ve sen gelince kışın her türlü hazırlığı da başlar. Kurutmalıklar, konserveler, kavurmalar, tuzlamalar, yufka ekmekler, bulgurlar ve diğerlerini hazırlamanın telaşı; göğe yükselen dumanlardan anlaşılır. Ama bilmez bunu büyükşehirlerin karmaşası içinde boğulan modern insan. O her şeyi market tezgâhlarında bulma koşturmacasını bilir sadece. Organik diye aldığı ürünün kodu onu ilgilendirir. Medyada çıkan kışa hazırlık haberlerini bir belgesel tadında izler, o kadar. Doğalgaz konforuna erişmiş olanlar, sen geldiğinde kış için odun, kömür, tezek ve talaş edinme telaşının fersah fersah uzağındadır. Geldin ya eylül, şimdi ömrünün son baharını yaşayanların da yol arkadaşı oldun. Sana erişenler, bir sonraki yılda da birlikte olur muyuz, diye düşünmeden duramıyorlar. Hatta müziğe ve şiire aşina olanlar ‘’ Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç.’’ mısraını mırıldanır dururlar. Dünya bir handır; geldik, konduk, göçtük dercesine ve tatlı bir rüyanın sonuna gelmiş olmanın hüznü ama yepyeni bir hayata başlayacak olmanın sevinci ya da korkusuyla….
Evet, geldin yine ve.. ‘
’Eylül, senin adın en çok bir şairi yaralar.’’
EYYUP YÜKSEL
Tebriklet sn.Hocam
Teşekkürler kıymetli hocam