Bütün fikirlerin konuşulması gerekiyor. Bir fikri kabul ederken de, redd ederken de ahlakı elden bırakmamak gerekiyor. İşte demokrasi tartışmalarına önemli bir pencereden bakan ve değerlendiren önemli bir araştırmacı yazar Fatih Oruç ile Kitabi Yayınları arasında çıkan yeni eseri “Demokrasi Ahlakı(!) ve Emperyalizm” kitabını konuştuk. Oruç, sorduğumuz sorulara, çok çarpıcı cevaplar verdi.
Böyle bir eseri yazmaktaki amacınız nedir?
Koca koca profesörlerin, akademisyenlerin, ilahiyatçıların ve kanaat önderlerinin büyük bir kesiminin demokrasinin anlamını insanların yüzüne baka baka çarpıtmaktalar. Anlam kaymaları yaparak demokrasi yalnız eleştiri ve seçimlerden ibaret miymiş gibi bir algı oluşturmaktalar. Demokrasiyi demokrasi yapan esas özelliğinden söz etmemekteler. Bu özellikte, hükmetme yetkisi kimde olacak, kim hükmedecek. Allah’mı insan mı? Bu özelliği bilinçli olarak hep es geçerler.
Bunlar, İslâm’ı demokrasi üzerinde şekillendirmeye çalışıyorlar. Oysa insanların İslâm üzerinde şekillendirilmesi gerekir. Böylece özünden ve hedefinden sapmış bir Müslümanlık ortaya çıkmış oluyor.
Bu durum da beni çok rahatsız ediyordu, beni dürtüyordu. İçimdeki ses bana bunlar kavramı çarpıtıyorlar doğrusunu bütün çıplaklığı ve gerçekliliği ile anlat diye baskı yapıyordu.
Ayet ne diyordu? “Hakkı, batılla karıştırıp da bile bile hakkı gizlemeyin.” (Bakara, 2/42)
Evet, aynen böyle yapıyorlardı. Hakla batılı karıştırıp topluma bu haktır diye sunuyorlardı.
Yani toplumda yanlış bilinen çok önemli bir konunun düzeltilmesi ve doğrunun ne olduğunu anlatmak için yazdım. Herkesin demokrasi savunucusu kesildiği günümüzde, bende Müslüman’ım diyen insanların çok dikkat etmesi gereken bir konu.
Kur’an ne diyor: “Onlar, kendileri için bir izzet ve kuvvet kaynağı olsunlar diye, Allah’tan başka ilâhlar edindiler.” (Meryem, 19/81)
Günümüzde de insanlar, demokrasiyi savunmakla ondan güç kazanacaklarını ve toplum içerisinde üstün bir konumda olacaklarını zannediyorlar. Oysa insanların bu tavır ve davranışlarıyla hevâ ve heveslerini ilâhlaştırmaktan başka bir şey yapmadıklarını yukarıdaki âyet-i kerime açıkça belirtmekte.
Neden demokrasi ile savaş halindesiniz?
a) Demokrasi, İslâm’a ve insan fıtratına savaş açmış bir yönetim tarzıdır. Çağımızın, en büyük, en etkili ve en büyük putudur. Bunun çıkış yeri olan Batı medeniyeti de bizimle sürekli savaş halinde. Bize savaş açanlara bizde savaş açmak zorundayız. Bir Müslüman’ın en önemli görevi zamanının putlarıyla savaşmaktır.
Hiçbir medeniyet veya kişi kendisini yok etmek isteyen bir medeniyetin yönetim şeklini benimseyemez? Kurtuluşu ona sığınmakta aramaması lazım. Onu hedeflememeli ve onunla bütünleşmeyi arzulamaması gerekir. Ama İslâm dünyasın da bu çok oluyor. Bunların uyarılması ve aydınlatılması lazım. Etkisi çok küçük te olsa bunu yapmaya çalışıyorum.
b) Demokrasi, Müslüman olmanın birinci şartı olan Kelime-i Tevhid’e ters düşer. Kur’â-ı Kerim’in hükmüne göre reddedilmesi gereken laik/seküler, taguti bir yönetim şeklidir.
İslâm ve Demokrasi kendisine has felsefeleri, kuralları, kanunları, yönetim metodu ve idare şekli olan farklı yaşam tarzlarının adıdır.
Sömürgeci emperyalist güçler, demokrasi söylemiyle dünyada milyonlarca Müslümanların önünde giden aydınların/entelektüellerin, sözde din âlimlerinin, liderlerin, kanaat önderlerinin zihin yapısını ele geçiriyorlar. Toplumun önünde giden bu insanların yönlendirilmesi demek, toplumların sömürüye hazır hale getirilmesi demektir.
