Akreple yelkovanın dansı durmaksızın sürerken, akıp gidenin aslında ömrü de içine alan zaman olduğunu fark eder insan. O vakit, sararan yapraklara beyazlaşan saçla sakalın eşlik edişini hüzünle izler. Eylül, hüznün sarısını da bir darbeyle beraberinde getirir her sonbahar. Alınlardaki kırışıklıklar, kaz ayakları, dökülen ya da kırlaşan saçlar, ara sıra tekleyen organlar; bütün tıbbi müdahalelere rağmen istenen geri dönüşü gerçekleştiremiyor. Bütün bunlara rağmen bir Benjamin Button fantezisi yaşıyor modern çağın bencil insanı. Dönüşü olmayan yolculukta frensiz ve hız sınırı olmayan bir haz peşinde koşmanın cehaleti içindeki insan, duvardan duvara çarptığının farkına varamıyor bir türlü. Kim bilir, belki böyle yaparak yaratılış gayesini unutuş uçurumundan aşağı yuvarlıyor. Dönülmez akşamın ufkuna vardığında ise vaktin artık çok geç olduğunu acı bir tecrübe ile görüyor insanoğlu.
Şairler, lafı gediğine oturtmakta oldukça mahirdirler. Alın size Bedri Gencer’den bir şair sözü:
‘’bak son kez geçiyoruz gençliğimizin önünden
bir daha geriye dönmek yok
bir daha sevmek, dövüşmek, isyan etmek yok
dokunduğumuz her şey anı oluyor
baktığımız her resim anılarda kalıyor
anılarda gülümsüyor kanayan günlerimiz’’
Haydi şimdi dön dönebilirsen düne.
Hayat bir döngüden ibaret. İlk okulda öğrendiğimiz mevsimlerin sıralaması zihnimizde dönüp duran bir döngü değil miydi? İlkbahar, yaz, sonbahar, kış. Aynı şey haftanın günlerini ya da ayları sayarken de olurdu, değil mi? Ancak, bu döngü kıyamete değin sürecekken insan; vakti, saati geldiğinde kendi döngüsünü tamamlar, kendi kıyametini yaşar. Zaman içinde gidenlerin yerini yeniler alır. Döngü devam eder. İnsanın yeryüzü serüveni başladığından bu yana herkes, kendi hazanında hüzün sırasını bekler. Yaşam yaprağı sararıp dünya ağacına veda etme vakti geldiğinde ondan ayrılır, toprakla kucaklaşır ve aslına döner.
Şimdi, aslında yapılması gereken şudur: Kişi, nefsini bildikten sonra yani akil baliğ olduktan sonra kendisine yüklenen eşrefi mahlukat olma görevini bihakkın yerine getirmelidir. Elest bezminde verdiği söz üzere durmalıdır. Çünkü göklerin, dağların ve yerin almadığı görevi üstlenmiştir insan. Ve yine çünkü akil olmak, akli melekeleri kullanarak hakikati kavramayı; baliğ olmak ise hakikat için gereğini yerine getirmeyi gerektirir. Ahzap suresinde şöyle geçer: ‘’Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o; çok zalim, çok cahildir.’’ Bu emanetler neler olabilir? Birkaçını sıralayalım: 1) Ekonomik, sosyal, bireysel ve toplumsal bütün imkân ve fırsatlar. 2) Akıl, beden, duyular, irade, vicdan, muhakeme gibi üstün yetenekler.
Bunları iyi bir kul, iyi bir insan olmak için kullanmak gerekir. Bunun sonunda bu dünyada kişiye ’insan’ olmak dışında bir ödül de verilmeyebilir. Karşılığı sadece yaratıcıdan beklenir. Zalim ve cahil insan, bu nimet ve emanetleri yerli yerinde kullanmayandır. Gelip geçici hevesler uğruna ebedi mutluluk ve huzurdan vazgeçme cehaletini gösterir. Yine, bir nimeti yerli yerinde kullanmamak da bir çeşit zulümdür. Bu zulmü kişi, önce kendine sonra insanlığa ve yaşadığı çevreye karşı işlemiş olur. O halde önce kendimize seslenelim: Ömrümüz bir gamlı hazana ermeden bir klas duruş sergilemeye gayret edelim. Bu duruş, kim olursa olsun zalime karşı ve mazlumdan yana olmayı gerektirir.
Ardımızdan hüzün yüklü cümleler kurulur mu acep? Ve acep bir bahar çağıldamasına dönüşür mü gelecek günler, dünya böylesine kirlenmişken? Karmaşa, kargaşa, hengâme, tembellik ve bencillikle donatılmış insan, yüklendiği emaneti hatırlayıp bir öze dönüş çabası içinde olur mu? Samimiyet, yeniden gönüllerde yer bulursa bir dönüşüm başlar. Bu umutla yola koyulmalıyız.
Hayat döngüsünde hüznümüz kalıcı olmadan insan olabilme/ insan kalabilme çabası kuşatsın çevremizi. İlk adımı kimseden beklemek yerine kendimiz atalım.
Ya Allah…
EYYUP YÜKSEL
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
Çok güzel yazmışsın kalemine ve yüreğine sağlık
Klas Duruş demiş kardeşim. Evet Allah şık hareketler bekliyor bizlerden