Türkiye’de yazılmış olan çok az kitap dünya çapında övgüyü hak ediyor. Bunlardan birisi rahmetli Osman Nuri Koçtürk’ün Sessiz Savaş adlı eseriydi. Bu eser altmışlı yıllarda, yazarın yürüttüğü çok sıkı araştırmalar neticesinde ortaya çıkmıştı. Fakat şahsın bu kitapla emperyalist şirketleri kızdırdığı ve profesörlük unvanının kendisine verilmediği bilinmektedir.
Sessiz Savaş adlı eserinde gıdalardaki oynamaları o günlerde yakalayan Koçtürk, bizim bilmediğimiz bir çok konuda operasyonlara maruz kaldığımızı kendi ilmi buluşlarıyla göstermişti. Süt tozu, zeytinyağının yerini alan margarin ve diğer yapay tatlandırıcılı gıdalar ve glikozlu, fruktozlu yiyecekler insan sağlığını tehdit etmekle kalmıyor aynı zamanda yıkıcı etkilerle bünyeleri tahrip ederek, akıl hastalıklarından sakat doğumlara kadar bir çok üzücü sonuca vesile oluyordu.
Bilimin nasıl silaha dönüştüğü hususunda yazılan bu eseri takip eden çok az eser bugünlerde hala bizleri bilinçlendirme gayesiyle raflardadır. Canan Karatay’ın hayati önemli bulguları dünya çapında kabul görerek uluslararası yayınevleri tarafından yayımlanırken, kendi ülkesinde hor görülmekte ve küçümsenmektedir.
Birkaç yıl önce Ekmek Biterken ve Toprak Biterken adlı iki klasik eseri yazmış olan Erhan Ünal rahmetli olmuştu. Kendisinin kitabında şeker ve ekmek başta olmak üzere buğday ve pirinçte yapılan bozgunculuğun, Ton Balığı’ndan diğer gıdalara kadar katkılarla değiştirilen gıdaların ve bilhassa da GDO’nun zararları mesele edilmekteydi.
Küresel şirketler, gıda üzerinden insanlığa büyük bir harekat yürütmekte. Her gün yediğimiz gıdalar ve giydiklerimiz bizleri farkında olmasak da zehirlemekte ve sonucunu yıllar sonra gördüğümüz ve tedavi olarak yıllarca para ödeyerek zar zor kurtulabildiğimiz hastalıklara bizi düşürmektedir.
Bugün katkı maddelerinin ve koruyucuların hormonal dengeyi bozduğu ve zihni kısmen kitlediği bir çok uzmanın değerlendirmesine konu olmuştur. Örneğin İbrahim Adnan Saraçoğlu, GDO’lu buğday yüzünden gençlerin tahammülsüzleştiğini zira tahılların zihni ve karakteri etkilediğini bir televizyon programında söylemiştir.
Margarinin kalp krizini tetiklediği artık fakültelerde gençlere öğretiliyor. Ancak polyester giyim malzemelerinin zararları üzerinde hala yeterince çalışma mevcut değil veya zaten olsa da yeterince duyurulmuyor. Sonuçta erkeklik hormonunun azaldığı ve dünyanın kısırlaştırılması politikasına hizmet ettiği için bu ürünler doğal ve sağlıklı olanların yerine daha da çok piyasada yer buluyor. Bu konuyu Ramazan Kurtoğlu: Östrojen bombasına maruz kalıyoruz diyerek açıklıyor.
Kullanılan kapların en kötüsü olan plastik yine birçok nedenden ötürü zararlıdır ve buna karşı bazı ülkelerde gerek yosunlardan gerek başka doğal ürünlerden alternatif şişe ve kap üretimine yönelik buluşlar mevcuttur. Yakın dönemde plastiğe alternatif bir kap tasarımını Türk öğrenciler de geliştirdiler. Dileriz hormonal dengeyi bozan bu ürünlerin yerine sağlıklı ürünler marketlerde ve pazarlarda yer bulur. Ancak bunun için ciddi bir bilincin de oluşması gerekmektedir. Şu anda mevcut dünya nüfusunda kadınlık ve erkeklik hormonlarında büyük değişimler yaşandığı görülmektedir. Bunlar Küresel oligarşinin yürürlüğe koyduğu insanoğlunu kısırlaştırma politikasına hizmet etmektedir.