Fikir, belli bilgi ve anlayışların; insan tarafından seçilerek, bir yaşayış sistemi haline getirilmesidir. Fikir, öncelikle bir ruh ve anlam arayışı olarak meydana gelir. İnsan, kendi değerini ancak fikir sahibi olmakla elde eder.
Fikir ve insan:
Fikir, insanın hayat anlayışının çerçevesini oluşturan bir varlık sebebini olarak ortaya çıkmaktadır. Bilgi, fikir yoluyla insan ve toplumun kendini ifade etmesini sağlar.
Bu yüzden fikir, bir değer yani bir tercih ortaya koyar. Fikir böylece, insan ve toplumun ideal yaşama tercihini ifade eder.
Bu tercih, ahlaki, hukuki ve sosyal bir dünyayı kuşatmaktadır. İnsan, artık hayatını bu fikir ve yaşayış sistemini gerçekleştirmek için çalışır. Çünkü bu, onun kendi varlığını bulacağı bir hakikati arama çabasıdır.
Bu yüzden, insanlık tarihi aslında fikirler tarihidir. Çünkü fikir sistemleri ile, hayat tarzları kendilerini ifade etme ve temel hedeflerini gösterebilme imkanına kavuşur.
Tarih boyunca bilgi ve ilahi dinin temsilcileri, insanların varlık sebebi konusundaki hataları ve yanlışları düzeltmek için çok çetin mücadeleler vermişlerdir. Bunun sebebi, insanın aklını kullanmayıp, çevresinde meydana gelen hadiseleri nefsi ve ihtirası ile değil, idrak ve ahlak ile çözmelerini sağlamak içindir.
Siyasetin hedefi:
Siyaset, fikirler ile şekillenmiş bir hayat tarzını, toplumun yönetiminde gerçekleştirme sanatıdır. Siyaset, kendi başına değerli olmaktan çok, sahip olduğu fikir ve dünya görüşü ile anlam kazanmaktadır. Çünkü, fikrin ortaya koyduğu sistemi gerçekleştirmek de bir maharet işidir ve çok hassas bir çalışmayı gerektirir.
İşte fikir ve siyaset arasındaki bu ilişkiyi kurmak ve işletmek, apayrı bir maharet ister. Günümüz siyasi hayatı, kültür ve ahlak temelli bir özelliğe tam olarak sahip olamadığı için, siyaset; çoğu zaman fikri ve ahlaki değerlerden uzak kalma riski ile karşı karşıya gelmektedir.
Bu durum da, siyaseti; kendini yüceltip, başkalarını değersiz kılarak, kendini değerli ve onurlu mevkiinden uzaklaştırmakta ve bir mücadele alanı haline getirmektedir.
Geçmişte, siyasetin sağladığı güç, nam ve şöhret sebebiyle, birçok akıllı ve idealist insan, o gücün etkisiyle yanlışların ve bencilliğin pençesine düşmüş, doğru bildiği konuları bile, yanlış ve ben merkezli tutumlara feda etmiştir.
Bu yüzden, siyaset; “ateşten bir gömlek gibi görülmüş”, büyük insanlarımız tarafından ancak mecburen kabul edilen bir hizmet olarak üstlenilmiştir.
Türk siyasetinin ibresinde kayma:
Türkiye’deki siyasi ibre, Meşrutiyet ile birlikte batı’nın ideoloji ve felsefelerine doğru kayarak, kendi fikir ve sistem özelliğini gerçekleştirmekten uzaklaşmıştır. Sürekli batılı ideolojik ve sosyolojik fikirler ile doktrin mücadelesi yürüten siyasi partiler, birbirleriyle batılı prensip ve siyasi kavram mücadelesi yürüterek, hakkın rızası ve halkın değerleriyle ilgisiz “yanlı politik” hedefleri ön plana almıştır.
Bu tutumların hiçbiri, kültür, gelenek ve ahlaki değerlerimiz ile bağlantılı olmadığı için, halk üzerinde samimi bir etki kuramamış, siyasi düşüncelerde sürekli değişikliler yaşanmıştır. Sonuç olarak bu tür siyaset, uzun süre fikir kaynaklarımız ile irtibat kuramamıştır. Hatta, dönem dönem; kutsal kavramlarımız ile istismar edilmiştir.
Son zamanlarda üzülerek görüyoruz ki, bazı kişiler; siyasileri kutsal, siyaseti de “hak dava” gibi görmek yanlışlığına düşmektedirler. Biliyoruz ki siyaset, insan ve toplum yönetme sanatıdır. Bunun için; öncelikle ahlak, hukuk ve kültürün söz ve tutumlara hakim olması gerekiyor. Aksi halde, hem kendimizi aldatmış ve hem de siyasilerimizi yanlış yapmaya yönlendirmiş olacağız gibi, kendimiz de kadim değerlerden uzaklaşmış oluruz. .
Prof. Dr. Sami Şener