Allah Kurtarsın
Uşak Cezaevinden Bandırma cezaevine yaklaşık 20 saatlik oldukça eziyetli ve tehlikeli bir yolculuğun ardından koğuşa ulaşabilmiş olmak bana bir lütuf gibi geldi. Nihayetinde gireceğim yer, bilinmezliklerle dolu bir cezaevi koğuşu olsa da sağ salim ulaşabilmiş olmanın huzurunu duyuyorum. Belki de bunca çilenin ardından insanın kendini bir parça mutlu hissetme ihtiyacından doğan, iç dinamiklerin ürettiği, sahte bir mutluluk…
Gecenin saat 2.30’unda koğuşun demir kapısının önce asma kilidinin sonra sabit kilidinin açılmasıyla, arkasından da kalın paslı sürgüsünün büyük bir gürültüsüyle çekilmesiyle uyanan tutuklular ve bana yönelen meraklı gözler… Girer girmez yanıma gelip teker teker geçmiş olsun, Allah kurtarsın dediler.
Allah kurtarsın demek cezaevinin klişe bir sözcüğü. Eskilerin, girişi han kapısı çıkışı iğne deliği dediği bir yer, cezaevleri. Böyle bir yerden insanı ancak Allah kurtarır düşüncesiyle olsa gerek herkes birbirine “Allah kurtarsın.” diyor.
Yaşayarak öğrendik ki, her sayım ve arama sonrası gardiyanlar ve jandarmalar da “Allah kurtarsın.” diyerek koğuştan ayrılıyorlar.
Cezaevine giriş, diri diri mezara girmeye benziyor. İçinden çıkılmaz bir yer duygusu uyandırıyor insanda mahpusluk. Bu duyguyu ifade etmek için olsa gerek, mahkûmlar hafif şaka yollu “Hapisten illa ki çıkılır, hiç çıkmayan görülmemiştir, çıkılır da ya yatay çıkılır, ya dikey çıkılır” diyerek cezaevlerinin hayatın ve ölümün kıyısında bir yer olduğunu ifade ediyorlar…
Koğuş Arkadaşlarım
İlginçtir, koğuşta kalan 6 kişiden 4’ünü çalıştığım yerlerden tanıyorum. Dışarıdaki tanıdığım hallerine göre, Şair Bedirhan Gökçe’nin “Her acı yürekten yüze çizgi çeker.” sözünü doğrularcasına simaları hüzünlü, çökmüş ve biraz yaşlanmış gibiydiler. Üst başları pejmürde ve perişan görünüyordu.
Yeni koğuşumda; Vali Yardımcısı, Kaymakam, Emniyet İstihbarat Şube Müdürü, Öğretim Üyesi, Savcı ve bir FETÖ İmamı bulunuyor. Gözaltına alındığımı ve tutuklandığımı haberlerden duyduklarını, şaşırdıklarını ve hatta kendi aralarında ‘Bak görürsünüz bu koğuşa gelir.’ diye de latife yaptıklarını anlattılar. Dünya küçüktü ve latifeleri gerçek olmuştu!
Benim FETÖ İle Hiç Alakam Yok
Koğuştakiler büyük bir merak içinde etrafıma toplanarak neye istinaden tutuklandığımı sordular. “Bildiğiniz gibi benim FETÖ ile uzaktan yakından alakam yok.” diyerek, başladım. Tutuklanmamın bir komplo olduğunu söyleyerek Uşak’taki mafya ve çeteleşmeden bahsettim.
Ne bileyim bu sözün FETÖ koğuşlarının basmakalıp bir sözü olduğunu! Meğer FETÖ operasyonlarının ilk yılında koğuşlara dışarıdan tutuklanarak veya diğer cezaevlerinden naklen gelen hemen hemen herkes kendisinin FETÖ ile hiç alakasının olmadığını ve suçsuz olduğunu söylüyormuş. Nitekim daha sonra koğuşumuza gelenlerden, yapı mensubu olduğu halde “Benim FETÖ ile hiç alakam yok.” diyenleri ben de çok gördüm.
