Bu yazımız bir önceki yazımızın devamı niteliğindedir. Yaşadığımız somut örnekleri ve deneyimlerimizi aktarmaktayız. Daha sonrasında da bunu kısmen tahlil edeceğiz.
Yıllarca bir pizzacıdan pizza aldım. Kampanyası vardı; “Bir alana bir bedava”. Sağ olsunlar beni de hiç kırmıyorlardı. Herhalde ilk müşterilerindenim diye on yıl hatta on beş yıl sonrasında bile aradığımda “Kampanya devam ediyor Mehmet Bey” diyorlardı. Fakat bir gün, pizzanın tadında acılık hissettim. Sonra zeytin dilimlerinin bozuk olduğunu fark ettim ve o günden sonra o firmadan alışveriş etmeyi kestim. Bunun gibi nice olay gıda sektöründe hatanın affedilmediğini bize göstermektedir. Temizlik ve tazelikten ödün veren firmalar müşterilerini çabucak kaybetmektedirler.
Bir başka gün, yeni açılan bir fast food restoranının kapısındaki fiyatlara aldanıp içeri girdim, alışveriş ettikten sonra, benim hesabımla ödemiş olduğum fiyat arasında fark olduğunu gördüm ve kasaya gittim, bu kez karşıda çirkinleşen “fakat ürünlerde şu değişiklik var beyefendi” diyerek suçunu örtbas eden bir tavırla karşılaştım çalışanlar tarafından. Bunu o seferlik sineye çekerek, o restorandan bir daha alışveriş etmemeye karar verdim. Müşteriyi aldatma prestij kaybı olarak firmaya döner. Pahalı ürün satan bir pizzacı, daha sonradan neden artık gelmiyorsunuz diye mesaj gönderdi ve evime telefon etti. Satışta yaptıkları hilekarlıkları müşteri memnuniyeti palavralarıyla güya kapatmaya çalışıyorlardı. Müşteri kazıklandığını anlarsa, bunu hakaret sayar ve gelmez. Ürünü pahalı satmanız için kalitesinin belirgin olması ve bunun açıkça belirtilmiş olması gerekir. Standart ürünleri pahalıya kakalamak bir ticaret yanlışıdır ve ahlaki ve hukuki bir suçtur.
Diğer yanda yakın dönemde kapıda ürünlerine 70 lira yazan fakat içeride 150 liradan aşağı ödetmeyen bir politikasıyla bilindik yöntemleri uygulayan bir restoranın içine girdim. Kapıdaki ilana geldiğimi söyleyince, “O sadece şu kullanıcılar için” diyerek beni uzun sürecek bir telefon işlemine yönlendirdi. Açıkçası modern toplumda bu tür restoranlara gidip de fakir menülerini alıyor olmak da insan üzerinde bir eziklik duygusu oluşturmuyor değil. Bu tür eylemlere kişiyi mecbur bırakan restoranlar aslında bir nevi baskı politikası uyguluyor. Elbette o gün için ben, umursamadan, pahalı menülerden birini yiyerek çıktım. Fakat sonrasında kendime sordum, “Pekiyi ya bir baba gelse de çocuğuna almak istese ve parası olmasa?”. Kasada insan mahcup etmenin çeşitli türleri var. Bunu alışveriş kültürüne sahip olanlar bilirler. Kasıtlı olarak yanlış fiyatlandırılan etiketler ve ürünlerle müşteriler kasada mecbur kalacaklarını veya mahcup hissedeceklerini bildikleri için ürünü pahalı fiyattan almak zorunda kalırlar. Dolayısıyla bu işi yapan kişiler aslında başkalarının etik anlayışından yararlanarak bir suistimalde bulunmaktadırlar.
Bunların daha çirkin versiyonlarına da defalarca şahit oldum. Ancak büyük mağazaların ve restoranların bu tavırları ve anlayışları sıradan insanlara, küçük esnaflara da cüret veriyor. Müşteri kazıklamada kimse dur durak bilmiyor. İki liralık ürünü on liraya kakalama hastalığı ülkemizde patlamış durumda. Ekonomik darlık durumlarında bunlar daha da çoğalıyor. Pekiyi her yıl milyonlarca liralık kar açıklayan bu büyük firmaların bu çirkefçe oyunlara ihtiyacı gerçekten var mıydı?
Aynı gün içerisinde iki fast-food dükkanına daha uğradım, birisinde gösterilen menü ile gelen arasında dağlar kadar fark vardı. Bu apaçık dolandırıcılıktı. Ancak anlatamazsınız onlar işi kılıfına çoktan uydurmuştur, diğer yanda daha uygun bir fiyata ürün aldığım mağazanın örnek bir politikası olduğunu gördüm. Dolayısıyla o mağazanın aslında şehirde en çok şubeye sahip fast-food zinciri olduğunu ve öğrenci ve müşteri odaklı çalıştığını gözlemledim. Bu firmayı tebrik etmek gerektiğini düşünüyorum. Elbette o firmanın Türkiye’deki yöneticisini de. Çünkü bu fast-food firmasının rakibi olan diğer firmalardan biri ekonomik krizde halkı aşağılayan bir reklam politikasıyla ürün tanıtımı yapmıştı. Milletimize istihza ile siz bizim menümüzü yiyemezsiniz, siz fakirler için şu menüyü yaptık imasını yapıyorlardı. Günlerce Twitter ortamında da tartışma konusu oldu bu olay. Bir ülkenin pazarında otuz kırk yıl ticaret yapıp para kazanacaksın ve o ülkenin halkını ekonominin bozukluğunu da fırsat bilerek tahkir edeceksin! Olur şey değil!
Diğer yandan emperyalizmle ve bilhassa da ülkelere karşı alınan siyasi tavırlarda bu fast food zincirlerinin ülkelerinin çıkarlarına uygun çalıştığına dair dedikodular var. Zira bu fast-food zincirlerinden birisinin olduğu ülkelerde yakın dönemde hiç savaş çıkmamış deniyordu. Harita ile fast food zincirinin olduğu ülkeleri göstererek bunu kanıtlamışlardı. İnsan sormadan edemiyor; ticaret acaba küresel bir paravan mı?