islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5209
EURO
36,4834
ALTIN
2.960,56
BIST
9.118,33
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

FESAHATİN TANIMI

FESAHATİN TANIMI
29 Temmuz 2024 21:20
A+
A-

Belagat ve fesahatin edebiyat alanında önemli yeri vardır. Bundan önce belagatin tanımı, konusu, gayesi ve muhtevası hakkında iki yazı yazmıştım. Bu yazımızda da fesahatin tanımı ve belagat ile mukayesesi hakkında bazı bilgileri vermeye çalışacağım.

Fesahat

Arapça bir kelime olan fesahat, “fesuha-yefsuhu” fiilinden türemiş bir isimdir. Fesahat, kelime olarak net, açık, duru ve karışık olmayan demektir.[1] Edebî bir terim olarak fesahat, sözün kelime, mana, ahenk ve sıralama yönlerinden kusursuz olması; dilin doğru, düzgün, açık ve akıcı bir şekilde kullanılmasıdır.[2] Diğer bir ifade ile fesahat, işitilmesinde kulağın hoşlanacağı, anlaşılmasında zihnin güçlük çekmeyeceği ve kelime dizimi açısından bir birliği sağlayan sözlerin ortaya koyduğu edebî durumdur.[3] Fesahat, önceleri belâgat, beyan ve beraat kelimeleri ile eşanlamlı olarak “güzel ve etkili söz” manasında kullanılırken, daha sonra lafız güzelliğine fesahat, mana güzelliğine belâgat, beraat ve beyan denilmeye başlanmıştır.[4]

Fesahat, kelimenin fesahati, terkibin söz ve kelime dizimi açısından fesahati ve konuşmanın fesahati diye üç kısma ayrılır.[5] Kelimenin fesahati, kelimeyi oluşturan harflerin karışıklıktan beri ve birbirleri ile uyumlu olmaları, birbirlerine ters düşmemeleri, kelimenin dile hoş gelmesi, akıcı olması, kulağı tırmalamaması ve sarf kaidelerine uygun düşmesi demektir. Meselâ, aslan manasında olan “fedevkes” kelimesi, dile ağır gelmekte ve kulağa hoş gelmemektedir. Onun yerine aynı anlamda olan “esed” kelimesini kullanmak, fesahate daha uygun düşmektedir.[6] Terkibin fesahati, cümlenin dil hatalarından uzak olması ve telaffuz bakımından kelimeler arasında bir uyumun bulunması demektir.[7] Konuşmanın fesahati ise, konuşan kişinin herhangi bir konuda söylediği sözleri düzgün ve tam telaffuz etmesi demektir. Bu çeşit fesahat, ya Allah’ın bir vergisi olarak doğuştan olur veya çalışarak kazanılır.[8] Genel olarak fesahatin ve özellikle de cümledeki fesahatin çeşitli kusur ve eksikliklerden beri olması gerekir. Fesahati bozan bu kusurları, şöyle sıralamamız mümkündür:

1 – Kelime ve terkiplerde tenafürün bulunması. Tenafür, kelime veya cümlenin zor telaffuz edilmesi demektir.

2 – Cümlede imlâ hatalarının bulunması. Bu da, kelime ve cümlede sarf ve nahiv kaidelerine riayet etmemek demektir. Bazı durumlarda şiirde zaruretten dolayı imla kurallarının dışına çıkmak hoş görülmüşse de, bu tür davranışlar, fesahat kuralları açısından kusur sayılmaktadır.

3 – Mananın, kelime ve cümlede tam olarak anlaşılmaması.

4 – İsim, sıfat ve benzeri tamlamalarda, normalin dışında zincirleme tamlamaların bulunması.

5 – Kelime ve cümlelerin sık sık tekrar edilmesi.

6 – Kelimelerdeki telâffuzun, kulak tırmalayıcı bir yapıya sahip olması

7 – Pek duyulmayan, ancak sözlüklerde bulunabilen, nadir kullanılan garip kelimelerin kullanılması ve kelimenin mana yönünden kapalı olması.[9] Aşağıdaki beyitte, özellikle ikinci mısrada kelimelerin telaffuzu dile ağır gelmekte ve kelimeler birbirlerine uygun bulunmamaktadır:

وقبر حرب بمكان قفر       و ليس قرب قبر حرب قبر

“Ve qabru harbin bi mekanin qafrin    ve leyse qurbe qabri harbin qabrun.”

Bu beytin Türkçe anlamı şöyledir: “Harb’in türbesi çorak bir yerdedir ve Harb’in türbesinin yanında başka hiç bir türbe bulunmamaktadır.” Bu beyti rahat bir şekilde seri olarak üç defa artarda hatasız olarak okumak, pek kolay olmamaktadır.[10] Kısacası, Ziya Paşa’nın (ö. 1298/1880) dediği gibi kelime, cümle veya hitabe tabiatından çıkınca, fesahatini kaybetmektedir:

“Çıktıkça lisan tabiatından,

Elbette düşer fesahatinden.”[11]