Sonradan öğrendiğime göre FETÖ ile alakam yok deme nedeni; içeride MİT olabileceği, dışarıdan dinleme yapılabileceği, içerden birilerinin itirafçı olabileceği veya kavga vb. nedenlerden dolayı kendileri hakkında yetkililere ispiyon yapılabileceği gibi düşüncelerden kaynaklanıyormuş.
Daha sonraları insanlar birbirini iyice tanıyınca ve iddianameler hazırlanıp her şey ortaya çıkınca koğuşa ilk gelişteki FETÖ ile hiç alakam yok sözünden yavaş yavaş vazgeçildi. Yine de iddianameler önemli ölçüde kimseye gösterilmiyordu. Mahkeme için savunma hazırlarken daha önceden tecrübeli olanlarla ve katkıda bulunabilecek kişilerle birlikte dayanışma içinde savunmalar hazırlanıyordu.
Benim söylediklerim ile yapı mensuplarının söyledikleri aynı şeyler olduğunu müşahede ettiğimde önce bir şaşkınlık yaşadım. Ama bu şaşkınlığım daha ne ki… Ben ne söylüyorsam FETÖ’nün göbeğindeki kişiler de benzer şeyleri söylüyorlar. Hepsi masum ve hepsi bir şekilde tezgâha gelmiş! Benim gibi sabah akşam tahliye bekliyorlar.
Doğrusu büyük bir yeise kapıldım. Hal böyle olunca siz kendinizi kime nasıl anlatacaksınız? İçerde ve dışarıda insanlar size neden inansınlar duygusu tüm ruhumu kapladı.
Koğuştakiler doğal olarak yeni gelen birine dışarıdan haber alma merakıyla yaklaşıyorlar ve bu nedenle art arda soruyorlardı: “Cumhurbaşkanının ‘at izi it izine karıştı’ diye bir açıklaması oldu, umutlandık. Dışarıda FETÖ mücadelesinde hava nasıl, yumuşama var mı? Olağan Üstü Hal kalkacak mı?” Oysa benim dışarıyla bağım kopalı sanki yıllar geçmişti.
Onların benden öğrenmek istedikleri çok şey olduğu gibi benim de onlara sorup öğreneceklerim vardı: “Tahliye beklerken apar topar buraya naklettiler, burada olduğumu aileme nasıl haber verebilirim.” diye sordum. Ayrıca müdür ile de görüşmek istediğimi söyledim. Onlar da iki haftada bir olan telefon görüşmesinin bu sabah olduğunu, bunu kaçırmamam gerektiğini, müdüre dilekçe yazarak hem telefonla görüşme talebini iletebileceğimi hem de müdürle görüşme talebinde bulunabileceğimi söylediler. Dilekçeleri sabah erkenden incelediklerini ve hemen hiç sıkıntı çıkmadığını anlattılar. Vali Yardımcısı benim adıma müdür görüşmesi ve telefon görüşmesi taleplerini içeren iki ayrı dilekçe yazdı.
Koğuşta İstemediğin Kadar Battaniye
Arkasından yatmam için boş bir ranza gösterdiler. Neredeyse hiç kar yağmayan bir yer olan Bandırma’da her yer 20-30 cm kadar karla kaplı olmasına rağmen koğuş Uşak’taki gibi soğuk değil. Kaloriferler iyi yanıyor. Uşak cezaevinin aşırı soğuğunda ikiden fazla battaniyeyi bana çok görmüşlerdi ancak bu koğuşta fazladan birçok boş battaniye yedekte duruyor. Bunlardan daha temiz görünenlerden seçerek örtünüp yattım.
Tek kişilik hücreden kalabalık bir koğuşa gelmemin ilk gecesi mahkûmların sayıklama, horlama, ranza gıcırtısı gibi seslerle zaman zaman uyanarak sabah sayımına kadar uyudum. Zamanla bu seslere alıştığım için uyku sorunu yaşamadım Elhamdülillah.
Uşak Cezaevinde olduğu gibi sayım saat 8’deydi. Sabah sayımında telefon görüşmesi ve müdür görüşü için dilekçelerimi verdim.
Koğuşta her gün bir kişi kahvaltı hazırlama, yemekleri dağıtıcıdan alma, yemekleri servis etme ve bulaşıkları yıkama gibi görevleri yerine getirme amacıyla nöbetçi oluyormuş. Sayımdan önce, o günün nöbetçisi olan Kaymakam biraz erken kalkarak kahvaltı hazırlamıştı.
