Peygamberlerin sisteminde insanın manevi yönü çok önem arzetmektedir. Rahman ve Rahîm Allah Teâlâ buyurur ki; “İnsanı en güzel biçimde yarattım.” ve “Âdemoğlunu şerefle donattım.” O insana verdiği değeri böyle dile getirir. Bundan sonrasını insana bırakır.
Hakikatleri idrak etme özürlüsü olan cahillerin bunu anlaması kolay değildir. Hazreti Musa aleyhisselam Sina Dağı’na vardığında vahyi gelir; “Gerçekten Ben’im. Ben senin Rabbinim. Şimdi pabuçlarını çıkar. Muhakkak ki, sen mübarek bir vadide, Tûvâ’dasın.” Ben seni peygamber seçtim. Şimdi vahyolunacak şeyleri dinle: Ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Onun için bana ibadet et; beni zikretmek için namaz kıl.” (Tâhâ:20/12-14) Buna karşılık Hazreti Musa aleyhisselam kendini sağlama almak için dua etmeye başladı. Bana “Ailemden bir vezir ver: Kardeşim Harun’u. Onunla arkamı kuvvetlendir. Onu işimde ortak kıl. Tâ ki, seni çokça tesbih edelim. Ve seni çok zikredelim” (Tâhâ20/29-32) Görüldüğü gibi “kendilerine büyük nimet verilenlerden Peygamberlerin” sisteminin temelinde zikir ibadeti esas olarak yerini almıştır. Zikir ibadeti, kalp eğitiminin temel taşı mesabesindedir.
Bu ilâhî beyanlarda gerçekten kapasitesi olanlara büyük ve büyük olduğu kadar da önemli mesajlar vardır. Bugün ilahiyat fakültelerimizde “tasavvuf dersi” vardır, uygulaması yoktur. Yani belirsiz ve hedefsiz bilgiler verilir. Fakat kalbe verilmesi gereken manevî enerjiden mahrum bırakılır. Onun içindir ki genç nesillerin beyinlerine belirsiz ve karmaşık bilgiler yüklenir, zamanları ısraf edilir, fakat kalp eğitimi yapılmaz, hakları teslim edilmez.
Kalp eğitimi birinci sıradadır. Çocuk konuşmaya başlarken “Allah” dedirterek dillenmesini emreden Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Bu insan fıtratı gereğidir. Kalp eğitimi verilmemiş veya bu eğitimi almamış ya da almış olsa da uygulamamış müslüman, hüsrandan kendini arındıramaz. Çünkü Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem ve diğer peygamberler hepsi namaz ve zikir ibadetlerinden sorumludurlar. Peygamberlerin Ümmetleri de namaz ve zikir ibadetinden sorumludurlar. Yalnız sorumlu değil ayni zamanda imanlarının gereği, merhametlerinin ve adalet duygularının gelişmesi için şart olan namaz ve zikir ibadetidir. “İsa Mesih beşikte iken nice haber ve bilgi ile beraber şu haberi de veriyordu: “Rabbim beni nerede olsam olayım mübarek kıldı ve bana hayatta olduğum müddetçe namazı ve zekâtı emretti.” (Meryem:19/31) Namaz ile zekât beraber zikredilir, yoğun mesajlar verir.
Zikir gibi hayatî bir ibadete “anma” manası vererek, müslümanları zikir ibadetinden gafil bırakmayı hedefleyen “Mealciler,” âdeta çeşitli atraksiyonlarla hedef saptırmaktadırlar. Davası için mücadele vermiş nice müslüman vardır ki, bunların arasında zikir ibadeti hakkında negatif düşünüp kaçamak davranmaktadırlar. Böylesi bir ibadet ne tarikatçıların uydurarak ihdas ettikleri bir uygulamadır ne de karşı olma cür’eti göstererek yok saymaya yeltenenlerin iddialarında olduğu gibi yapılması farazî değildir. Üstelik zikir ibadeti hakkında menfi düşünenler için Kur’an’ı Kerimde ağır ifadeler kullanılmaktadır ve uyarılmaktadırlar;
Şeytan onları kuşatır, onlara Allah’ın zikrini unutturur. Artık onlar, şeytanın askerleridir. Ve onlar, ziyana uğramış kimselerdir. (Mücadele:58/19) Ey müminler siz Allah’ı unutan kimseler gibi olmayın ki; Allah da onlara kendilerini unutturur. İşte bunlar fâsıklardır. (Haşr:59/19) Her kim, Rahman’ın zikrinden göz yumar görmezlikten gelirse, biz ona şeytanı sardırır musallat ederiz. Artık bu, ona arkadaştır. (Zuhruf:43/36) Eğer onlar o yolda doğru gitselerdi, bununla denememiz için kendilerine bol su içirirdik. Kim Rabbini zikretmekten yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen azaba sevk eder. (Müzzemmil:72/16,17)
Bütün bunlar ve daha nice beyanlar gösteriyor ki, zikir ibadeti, Hâkimi mutlak Allah Teâlâ’nın insana bir hayat motoru olarak verdiği et parçası kalbidir. Zikir ise, bu motor ile Rabbine bağlı muhabbet merkezi haline getirme ameliyesidir. Ve bütün bunlar da gösteriyor ki, Fatiha suresi, kalp motorunun maddi ve manevi enerjisini sağlayan peygamberler yolunu açarak huzur diyarına ileten fatihlerin tükenmez mücadele enerjisidir. Bu vesile iledir ki, asırlarca ulema merkezi medrese ile zikir yuvası tekke tartıştılar, sonunda yıkıldılar.
Kalp eğitimi ile tevhid ipine tutunamadı, gittiler! Esselamu aleykum.
İlhan ORAL