Küresel çetelerin sömürü düzenleri, sömürgeleştirilmeye yatkın aydın dediğimiz bu zihniyetlerin üzerine bina edilmektedir. Bizler bu tür aydınlara ‘sömürge aydınları’ diyoruz.
Bu sömürge aydınlarına göre değerlerimizden uzaklaştıkça Batılılaşıyoruz, çağdaşlaşıyoruz ve gelişiyoruz. Kendi değerlerini reddetme, bir ilerleme ve modernleşme aracına dönüşmüş durumda. Böylelikle Batı’nın istediği zemine oturuyoruz, kurdukları demokrasi tuzağına düşüyoruz.
İslâm ve Demokrasi Arasındaki kısaca farklar
İslâmiyet, vahye dayalı ilâhi bir sistemdir.
Demokrasi, beşeri bir idare sistemidir.
İslâmiyet’te kanunlar yapılırken referans kaynakları Kur’an ve Sünnettir.
Demokrasilerde ise referans kaynağı halkın heva ve hevesleridir.
İslâmiyet’te egemenlik kayıtsız ve şartsız Allah’ındır.
Demokrasilerde egemenlik, kayıtsız ve şartsız halkındır.
Demokrasilerde yapılan her hukuki düzenleme (inançlarına ters düşse bile) herkese dayatılır ve uymak zorumdadırlar. Bundan dolayı inancını serbestçe yaşayamaz. Oysa hukuk, inancın önemli bir parçasıdır.
İslâm’da ise her inanç grubu kendi hukukuna göre yaşama hakkına sahiptir. Buna çok hukukluluk diyoruz.
Bu açıdan İslâmiyet adalet, demokrasilerde eşitlik vardır.
Şimdi size soruyorum, hangisi daha özgürlükçü.
İslâmiyet, özgürlük dinidir.
Demokrasi, nefislere ve kullara tutsaklık dinidir. Demokrasinin dediğimiz, güç odakları, iktidar seçkinleri, sermaye grupları, uluslararası şirketler, medya ve yüksek bürokrasi daima arka planda sistemi kontrol eder ve yönetir. Bu diktatörlüğün tam kendisidir.
İslâm’da fuhuş, kumar ve alkol yasaktır ve hak ihlalleri olarak değerlendirilir ve yasaklanır.
Demokrasilerde fuhuş, kumar ve alkol üretimi ve tüketimi demokratik ve bireysel haklardır. Kanunlarla korunmuştur. Reklamlarla teşvik edilir, vergilendirilerek te kutsanır.
İslâm’da şahsi özgürlük sınırları demokrasiye göre daha dardır.
İslâm’ın ekonomik sisteminin, hem maddi hem de manevi hedefleri vardır.
Demokrasilerin ekonomik sistemi kapitalizmin yalnız maddi hedefleri vardır.
İslâm’da alınıp satılan mallarda sınırlama vardır.
Demokrasilerde bu sınır çok geniştir.
İslâmiyet’te ilâhi kanunlar uygulandığı için adalet prensibine dayanır.
Demokrasilerde beşeri kanunlar uygulandığı için, zulüm sistemi vardır.
(İslâm inancında adalet, Allah’ın kanunlarıyla/şeriatıyla hükmetmek demektir.)
İslâm ile Demokrasinin örtüştüğü ortak noktaları var mı?
Olmaz olur mu?
Demokratik yönetimlerin dışındaki farklı yönetimlerde de birtakım kuralların İslâm’la veya birbirleriyle örtüşmesi veya benzerlik göstermesi olabilir.
Ortak noktaların olması, bunlardan daha önemli olan farklı noktaların olmaması anlamına gelmez. İki sistemin üzerinde yükseldiği temel değerler çok farklıdır. Başta itikadi engeller yer alır.
Örtüşen noktalar, istişare, seçme ve seçilme hakları, farklı düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi, inanç özgürlüklerine riayet edilmesi, hükümetin denetlenmesi, muhalefet, örgütlenme, farklı din ve kültürlerin kendilerini temsil etmesinin vs.
Her iki sistemde de inanç özgürlüğü vardır ama, demokrasilerde inançları yaşama özgürlüğü yoktur. Yukarıda da söylediğim gibi, demokrasilerde farklı inançlardan olan insanlar kendi hukuklarını uygulama özgürlüğü yoktur. İslâm’da ise her inanç grubu kendi hukukunu yaşama özgürlüğüne sahiptir.