Sayım sonrası peynir, zeytin ve tahin pekmez karışımıyla güzel bir kahvaltı yaptık. Benim Uşak cezaevinden getirdiğim haşhaş ve susam ezmesi de kapış kapış yendi. Yemek aralarında da ekmeğe sürüp yediklerini gördüm. Cezaevi kantininde ürün çeşidi sınırlı olduğundan dışarıdan gelen farklı bir ürünün büyük bir iştahla yenmesi ancak hapis şartlarında anlaşılabilir.
İlk Telefon Görüşmesi
Koğuştaki ilk günümde (13 Ocak 2017 Cuma) sabah sayımından sonra bir gardiyan gelip mazgalı açarak, “Saat 09.30 gibi telefon görüşmesi için alacağım, hazırlanın.” dedi. Benim de dilekçemden dolayı telefonla görüşebileceğimi söylendi. Telefon kartım da yok. Fazla telefon kartı olan FETÖ İmamından ödünç 8 TL’lik bir kart aldım. Allah’tan eşimin telefon numarası hatırımdaydı ve tek hatırladığım telefon numarası da eşimin numarasıydı. Yoksa görüşme yapmam mümkün değil.
Ezberciliğe karşı yetiştirilmiş bir nesiliz. Diğer yandan akıllı telefonlara güvenerek lazım olabilecek bazı telefon numaralarını ezberlemiyoruz. İnsanın başına beklenmedik işler geldiği zamanlarda bunun gibi bazı temel bilgileri hafızada tutmak ne kadar da elzemmiş!
Gardiyanlar gelip bizleri koğuştan alıp üstümüzü başımızı aradıktan sonra koridorlarda çok sayıda bulunan ankesörlü telefonlara götürdüler.
Hanımı arayıp Bandırma cezaevine nakledildiğimi söyleyince gözyaşlarını tutamadı. İçindeki şefkatli endişeyle: “Anlayamadım Bandırma mı? Senin Bandırmada ne işin var? Uşak neresi Bandırma neresi? Niye ters bir yere, uzaklara götürdüler. Hani söz vermişlerdi, hani tamam bu iş bitti demişlerdi, hani çıkacaktın, hani FETÖ’cü olmadığını biliyorlardı, hani komplo diyorlardı…” arka arkaya ekledi, ekledi.
Sonradan öğrendiğime göre Adalet Bakanlığında, ilgili yerlerden yetkililerin katıldığı geniş bir toplantı yapılmış. Haksız ve kasıtlı olarak tutuklandığım sonucuna varılmış. Milletvekilimiz ise sonucu Eşime: “Tamam bu iş bitti, her şey ortaya çıktı.” diye telefon ile mesaj iletmiş. Bu yüzden ailem de çıkıp gelmemi beklerken Bandırmadan telefon açmış olmam şok yaşatmış olmalı ki söylediğime inanamadı.
Ben de sabırlı olmalarını, sonucun Allah’ın lütfü ile çok güzel olacağını, kendilerini bırakmamalarını, çocuklara iyi bakmasını vb. şeyler söyleyebildim. O kadar birikmiş anlatacaklarım ve soracaklarım varken hanımı sakinleştirmenin dışında 10 dakikada başka ne konuşulabilir?
Söylemek istediğim ve dışarıda neler olduğu konusunda öğrenmek istediğim o kadar çok şey var ki boğazımda düğümlenip kaldı.
Cezaevinde kaldığım 907 gün boyunca tüm görüşmelerimde ne söyleyeceklerimi tam olarak söyleyebildim ne de öğrenmek istediklerimi tam olarak öğrenebildim. Hep ama hep yarım kaldı…
Tekrar telefon görüşmesi 15 gün sonraya. Zamanın çok yavaş aktığı cezaevi şartlarında bu süre oldukça uzun. 15 günde bir görüşme tarifesi terör tutukluları için, OHAL kalkıncaya kadar da 1,5 yıl boyunca da böyle devam etti. Sonra da diğer tutuklularda olduğu gibi haftada bire düştü.
