islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4838
EURO
36,2362
ALTIN
2.960,88
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Fakirlik Türkiye’nin Kaderi Mi?

Fakirlik Türkiye’nin Kaderi Mi?
28 Nisan 2022 15:09
A+
A-

Eğer birileri, sizi fakir kendisini sürekli zengin yapmak istiyorsa, bunu mutlaka bir sistem kurgusu içinde yapar. Aksi halde bunun sürdürülebilirliği olmaz. Sistemin sağlıklı işleyebilmesi için, zihinlerin ikna edilmesi gerekecektir. Bunun için elbette bu sistem kurucu anlayış, bunun felsefi alt yapısını da hazırlamış olacak.

Gerek eğitim müfredatında bunun yerleştirilmesi gerek toplumun haber alma kanallarında sürekli bir narkoz şeklinde verilmesi gerekecek ki sistem işlesin ve sisteme itiraz edilmesin. Böylece her şey aldıkları eğitim üzerinden de kabul edilir olsun. Artık fakirliğin insanın kaçınılmaz bir kaderi olduğu, hayat yarışında çok çalışanın ancak fakirlikten kurtulabileceği, aksi halde fakirliğin kaçınılmaz bir kader olduğu kabul ettirilir.

Toplumlara kitlesel fakirliğin kabul ettirilmesi işte bu uygulamaya konulan sürdürülebilir sistem ve felsefi alt yapısının bir bütünlük içinde titizlikle uygulanmasıyla mümkün olmaktadır.

Sistem sürdürülürken, toplum içinde mutlaka belli alt zenginlikler oluştururlar. Çünkü bu alt zenginler asıl sistem sahiplerinin en sadık gönüllü koruyucu ve hizmetkarları olacaktır. Onlarda kendilerine verilmiş olan imkanları kaybetmemek için, asla toplumun fakirlikten kurtulmasını istemeyeceklerdir.

Onlar, paranın ve mal zenginliğini bir avuç olan topluluğu içinde dönmesini ister hale gelirler. Böylelikle kendilerinin yüksek refah düzeyini korur kollarlar.

Kurdukları felsefi temelde daha iktisadi paylaşımda fakirliği kabul ettirmede ‘kaynaklar kıt, ihtiyaçlar sınırsızdır’ kabulü ile fakirliğin sürekli olacağı, toplumların büyük kesimlerinin bu fakirlik içinde yaşayacakları kabul ettirilmeye çalışılır.

Sistem kendisini devletin işleyiş yapısı haline getirdikten sonra, bunun doğal bir şey olduğu halka tarafından kabul edilir. Artık devlet eli ile hükümetlerin içinde sistem kurucuların halka narkoz vermesi kaçınılmazdır. Bugün devletin yönetiminin üst kademelerinde görev almış şimdi ise ülkeyi bu burhandan çıkaracağız, deva biziz diyenlerin söylediği şey; borç sistemini sürdürerek refahı halkımıza getireceğiz diyorlar. Bu sözlerin ne anlama gediğini  milletin anlamayışı ne büyük ölçüde narkoz aldığının da bir başka yönü ile ifadesidir.

İşte mevcut ekonomistler, bu yanlış temel üzerinden topluma bilgi vererek adil bir bölüşümün önünde gürültü çıkartarak halkın gerçekleri görmesini engellemektedirler. Zaten onlar finansçı olup, sistemde para ve türevlerinin ticareti konusunda uzmanlaşmış olup reel ekonomi ile pek de ilgileri yoktur.

Kuşkusuz fakirliğin birçok bir biri ile ilişkili sosyoekonomik nedenleri vardır. Ancak temelde iş, kurulu sistemin işleyiş düzeneğinin adil bir bölüşümü hedefleyip hedeflemediği meselesidir. Çünkü sistemi nasıl kurarsanız öyle işler.

Türkiye’de ve dünyada uygulanan sistem halkları köleleştirme üzerine kurgulanmıştır. Bunu da ancak borçlandırarak yapabilmektedirler. Borçlanmak adeta milletin ve devletin mutlak yapması gereken bir durum olarak taktim edilmektedir. Ne ilginçtir ki sürekli borçlanmanın en iyi savunucuları; bu fakirliği bitirecek adil bölüşümü sağlayacak yeni bir iktisadi düzenin kurulması ile sorumlu olan siyasi partiler içindeki ekonomistlerdir.

Bu siyasi partilerin ekonomik çözüm önerilerinin hepsinin birleştiği yer, sürdürülebilir borç modelinin devam etmesidir. İster kendisini liberal tanımlasın, ister kendini muhafazakar tanımlasın, ister kendini solcu bir parti olarak tanımlasın, hepsinin benimsediği sürekli borçlanmadır.

Bunu uydurdukları bir zemine de oturturlar ve bizim tasarruf açığımız var, bunun için başkalarının tasarruflarını kullanarak çok çalışacağız üreteceğiz ve katma değer oluşturarak fakirliğin önüne geçerek  milli gelirimizi arttıracağız derler.

Bu, milletimize söylenen küreselcilerin ağızı olup büyük bir yalandır. Millet tasarruf eksikliği yalanı ile borç modeline bağımlı haline getirilmektedir. Yatırımlar, tasarruf açığı yalanı ile yapılamaz hale getirilmektedir.

Bugün Türk siyasetinde yeni bir soluk var. Milletin ve devletin borç batağından çıkartılmasını söyleyen,  fakirliğin milletin kaderi olmadığını, devrimsel bir iktisadi modelle adil bölüşümün gerçekleşebileceğini söyleyen ve bunu parti programında millete öneren Milli Yol Partisi, ezberleri bozacak şekilde Türk siyasetine girmiştir.

Toplumun ortak olmadığı bir üretim sisteminde, toplumu bir avuç azınlık şirketin ellerine terk edersiniz. Gerçek milli gelir artışı, toplumun üretimde temel paydaş olması ile olur.

Fakirliğin gerçek nedeninin sistemsel olduğunu söyleyen Milli Yol partisi, çözümün de sistemsel olması gerektiğini, bunun için finansal anlamda başlatacağı borca dayalı olmayan ama üretime dayalı para sistemi ile toplumun her kesimine üretim yapma imkanları sağlayacaktır.

Selam ve dua ile…

@yunuseksi_53

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.