İstişâre, ilk çağlardan beri, yöneten ve yönetilenin olduğu bütün topluluklarda bilinen ve farklı şekillerde uygulan bir metottur. Bu kavram, yalnız Müslümanlara has bir kavram değildir. Gayr-i Müslimler bile istişare etmeyi sık sık kullanırlar.
Bir Müslüman’ın, İslam’ın demokrasiyle olan ortak kurallarından bahsederken, bunu demokrasinin bir faziletiymiş gibi anlatması, övmesi ve desteklemesi çok yanlış ve tehlikelidir. Bu faziletler, İslâm’da yokmuş gibi bir algı oluşturur. Bu da İslâm’ın eksikliğini ifade eder ki, böyle bir şeyin olması imkânsızdır. Çünkü İslâm dini Allah tarafından mükemmelleştirilmiş ve tamamlanmış bir nimettir. (Mâide, 5/3)
Ortak olan her özellik, ilâhîdir ve daha eskidir. Yeni olan daim önceden olana benzerlik gösterir. Demokrasiyle ortak noktaları olan İslâm değil, İslâm’la ortak noktaları olan demokrasidir. Onun için, İslâmî kavramları başka sistemlere kaptırmamaya çalışılmalı ve bunların esasen İslâmi bir kavram olduğu sürekli gündemde tutulmalıdır.
İnsanlar özgür yaşamak İstiyor. İslâm’ın ve demokrasinin özgürlük anlayışı nelerdir?
İnsan nefsi, kendi gücüne bir sınırlama koymayan İlâhî bir gücün emir ve yasaklarının olmadığı özgür bir dünyada yaşamak ister. Bu da demokratik bir yaşam tarzıdır. Dikkat edilirse ‘özgürlük’, nefsî arzulara hükmeden demokrasinin bir numaralı temel prensibidir.
Günümüz demokratik/modern insanın anlayışında ve inancında, nefsine tâbi olmak ve haz peşinde koşmak özgürlük olarak algılanmaktadır. Özgürlük anlayışı, tüm kısıtlamalardan kurtulma, dinî, ahlakî ve tüm insanî erdemlere başkaldırma olarak anlaşılmaktadır. Özgürlük sloganları altında açıkça rezillikler ve ahlaksızlıklar pazarlanmaktadır. Bu sınırsız özgürlük anlayışı, genellikle cinsel özgürlük alanında toplumun bütün katmanlarında kendini çok ileriye taşımış ve cinsel sapmaları aşırı bir şekilde yaygınlaştırmıştır.
Bu da insanlığın, başta cinsel açıdan sömürülmesinin, ezilmesinin ve aşağılanmasının yasallaşması demektir.
Böylece toplumlar demokrasiyle, kendini özgür zanneden,ama tam aksine nefsinin köleleri haline getiriliyor.
Demokrasilerde içki, kumar ve fuhuş insanların bireysel tercihleri ve demokratik haklarıdır. Oysa Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Şarap/içki, kumar, (tâzim
edilen) dikili taşlar, şans (fal) okları (ve zarları), şeytan işi birer pisliktir. Artık bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz.” (Mâide Suresi, 5/90)
İnsanın, fizikî ve zihinsel sağlığına zarar veren ve insanlığın geleceğini tehdit eden her fiil ve eylem insanlığa karşı bir suçtur ve insan hakları ihlâlidir. Fuhuş, alkollü içkilerin, birtakım uyuşturucuların üretimi, satışı ve kullanımı ile her türlü şans oyunları bu tür fiil ve eylemlerdir. Onun için bunların hepsi
İslâm’da yasaktır.
İslâm Hukukunda, bu suçları işleyenlere ağır cezalar getirilerek, akıl ve nesil emniyeti sağlanmaktadır. Demokrasilerde, fuhuş, pornografi, kumar ve uyuşturucu bireysel bir
tercih olarak değerlendirilmekte, temel hak ve özgürlüklerin bir parçası olarak görülmekte ve sistemin kutsalı olarak kabul edilmektedir.
Kelime-i Tevhid, ayrıca özgürlüğün, güvenliğin ve Allah’a teslimiyetin parolasıdır.
