Filistinlilere saygı
Gerçekten “sözün bittiği yer” vardır. Böyle bir durumda makamında söylenecek söz kalmaz. Sözün bittiği zamanlardan biri mazlumun hakkını arama mücadelesini verirken, gaddar ve barbar düşamanı tarafından yenildiğinde, olup biten her şeyden mazlumun sorumlu tutulmasıdır. Belki de dünyada en çok Filistinliler sözün bittiği yerde haksızca yargılanıyorlar.
Bundan 20 sene öncesini dramatik olanından birini yaşamıştık. 2004 yılında sabah namazı camii çıkışında yatalak Şeyh Ahmet İsmail Yasin, İsrail uçakları tarafından vurularak şehit edilmişti. Şeyh Yasin, Filistinliler için ahlaki üstünlüğü elde etmeyi Filistin mücadelesinin ana stratjesi olarak tanımlayan zattı, yatalaktı ve konumu itibariyle sivildi. İsrail, her zaman olduğu gibi şu veya bu hukuki ilke gözetmeden Şeyh Yasin’i infaz etti.
Tabii ki bu şen’i cinayet karşısında vicdan sahibi insanların infial göstermesi tabiiydi, gel gör ki, belli çevreler –ki bunlara ben Müslüman Siyonistler adını veriyorum; Yahudi ve Hıristiyan siyonistler olduğu gibi Müslüman kılıfı altında Siyonizm yapanlar da var- Şeyh Yasin cinayeti karşısında Filistinlilere susmalarını tavsiye ettiler.
Halbuki Şeyh Ahmet Yasin’e düzenlenen vahşi saldırı karşısında takınılacak tutum susmak değildi. Bu saldırı Bakanlar Kurulu kararıyla İsrail’in kimseyi umursamadan uyguladığı açık bir terördü. ABD hariç herkes kınadı, ABD o zaman da bu cinayeti “İsrail’in kendini savunma hakkı” olarak gördü; ABD dışında herkes kınadı ama yine de Filistinliler “terörist” olmaktan kurtulamadı.
İşgal edilmiş topraklarını, ellerinden çalınmış evlerini, saldırıya maruz kalmış namuslarını ve onurlarını kurtarma mücadelesi veren Filistinliler hakkında herkes bir şeyler söylüyor. Müslüman siyonustler ise Filistinliler ne adına ve hangi somut sebeple hareket ederse etsin “aptal, ahmak ve hain” olmaktan kurtulamıyorlar. “Aptallıkları” müsellem. Filistinlileri sürekli olarak aşağılayan, terörist, aptal ve uslandırılması gereken güruh gören muhafazakar bir yazarın belirttiği gibi, “11 Şubat’ta İsrail ordusu Gazze şeridinde 15 Filistinli’yi öldürdü, Salah Şahada’nın öldürülmesinden sonra İsrail askerleri 11 çocuğu katletti”. Önemli değil. Filistinliler “aptal”, çünkü tam Uluslararası Adalet Divanı toplanıp duvarı tartışacağı gün, yine eylem yaptılar. Filistinliler, Adalet Divanın’dan çıkacak kararın “önemi”nin farkında değiller, ama bakan düzeyinde bir İsrailli yetkili, hiçbir uluslar arası kuruma zerre miktarınca önem vermediklerini, Adalet Divanı isminde bir nesneyi tanımadıklarını, uluslar arası hukukun mide bulandırdığını söylüyor. Olsun! O İsrail’in bakanı. Filistinliler ne ki!
Herkes Filistinlilere akıl veriyor. En son gelen öneri “dinin savaş alanının dışına çıkarılması” oldu. Öneri şu:
“Bir mayın tarlasını temizler gibi, soruna çözüm üreten zihinleri bütün dini sembollerden arındırıp siyasi bir zemine çekmedikçe kutsal kitapların yaydığı huzur, sadece sahifeleri arasında kalacak… Filistinlilerin de dinlerinden kurtulmaları gerekiyor. Nasıl? Topraklarını savunmayı, uzun süren aşağılayıcı bir yenilgiden uzaklaşmayı ümit edebilmeleri için ‘cihat’ boyutundan çıkartmalılar” (Nuriye Akman, Zaman, 22 Şubat 2004.) Bu öneriyi Filistinliler üzerinde denemek mümkün. Ancak din ve ırk temelinde kurulmuş bulunan İsrail devletinin yetkililerini, yurttaşlarını ikna etmek mümkün mü? 7 Ekim 2023 günü Netanyahu ne demişti: “Yeşu’nun kehaneti gerçekleşiyor.” Amerika’yı Irak’ı işgale hazırlayan Bush, bunun bir Haçlı savaşı olduğunu söylemişti; 1986’da Libya’yı vurma emrini veren Ronald Reagen “Bu savaş İsmailoğullarını çölün derinliklerine sürünceye kadar devam edecektir” demişti.
Yahudi ve Hıristiyanlar iç ve dış politikalarını tesis ederken Ahd-i Atik veya Ahd-i Cedid’e atıfta bulunuyorlar, kimse de onları kınamıyor ama Müslümanlar, özellikle Filistinliler Kur’an’a atıfta bulunduklarında fundamentalist, cihatçı veya dinci terörist oluyorlar.
Şimdi de, Suriye’de 61 yıllık Baas dektatörlüğü sona ererken, silah tedariki ve lojistik destekten yoksun kalan Filistinliler, “Canım, siz de böyle bir şeye kalkışmasaydınız” denmeye başladı, bu İsrail’in önümüzde günlerde Filistinlilere yapacağı acımasız zulme psikolojik zemin hazırlamaktır.
Hiç birimiz Filistinlilerin şartlarında değiliz, onların acılarını bilmiyoruz.
Her şeyleri çalınmış. Ellerinde yerden toplayabildikleri taş ve bedenleri kalmış. Peygamberimiz (s.a.) “Fakirlik neredeyse küfre götürecek” buyurmuş. Filistinliler yoksul, çaresiz, savunmasız. Her gün aşağılanıyorlar; bedenlerine onurlarını kefen yapıp havaya uçuruyorlar. Nasıl “bizim gibi tuzu kuru ve aydınlanmış insanlar”, hatta rahatını bozmayan bizler gibi düşünebilirler ki! İnsanlığın bilinç altına şu algı zerk ediliyor: Filistinliler, “ahmak, aptal ve terörist.” Dünyayı onlardan “seçkin ve efendi bir ırk”ın devleti olan İsrail’in savaş makinası kurtaracak.
Şeyh Yasin, “teslim olsak bile bizi öldürecekler. Çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek. Bırakın onurumuzla ölelim” diyordu. Şeyh Yasin, vasiyetinde şunları da söylüyordu: “Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları. Umarım aleyhimize olmazsınız. Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!.”
Sözün bittiği yerde sadece şunları söylemek geliyor içimden: “Biz sağlıklı, aklı başında ve saygıdeğer insanlar” Filistinlilere tek bir iyilik yapalım, Şeyh Yasin’in vasiyetine saygı gösterip hiç değilse “aleyhlerinde olmayalım.” Hakkı konuşamıyorsak bari susalım.
ALİ BULAÇ
MİRATHABER.COM