Bazı olaylar ve davranışlar, insan ve toplumların gerçek niyet ve karakterlerini ortaya koyar. Filistin’deki Hamas harekatı, aslında Gazze ve Kudüs’ün statüsünü ağırlaştırma ve değiştirmek için son yıllardaki baskıların, artık çekilemez ve kabul edilemez hale getirilmesinin bir sonucudur.
Emperyalizm yeniden uyandı:
1400’lü yıllarda Antropolojik çalışmalar, Batı toplumlarına bir üstünlük ve haklılık sağlayan uydurma bilgiler üreterek, işgal edilen ve herşeyi batılılar tarafından çalınan birçok ülkeleri büyük ızdırap ve şoklarla sarsarken, Batılı ülkeleri, başkalarının sırtından bir dünya kurmayı alışkanlık haline getirdi. Emperyalizm; Hindistan, Çin, Afrika ve Orta Doğu’daki İslam ülkelerinde para, yanlış bilgiler ve iftiralar ile o ülkelerde hakim oldular. Özellikle, yanlış ve ardniyetli bilgiler ile toplumların hafızaları yok edildi. Hindistan’da, sadece hesaplamalarda kullanılan “Logaritma cetvelleri” ni ezberletmesi, buna bir örnek olarak gösterilebilir. Bilindiği gibi, bu cetvel, çok haneli ve birbirinden farklı sayılardan gruplarıydı. Bu durum, onların zihinlerini felç etmeyi amaçlıyordu.
Emperyalizmin, batılıların hareketlerini haklılaştırma ve Batı’ya üstünlük sağlayan “benmerkezcilik” anlayışı, diğer toplumların “gerici, yamyam ve ilkel” olarak damgalanmasına yol açtı.. Siyah, sarı ve kırmızı ırklar; aşağı ve değersiz olarak kabul edildiğine dair bilgiler ilmi çalışmalarla ifade ediliyordu. Antropoloji ilminde, bu tür yanlış teoriler, bazı batılılar tarafından da eleştirilmiştir. Batının üstünlük duygusu, Batı’da ırkçı bir anlayışın da benimsenmesine sebep oldu. Dolayısıyla, bu anlayışla birlikte Emperyalist hareketler kendilerine meşrulaştırıcı bir zemin bulmaya çalışıyordu.
Vahşet’in Batılı ülkelerce planlanması:
Filistin’in 1948’de İsrail işgaline uğraması, İngilizlerin ardniyetli bir oyunu ile gerçekleşti ve Filistin’de kanlı bir vahşet gündeme geldi. İsrail, batılı ülkeler tarafından sadece maddi ve silah yardımı ile Filistin topraklarına gönderilmedi. İsrail’in “Tanrının seçilmiş insanı” hikayesi ile Antropolojideki “benmerkezcilik” ideolojisi, birbiri ile uyum sağlayan görüşlerdi. İsrail’in, “vadedilmiş topraklar” iddiası, kendi üstünlüğü ve haklılığı için bir dayanak taşıması sebebiyle, acımasız bir “dini ideoloji”ye sahip oldu. Batılılar, İsrail kanalıyla ellerini kana bulaştırmadan, bu ırkçı toplum eliyle, İslam toplumlarında bir kangren oluşturmayı planladığı anlaşılıyor.
Dolayısıyla Filistin konusunda asıl aktör İsrail değil, önce İngiltere’nin, daha sonra ise Amerika’nın yönlendirdiği bir planın uygulanmasıdır. Öncelikle de, İslam ve İslam toplumları ile ilgili olarak, geçmiş İngiliz ve Amerikan liderlerinin, bu ülkelerin İslami özelliklerinden soyutlanmadıkça, bu ülkeleri dize getiremeyeceklerine dair açık ifadeleri bulunmaktadır. Dolayısıyla sahadaki aktör olan İsrail, önceden planlanmış bir politikayı uygulamaktadır.
Burada; İsrail politikasını, bütün Yahudilere yaygınlaştırmak durumunda da değiliz. Çünkü, birçok Yahudi grubu ve kuruluşu, kendilerinin Siyonist ideolojiyi benimsemediklerini ve bugünkü “dinci ideoloji”yi kabul etmediklerini yıllardan beri söylemektedirler.
“Amerika’nın İsrailleşmesi” hadisesi, birçoğumuzun inanmakta zorlandığı bir durum olmuştur. Hamas hareketinin başlamasıyla birlikte; “Biden’in; İsrail biz, biz İsrailiz”, “Blinken’in “Buraya bir Yahudi olarak geldim” ifadesi, olayın Filistin-İsrail çatışmasından çok, bir “din savaşı” başlatıldığının açıkça ifadesinden başka bir şey değildir. Halbuki şimdiye kadar, Müslümanları “dincilik” ile suçlamanın, kendi tutumlarını gizlemek olduğuğunu göstermiştir.
İngiliz medeniyet tarihçisi, Huntington ve Japon Tarihçisi Fukuyama, “Medeniyetler Çatışması” isimli hayali bir teori ortaya attıklarında, “Yeryüzünü kana bulayan Müslümanlar”dan bahsetmişlerdi. Halbuki, tarih boyunca İslam topraklarında kan; İngiltere, Fransa, Amerika, İtalya, İspanya ve Portekiz gibi ülkeler tarafından gerçekleştirilmişti. Buna Arakan’daki Budist kesimin katliamları ve Filistindeki İsrail vahşetini, son yıllardaki din savaşlarına örnek verebiliriz.
Antropolojik çalışmalar ile başlayan, ırkçılık ile devam eden ve iktisadi hakimiyeti elde etmek için yeni emperyalist hareket, tesadüfi bir durum olmayıp; dönem dönem ve özellikle İslam toplumlar üzerinde gerçekleşen planlı bir oyundur. Emperyalizmin; Doğu bilimciliği ile başlayıp, Antropoloji ile devam eden hareketi; Irkçılığı da teorilerine ekleyerek kendi istek ve taleplerini, en vahşi ve acımasız bir şekilde gündeme soktuğu görülmektedir. Dolayısıyla Filistin konusu, İslam dünyası ve özelde Türkiye’yi hedefleyen, emperyalist hareketlere bahane olarak kullanılmak istendiğine dair güçlü tahminler vardır. Dolayısıyla, toplumumuzda birçok insanın; batının ahlaki olmayan yalan ve iftira ile yürüttüğü kampanyaları çok dikkatli olması ve tarihi hadiseleri referans olarak açıklaması son derece önemli bir tavır olmasıdır.
Prof. Dr. Sami Şener
YAZARIMIZIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