İslâm’a göre özgürlük, kullara kulluktan kurtulmak, yalnız Allah’a kul olmaktır. Tevhide iman etmemek, tutsaklığı, sömürgeciliği, köleliği, zilleti ve kula kulluğu kabul etmektir. Tevhide iman etmekse, bütün bunlara, toplumsal parçalanmaya ve yozlaşmaya isyan etmek, özgürlüğü haykırmak ve yaşamaktır. İslâm’ın dışına çıkan her birey, ya nefsinin ya da başkalarının kölesi ve tutsağı olur. Kısaca, özgür olmak, âlemlerin Rabbi’ne teslim
olmaktır. Bu da, Kelime-i Tevhid’e iman etmekle olur.
Demokrasi ve Emperyalizm arasında ki ilişkiden söz eder misiniz?
Dünyanın tüm emperyalist ülke liderlerinin dillerinden hiç düşürmedikleri bir kelime var: “DEMOKRASI” Demokrasi ve insanlık (!) adına müdahaleler emperyalizmin en büyük ve en
etkili pazarlama yöntemidir. Dünyayı demokrasi tiyatrosuna çeviren Batılı haydutlar, demokrasi diye diye ürettiği korku, kaos, ekonomik kriz, işkence, suikast, katliam, işgal ve sömürüyle dünya kaynaklarının tümünün üstüne çökmek için her türlü yola başvurmaktalar.
Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve insan hakları kelimeleri emperyal çeteler nezdinde bu kavramlar, dünyadaki çıkarlarını gerçekleştirmek için sömürgeci düşüncelerinin kodlarından başka bir şey değildir.
Sömürgeci Batı toplumları, kendi egemenlik ve müdahalelerini sürdürebilecekleri bir demokrasiyi Batı dışı toplumlara dayatarak, bu ülkelerin hem yönetici sınıflarını hem de geniş halk yığınlarını kitle iletişim vasıtalarıyla kontrol etme imkânlarını ellerinde tutmaktadırlar.
Demokrasi, batılı küresel çetelerin sömürmeyi hedeflediği ülkelere uzattığı oltanın ucundaki yemden başka bir şey değildir. Batılı küresel haydutlar, ezilen, sömürülen yığınları pasifleştirmek, sömürü ve zulme boyun eğmelerini sağlamak amacıyla demokrasinin ‘son durak’ olduğu masalını anlatıyorlar.
Emperyalist güçlerin, kendi çıkarları uğruna Batı’nın dışında ki birçok ülkede demokrasiyi iktidara getiren de iktidardan uzaklaştıran da yine kendileri. Tağutî küresel çeteler, çıkarları konusunda endişe ettiği zaman demokrasi putunu yemekten imtina etmezler.
Küresel terörizmin temsilcisi Batılı emperyalist katillerin istihbarat örgütleri, demokrasi aldatmacası ile onlarca ülkede hükümetler devirmiş, kendi işbirlikçilerini iktidara taşımıştır.
Bu şekilde halklar yönlendirilmiş, iktidar el değiştirmiş, doğal kaynaklar ve enerji kaynakları işgal edilmiştir. Batılı sömürgeci diktatörler, sömürülen ve ezilen kitlelerin çıkarlarının yanındaymış izlenimini vermeye çalışmışlardır. Sömürü, katliam ve asimilasyon Batı medeniyetinin derinliklerinde, mayasında ve kültüründe var. Bu özellikler halen günümüzde
dipdiri duruyor. Bütün bu azgınlıklarını, zulümlerini ve olumsuz yönlerini demokrasi maskesiyle örtmeye çalışmaktadırlar.
Demokrasi, özgürlük ve insan hakları söylemi emperyalizmin en etkili silahlarından biridir.
Avrupa’da kaybolan çocukların durumu hakkında bilgi verir misiniz?
Demokrasi, özgürlük ve insan hakları söylemlerini dillerinden düşürmeyen demokratik Batılı devletlerin, korumasız ve kimsesiz mülteci çocuklarını ne hale getirdiğini gözler önüne sermeye çalıştım. BM ve UNICEF raporlarına göre, 28 milyon çocuk savaş ve kıtlık nedeniyle yerlerini yurtlarını terk etmiş, sığınmacı statüsünde. Bunların 10 milyonu da mülteci durumunda.