Ziya Paşa, bu durumu dile getirirken bile, fesahate uygun bir şekilde akıcı bir üslup kullanmıştır. Bununla beraber, söylenen kelime veya cümlenin fesahat kurallarına uyması için, edebî türlerin yerinde kullanılması ve çeşitli yazılarda lüzumsuz kelimelere yer verilmemesi gerekir. Fesahate aykırı olan hataları işlememek için sarf, nahiv, lügat, beyan, bedi’, meânî ve benzeri Arapça dil ve edebiyat bilgilerini bilmek gerekir. Bununla beraber özel bir yeteneğe ve dil zevkine sahip olmak, büyük edip ve şairlerin eserlerini okumak ve iyi bir çevrede yetişmek de, fesahatin gelişmesinde olumlu yönden etkili rol oynamaktadır. Nitekim Cahiliye döneminde Araplar, çocuklarının iyi bir çevrede yetişip fasih bir dil ile konuşabilmeleri için, onları badiyede/çölde yaşayan kabilelere sütanneye veriyorlardı. Badiyede yaşayanlar, o dönemde dili en fasih konuşan insanlardı. Onlar, şehir hayatından uzak bulundukları için, yabancılara karışmamış ve dolayısıyla dilleri bozulmamıştı.[12] Hz. Muhammed (sav.)’in sütannesi olan Halime, Beni Sa’d kabilesine mensuptu. Beni Sa’d kabilesi de o zaman için dili en fasih konuşan kabilelerden biriydi.[13]

İnsanlık tarihi boyunca, fesahatin dil alanında hep önemli bir yeri olmuştur. Eski Yunanlıların grameri yoktu. Onlar, dillerini ortaya attıkları kurallarla değil, açık, kısa, tatlı, ritmik ve benzeri ifadelerle geliştiriyorlardı.[14] Böylece onlar, hem fesahati hem de belahatı beraber kullanmışlardır.

Belâgat ve Fesahatin Mukayesesi

Fesahat ve belâgat kelimeleri, birbirlerine çok yakın, fakat teferruatta birbirlerinden ayrı manaları ifade eden kelimelerdir. Tanımlarına bakıldığında, fesahatin sadece kelime dizimi ile ilgili olduğu,[15] belâgatin ise, hem kelime hem de mana ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır.[16] Kısaca fesahat kelime ile cümlenin, belâgat ise kelimenin değil, sadece kelâmın yani cümlenin vasfıdır. Buna göre cümlenin belâgate uygun olması için, fesahate da uygun olması gerekir. Fasih olmayan cümle, beliğ olamaz. Beliğ olan her kelime, aynı zamanda fasihtir. Fakat her fasih olan cümle, aynı zamanda beliğ olmayabilir.[17]

SONUÇ

Edebiyat, belagat ve fesahat, insanın ruh dünyasını ilgilendiren ve aynı zamanda besleyen önemli konulardır. Tarihin her döneminde hemen hemen her toplumda okuyan, kültürlü, elit tabaka, bu konularla ilgilenmişlerdir. Bugün için güzel konuş ve güzel yazmak için, bu konulara vakıf olmak gerekmektedir.

Herkese selam, saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.

NURETTİN TURGAY

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

[1]  İbn Manzur, “fesâha”, Lisanu’l-Arab, II, 544; Ali b. Muhammed eş-Şerif el-Cürcânî, et-Ta’rifat, Beyrut 1990, s. 174; A. Schaade, “Fesâhat”, Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi, M.E. Basımevi, İstanbul 1949, IV, 575.

[2]  et-Taftazani, el-Mutavval, s. 12 vd; el-Cürcânî, et-Ta’rifât, s. 174; el-Hâşimi, Cevâhir, s. 6 vd.

[3]  Bilgegil, Edebiyat, s. 23.

[4]  Mustafa Çuhadar, “Fesâhat”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1995, XII, 423.

[5]Emil Ya’kub ve diğerleri, Kamusu’l-Müstalahati’l-Luğaviyye ve’l-Edebîyye, Dâru’l-İlm li’l-Melâyîn, Beyrut 1987, s. 293.

[6]  el-Haşimi, Cevahir, s.7.

[7]  Ali el-Carım ve Mustafa Emin, el-Belâgatu’l-Vâdiha, Eda Neşriyât, İstanbul 1991, s. 5.

[8]  Carullah Ebu’l-Kasım Muhammed b. Ömer ez-Zemahşeri, Esâsu’l-Belâğa, Beyrut 1992, s. 474 er-Rağıb el-İsfahânî, el-Müfredât fî Garibi’l-Kur’ân, Kahraman Yayınları, İstanbul 1986, s. 573; el-Haşimi, Cevahir, s. 30.

[9]  el-Hâşimi, Cevâhir, s. 22 vd; Bilgegil, Edebiyat, s. 23 vd; Çuhadar, “Fesahat”, DİA, XII, 423.

[10]  el-Hâşimi, Cevâhir, s. 22.

[11] Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1971, I, 614.

[12]   Kadı Hüseyin b. Muhammed b. el-Hasan ed-Diyarbekiri, Tarihu’l-Hamis fi Ahvali Enfesi Nefis, 1996, I, 251 vd; Mustafa Asım Köksal, İslam Tarihi, İrfân yayınevi, Ankara 1966, Mekke Devri, s. 55 vd.

[13]   Safiyyurrahman el-Mubarekfuhri, Siretu Rasulillah, Beyrut 1997, s. 54.

[14] J. Brun Ros, Hatiplik sanatı, trc. Nazife Müren, Remzi Kitabevi, İstanbul 1964, s. 55.

[15]  el-Cürcânî, et-Ta’rifat, s. 174.

[16]  el-Cürcânî, et-Ta’rifat, s. 47.

[17]  el-Kazvini, el-İdâh, I, 49; el-Haşimi, Cevâhir, s. 40.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.