Bugün İslam âlemi hakiki manada Kur’an’ı kabul etme sıkıntısı içinde bocalayıp zillet hayatına adapte olmuştur. Kur’an’ın doğruluğunu savunur görünür, fakat hemen hemen hiçbir emare gösteremez. İslam peygamberini anlata anlata bitiremez, lakin O’nun hayatını dikkate almaz. Allah Teâlâ’ya inandığını iddia eder, hükümranlığını ciddiye almaz ve ahkâmını uygulamaya yanaşmaz. İslam âlimlerini över, onların mücadelelerini önemsemez.
Yüz milyonlarca Müslüman her gün asgari kırk defa Fatiha suresini namazlarında okur, fakat merak edip bir defa manasını düşünme gereğini duymazlar. Avrupa Birliği Konseyi’nin “İstanbul Sözleşmesi” adı altında getirip yerleştirdiği kirli, köhne ve pis kokulu kararları vardır. Bu iğrenç kararlar Türk yetkilileri tarafından T.C. mevzuatına yerleştirilmiştir. Yetmiş beş maddelik bu vahşi batının kararlarında ne olup olmadığını bilmedikleri halde bir sene sürecinde Müslümanlardan kimileri çeşitli atraksiyonlarla güya tepki gösteriyorlar. Fakat ne talihsizliktir ki, dönüp işin çözümü için Kur’an’a müracaat edene rastlayamıyoruz. Plan ve proje üretmekten âciz insanlarımız, kapı kapı gezip “bu sözleşme kaldırılsın” diye dolaşıp bir şeyler yaptıklarını zannediyorlar. Pekiyi Müslümanlar bu sözleşmeyi püskürtemezler mi?
Elbette bunun için Kur’an-ı Kerim’i gündemlerine almaları gerekir. “Kendilerine nice nimetin verildiği peygamberlerin” uydukları sistemi benimseyip, onlar gibi yaşamaları gerekir; “De ki: ‘Ben, Allah’ın hazineleri yanımdadır, diye söylemiyorum. Gaybı da bilmem. Size, ‘Ben Meleğim de demiyorum. Ben, ancak bana vahyolunan Kur’an’a tabi olurum.’ De ki: Gözü kör olanla gören, bir olur mu? Artık tefekkür etmez misiniz?” (En’am: 6/50) Ayette görüldüğü gibi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de ancak; kendisine vahyolunan Kur’an’a tabi olma durumundadır. Ümmetinin kör gibi davranmaları çözüm sağlamıyor. Müslümanların kimi partilere, kimi vakıflara, kimi çıkar yapılanmalarına angaje olmuşlar. Kur’an’a dönmeyi angarya kabul etmişler. Bu alaborada Müslümanlar toparlanamıyorlar.
Fatiha suresinden bize sürekli mesaj veren ilkeleri idrak etmemiz gerekiyor. Asırlar boyu “saçının bir telini namahreme göstermekten Allah’a sığınan analar” vardı. Onları yeniden yetiştirmek gerekiyor. Aile yapımız harap olmuş, bir iplik çeksen kırk yama birden dökülüyor. İnsanlarımızın aile bilinci kokuşmuş ve şıpsevdim evlilikler zirve yapmış hatta boşanmalar ayaklara düşmüş, kimin eli kimin cebinde bilinmiyor. İffet, merhamet, aşk, sekinet, şeref ve namus anlayışı “keenlemyekün” olmuş, hatırlayanı kalmamış. Bunca bâdire yaşanırken Diyanet suskun, İlahiyat fakültelerinin akademisyenleri tutarsız, medya mensuplarımız habersiz, devlet ilgisiz, boşanan ebeveynlerin çocukları sahipsiz, sokaklara atılmış, kocasını terk edip başka erkeklerin şehvet kurbanı olan kadınlar, başını sokacak yuva bulamıyorlar.
Siz hâlâ, bilim adamı olarak kalkın “kabir azabını” ve “peygamberlerin şefaat etme yetkisini” tartışın! Böyleleri için Kur’an-ı Kerim manidar bir ifade kullanır. “feeyne tezhebûn” Nereye gidiyorsunuz, ne yapmak istiyorsunuz? Kur’an’ı Kerim sormaya devam ediyor; “Ey Resûlüm, de ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Evet, Kur’an-ı Kerim’i anlamayan, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i tanımayan, denize düşüp kurtulmak için çırpınan ve köpükten bile medet uman birine benzer. Bakın Kur’an-ı Kerim’i yine uyarıyor;
“Elif, Lâm, Râ. Bu kitabı insanları Rablerinin izniyle karanlıklardan aydınlığa, o yegâne Galib, hem de hem de lâyık olan Allah’ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik.” (İbrahîm:14/1) Bu hitap, en başta peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimize yapılan önemli bir hitaptır. Sonra bütün ümmetine ve ümmetinin her kademedeki sorumlularına yapılmaktadır. Fatiha suresindeki mesajlar, Kur’an-ı Kerim’in tüm muhteviyatına işlenmiştir. Mesajlar uyarı niteliğinde dozunu artırarak devam eder. Öylesine ki “Şefaatçilerin şefaatleri kendilerine fayda vermeyecek” duruma düşerler. Bu ağır ifadelerin dozu daha da artarak zirve yapar; “Böyle iken onlara ne oluyor ki, Kur’an öğüdünden yüz çeviriyorlar? Sanki onlar aslandan ürküp kaçan vahşî yaban eşeklerdir! (Müddesir: 74/49-51)
Bu, Peygamberlerin tebliğiyle yükümlü oldukları vahye, bigâne kalanların portresidir.
Hak edip katlananlara ne denebilir ki?!
Esselamu aleykum.
İlhan ORAL
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…