UHİM’in hazırladığı 2018 yılı raporuna göre, emperyalizmin ve demokrasinin beşiği AB ülkelerine sığınan 96 bin 465 çocuk kayboldu. Adeta yer yarıldı yerin içerisine girdiler. Kayıp mülteci çocukların suç çetelerinin, insan kaçakçılarının, fuhuş mafyasının ve organ mafyasının ağına düştüğü tahmin edilmekte. Child Focus yetkilileri ise kayıp çocukların resmî verilerde ifade edilen sayıdan çok daha fazla olduğunu, resmî verilerin buzdağının görünen yüzü olduğunu söylüyor. Mülteci çocuklar, Avrupa ülkelerinde maruz kaldıkları zorlu şartlar sebebiyle her türlü zararlı alışkanlığa ve şiddet eğilimine açık hâle gelmektedirler. Şiddet, cinsel istismar, kötü muamele ve benzeri sömürü yöntemleriyle karşı karşıya kalan çocukların ruhsal ve bedensel gelişimlerinde hasarlar oluşmakta, bu durum nesil kaybına varan sonuçlar doğurmaktadır. Emperyalist demokratik Batılı küresel eşkıyalar sebebiyle dünyada, her yıl yaşanan savaşlar, işgaller, baskılar ve yoksulluk gibi sebeplerden dolayı, milyonlarca insan vatanlarını terk ederek daha güvenli gördükleri ülkelere sığınmaya çalışmaktalar.
İnsan hakları söylemlerinde mangalda kül bırakmayan, dünyayı kan ve gözyaşına boğan emperyalist, demokratik Batı medeniyeti şimdi de bir vampir gibi mülteci çocukların kanını
emiyor.
Kitapla ilgili olumlu ve olumsuz dönüşler alıyor musunuz?
Dünyanın en zor işlerinden biri, geleneksel anlayışları, âdetleri ve alışkanlıkları değiştirmektir. İnsanların, zihnindeki tabuları yıkmak ve putları kırmaktır.
Evet, üç çeşit dönüş alıyorum.
a- Genellikle olumsuz, yönünde oluyor. Çoğunluğun kafasında İslâm en iyi demokrasilerde yaşanır algısı oluşmuş. Bu konuda birçok kişiyle de aramız açılmıştır. Fakat bunların bir kısmının düşüncelerinde soru işaretleri kalmakta.
b- Bazıları da kafam tamamen karıştı. Ne diyeceğimi bilemiyorum yönünde.
c- Çok az kısmı da, olumlu yönde oluyor. Gerçekleri olduğu gibi yazdığım için tebrik ediliyorum.
Fatih Oruç Kimdir?
1954 yılında Erzincan’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da yaptı. 1979 yılında İ.İ.T.İ. Akademisi İşletme Yüksek Okulundan mezun oldu. Aslen ekonomisttir.
Yazarın, ‘İslam ve Smokinli Putlar-Demokrasi’ isminde yayınlanmış, 8 baskı yapmış risalesi ve bu eserin genişletilmiş ‘Demokrasinin Günah Galerisi’ ilavesi yapılmış bir kitabı bulunmaktadır. Ayrıca siyaset ve ekonomi konularında makaleler kaleme almaya devam etmektedir.
Röportaj: Ziya GÜNDÜZ
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
View Comments
SABIRLA YARISINA KADAR OKUDUM.
YAV ARKADAŞ NEDEN MÜSLÜMANLAR BİR ANAYASA KİTABI YAZAMIYOR.
KUR'AN ,HADİS,SÜNNET,İCMA,KIYAS DAN DERLENİP ALLAH CC NİN RAZI OLACAĞI BİR ANAYASA OLUŞTURULMUYOR.
FUHUŞ VE ZİNA DİYORUZ AMA DAHA CARİYE SİSTEMİNİGELİŞTİRMEMİŞ,AÇIKLAMAMIŞIZ VEYA İKİNCİ ,ÜÇÜNCÜ EŞ OLMAYA SENİN KARDEŞİN RAZI OLURMU?VEYA SENİN İKİNCİ EŞ ALMANA MÜSADE EDERMİ? ETMEZSE NE OLUR.
KAT MÜLKİYET KANUNU YAZILMIŞ VE 400 DEN FAZLA MADDESİ VAR ALT MADDELERİ HARİÇ.
İŞ KANUNU,TİCARET KANUNU,CEZA VE İNFAZ KANUNU
HZ HÜSEYİN HAKLI OLDUĞU HALDE ONU SEÇTİRMEYİP ŞEHİD EDEN HANGİ DİNE SAHİB OLDUĞUNU İDDİA EDİYORDU!
VARMI YAZILI BİR KANUN
HZ HÜSEYİN Mİ HAKLI,YOKSA DİĞERİ Mİ VAR MI MAHKEMESİ
FATİH ORUÇ
EN MÜKEMMEL DİNİN MAALESEF BİZ MENSUPLARI ANCAK LAF SALATASI YAPIYORUZ