Müdür Görüşmesi
Telefon görüşmesi ardından müdür görüşü için çağırdılar. Üzerimi aramalarının ardından bir kaç gardiyan aralarına alıp beni müdür odasına götürdüler. Müdür odası 5-6 gardiyan ile bir kaç müdürün olduğu kalabalık bir ortamdı. Muhtemelen rüşvet vb. yanlış anlaşılmaya meydan vermemek için çok kişinin bulunduğu ortamda müdür görüşü yapılıyor.
Müdür, “Buyur Sait Bey.” diye hitap etti. Bu hitap önceki hayatlarında güngörmüş mahkûmların çok merak ettiği bir konudur ki kelli felli kişilere bile isimle hitap edilir. Nitekim koğuşa döner dönmez arkadaşların sorduğu ilk soru “Müdür bey sana ne diye hitap etti?” sorusuydu!
Müdür’ün sorusu üzerine, FETÖ’cü olmadığımı bile bile tutukladıklarını, bunun bir kumpas olduğunu, gerçeğin yakında ortaya çıkacağını ifade ettikten sonra FETÖ’cülerin olmadığı bir koğuşa vermelerini istirham ettim.
Müdür, kaldığımız koğuştaki kişileri, özelliklerini ve mesleklerini tek tek sayarak “Hakkınızda FETÖ iddiası olduğu için başka bir koğuşa versek yine bir FETÖ koğuşuna vereceğiz ancak bunlar aklı başında insanlar, bu koğuş bizim en iyi koğuşumuz, sen ancak burada rahat edersin, başka yerleri düşünme.” dedi.
Binlerce kişinin kaldığı büyük bir cezaevi yerleşkesinde herhangi bir koğuştaki mahkûmları Müdür Bey’in detaylı olarak biliyor olmasını takdirle karşıladım. Söyledikleri samimi ve içten geldi. Koğuş değişikliği için ısrarlı davranmanın anlamlı olmadığını düşündüm. En azından şimdiki koğuşta bulunan 4 kişi ile önceden tanışıyorum diyerek teselli oldum.
Meğer Müdür Bey Uşak’ı iyi biliyormuş. Bir yıl kadar sonra yaptığım bir başka müdür görüşünde başıma gelenleri tekrar ifade ettiğimde “Ben senin başına ne geldiğini, Uşak’ta da nelerin döndüğünü çok iyi biliyorum” demiş ve bana yakın davranarak bütün taleplerimi yerine getirmeye gayret etmişti. İsmini cismini bilmiyorum ama ilerde görüşüp kendisiyle sohbet etmeyi ve teşekkür etmeyi çok arzuluyorum.
Meğer Kripto FETÖ’cülermiş!
Koğuştaki tanıdıklarımdan ikisinin FETÖ’cü olmadıklarını düşünüyordum. Ancak 15 Temmuz sonrası tutuklandıklarında şaşırmış, FETÖ’nün sinsiliğine yormuş ve nasıl da fark edemedim, meğer kripto FETÖ’cülermiş diye düşünmüştüm!
Yanıldığımı anlamam için onlarla aynı koğuşu paylaşmam gerekiyormuş!
FETÖ ile mücadele bakımından FETÖ iltisaklı ve irtibatlı oldukları halde bir kişinin tutuklanıp tutuklanmaması hususu başka bir hukuki tartışmanın konusu olmakla birlikte, FETÖ’cü olmadıkları halde şahsım gibi bir art niyet sonucu veya yanlışlıkla birilerinin de hapsedilebileceğini hiç aklıma getirmiyordum.
Hürriyeti tahdit gibi bir kararın hukuk tekniği açısından ancak somut delillere bağlı alınabileceğini, devletin mutlaka bir bildiğinin olduğunu düşünüyordum. Öyle ya! Darbe girişimi ve FETÖ ile illa gizli ve önemli bağları vardır ki içeriye atılmışlardır!
Saf Sait böyle kurmuştu kafasındaki devlet mefhumunu! OHAL şartlarında ülkemdeki sistemin bu kadar zaafları olabileceğini bu yaşıma ve kariyerime rağmen anlayamamıştım! Şimdi başkaları da benim hakkımda böyle düşünecekler diye hayıflanıyorum. Vardır devletin bir bildiği. Tutuklanmışsa vardır bir şeyler!