Beşerî rejim savunucuları genelde nice hayatî değerden kopuk yaşarlar. Gerçeklerle yüzleşmekten korkarlar. Gerçekler onlara çok ağır gelir. Kâinat sisteminde ki sabit değer adına ne varsa hepsinden âdeta ürkerler ve manevi değerleri kabul etmez, inkâr ederler.
Hem sonsuzluk kervanında nereye doğru ilerledikleri hakkında bilgilenmek bile hoşlarına gitmez. Bütün bu ve daha nice olay karşısında kalkıp kendilerini sorgulamayı da akıllarına getiremezler. İlâhî hakikatlerle buluşmak için kendilerine güvenemezler “Sahi, sen bu hayata çıkmadan önce ne idin, sen, nasıl insan oldun, nerden ve nasıl geldin. Bu hayatı niçin seçtin? Sen nereye gidiyorsun, gittiğin yerde ne yapacaksın, gittiğin yerde buradaki düşüncelerin aksine çok zor bir sorgulama ile karşılaşırsan, hangi güç ile hangi çarelere başvuracaksın? Hele yaşadığın ömür bitince son bir nefes alıyorsun, artık bir daha nefes alacak imkân bulamıyorsun. Hem yaşadığın hayatın hiçbir nimetini kullanamıyorsun.
İnadına savunduğun rejim, ölüm anında senin elinden tutmuyorsa, sen onu niçin savunuyorsun? Son nefesinde yanında bulunmuyorsa, ondan sen ne bekliyorsun? Geleceğin hakkında hiçbir bilgi ve umut vermiyorsa sen onu niçin kabul ediyorsun? Sen savunduğun rejimin ürünü müsün? Yoksa sonsuz yolculukta fıtratın eseri misin? Haydi, ne dersin?
Kendinden başkalarına hak tanımazsın, vebal kazanırsın, genelde bu cedelleşmede çoğu kez beşerî çıkarlar üzerinde baskı düzeni oluşturursun. Dış şer güçlere sırtını dayar, azgın, çılgın ve zâlim düzenbazlarla işbirliği kurar ve yüzde doksan küsuru müslüman olan bir milletin dinine, kitabına, dinî değerlerine ve millî eğitimine ipotek koyarsın! Bunlara karşı haklı isteklerinde itiraz edenlere, demokrasi, laiklik ve çağdaşlık gibi heyûlâlarla çıkar onların taleplerine de ambargo koyarsın! Bu yaptıklarından hiçbir şey kazanamazsın, kaybedersin.
İşte burada net ve ciddi bir gerçek ortaya çıkar. O gerçek “fıtrî kanundur”. Fıtrî kanun, insan ve insanlık için çok önemlidir. Çünkü fıtrî kanun, beşerin, beşere yaptığı zulmü sıfırlayan ve güven vere, kanundur. Her yönü ile âdildir. Derki; Ey mü’minler! Allah için hakkı ayakta tutan hâkimler ve adaletle şâhitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Adâletle hüküm verin ki, o takvaya en çok yakın olandır. Allah’tan ittika edin; korunun. Çünkü Allah yaptıklarınızdan daima haberdardır. (Maide:5/8) Burada evrensel bir kural zuhur eder.
Faniden bâki olmaz. Onun için fani olan insan kanun vazedemez. Diğer bir ifade ile insan, kalıcı ve yapıcı kanun koyma gücüne sahip değildir. Buna rağmen insan kanun vazetmeye yeltenirse; “biri yazar biri bozar” olur. Onun için Cumhuriyet döneminde birçok müdahalelerle beraber beş defa anayasa değiştirilmiştir. Anayasası böyle olan kararların yasalarının nasıl olacağını bir düşünün! “Yaz, boz kanunları” ile tahakküm sınırlarını aşan ve aşırı oranlarda zûlmeden nice iktidarların, nice medeniyetlerin yerin dibine batırıldığı haberleri yaygındır, belgeleri sabittir. Bu alanda Haçlı zâlimler en korkunç zûlmu bize reva gördüler. Bizi, biz yapan bütün değerlerimizi içimize sızmış uzantılarına yaptırdılar. Osmanlı devletinin en güçlü zamanlarında yönettiği bölgelerde yirminin üzerinde patrikhane vardı. Bırakalım lağvedilmelerini, mücbir sebep olmadıkça görevlerine bile müdahale edilmedi.
Daha Fâtih Sultan Mehmed devrinde patriğe bile çok yüksek değer ve yetki verilmişti. Her türlü saldırıdan ve vergiden muaf tutulduğu gibi Patrik, Osmanlı veziri seviyesinde idi. gerektiğinde padişahın huzuruna çıkarak veya divan toplantılarına katılarak cemaatinin meselelerini dile getirirdi. Tabii Fâtih Sultan Mehmed, fıtrî kanuna bağlı idi. Ey Resûlüm, sen yüzünü düzelterek Allah’ın birliğine inanmış olarak Allah’ın fıtrat sistemi üzere kıvamında yarattığı dine döndür ki, insanları o fıtrat üzerine yaratmıştır. Allah’ın fıtratına tebdil yoktur. Kıvam din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler. (Rum:30/30)
Çirkin, çirkef ve alçakça saldıranlar, Kur’an ahkâmını ve hilafet makamını kaldırttılar. Tabii, Batı’nın kanunları totemik devrin vahşi uygulamalarından kaynaklandığı için fırsatı yakalayınca kıymadık can, yıkmadık değer bırakmayıp yıktı geçerler. İşte rejimin hüneri bu!
İslam şeri’ati ise fıtrîdir, âdildir, evrenseldir.
Esselamu aleykum…