Prof. Dr. Ali Seyyar
Meşhur fikir insanı Abdülhak Şinasi Hisar’ı pek bilinmeyen bazı şahsî yönleriyle tanımak ister miydiniz? Birçoğumuz Hisar’ın romanlarında his ve fikri önemsediğini az veya çok biliriz, hüzün ve hasretle kaleme aldığı eserlerinde maziye yönelik hayallerini yaşattığını hatırlarız. Mesela şu sözü bana çok anlamlı gelmiştir: “Mazimiz, hatırlayabildiğimiz nispette, tekrar tekrar yaşayabildiğimiz hayatımızdır.” Ben size bugün yazarımızın güçlü kalemine dair edebî yorumlarda bulunmak yerine, asıl ilgi alanım insan karakteri olduğu için, onun mizacına dair pek bilinmeyen bazı hasletlerine yer vereceğim. Ammâ önce onun karakterini oluşturan biyografisine yönelik bazı kısa bilgiler:
Jön Türk Geleneğinden Gelen Bir Şahsiyet
Abdülhak Şinasi (1888–1963), daha küçük yaşlardayken bir Fransız mürebbiyeden Fransızca, komşuları olan melankolik mizaçlı Tevfik Fikret‘ten de Türkçe dersleri alır. İlkokuldan sonra öğretimini Mekteb-i Sultanî’de (Galatasaray Lisesi’nde) tamamlar, daha sonra Paris’e giderek Siyasal Bilimler Yüksek Okulunda eğitimine devam eder. O yıllarda Paris’te bulunan İttihatçı olarak bilinen Prens Sabahattin, Ahmet Rıza, Yahya Kemal ve Dr. Nihat Reşat (Berger) gibi Batı hayranı Türk aydınları ile tanışır ve Jön Türk hareketine katılır.
II. Meşrutiyetin ilanından sonra yurda döner, uzun süre özel şirketlerde çalışır. Daha sonra Ankara’ya giderek, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Dışişleri Bakanlığı Danışmanlığı görevlerinde bulunur. 1948’de İstanbul’a yerleşerek, bazı banka ve özel kurumların idare meclisi üyeliklerinde bulunur. İstanbul’da Hisar’da da bir yalıda doğduğu için, soyadı yasasından sonra adına Hisar’ı ekleyen Abdülhak Şinasi, 3 Mayıs 1963’te gözlerini ebediyen yumar. Kimsesi olmadığı için, Belediye tarafından Merkez Efendi Mezarlığına gömülür.
Şahsî Özellikleri ve Fobileri
Hisar, bir İstanbul Beyefendisidir. Çok zarif ve kibar birisidir. Hiç kimseye “Sen” diye hitap etmez. Hatta kardeşleriyle bile “Siz” diye konuşur. Konuşma dili dahî bu kadar ince olduğuna göre böyle şahsiyetlerde genelde bazı anormal diyebileceğimiz özel durumlar görülebilir. Bunların başında fobiler gelir.
Bilindiği gibi fobiler; eğitimli, kültürlü, entelektüel ve inançlı insanlarda bile rastlanılan bir olgudur. Ammâ diğer insanları da hayrete düşüren fobi kökenli bazı şüpheler, korkular ve vesveseler var ki yaşayanların hayatını derinden etkiler. Çocuklukta yaşanan pek çok olumsuz olay, vesveselerin giderek yerleşmesine, kökleşmesine, kronikleşmesine sebep olabilir. Abdülhak Şinasi Hisar’da da böyle vesveseler mevcuttur. Ancak normal kişiliğinin içinde fobiler şeklinde belirlenen bazı vesveseleri, normal sınırlar içindedir.
Her ne kadar normal gibi algılansa da üzerinden atılamayan fobiler yine de insanın sosyal hayatını kısıtlar ve birçok sun’i engelin ortaya çıkmasına sebebiyet verir. “Ömrümüzün tantanalı saatlerine rağmen hayatın, esasında bir facia olduğunu biliriz” diyerek, Boğaziçi’ne ait kitaplarıyla emniyetli bulduğu maziye sığınan ve içinde bulunduğumuz hayatın tehlikelerle dolu olduğuna inanan Hisar’da tespit edebildiğim üç önemli fobi mevcuttur: Evlenme, mikrop ve meyve fobisi.
Evlenme Fobisi
Hisar, evliliğe ve bundan doğacak sonuçlarına hep olumsuz baktığı için, hiçbir kıza âşık olamamış ve bir aile yuvası kuramamıştır. Arkadaşlarına evlenme korkusunun “mantıkî” izahını şu şekilde yapar: “Ya iki çocuğum olursa… Oğlum komünist, kızım aktris olursa?”.
Mikrop Fobisi
Hisar, temizlik ve titizlik konusunda bütün rekorları kıracak derecededir. Bu tabiatını şaşırtıcı ve inanılmaz doruklara ulaştıran da aslında mikrop korkusuydu. Taha Toros’un aktardığına göre, elle tutulan her şeyde mikrop olduğuna inanan Hisar, sun’i meyve hapları yutardı. Taha Toros, “O Güzel İnsanlar” adlı kitabında Hisar’ın mikrop fobisiyle ilgili olarak birçok ilginç anekdot anlatır. Toros, bir sohbet sırasında üstadın meyvelerde mikrop olduğu görüşüne karşı çıkar. Buna çok kızan Hisar, mikrobiyoloji uzmanı havasıyla ‘Sizlere göre öyledir’ karşılığını verir, arkasından hemen salonu mikroplar istila etmişçesine çekmecesinden bir kolonya şişesi çıkarır ve herkesin eline bol bol döker.
Mikrop fobisi yüzünden tramvay ya da otobüse binemediğinden en kısa mesafeler için bile taksi kullanırmış. Titizliği yüzünden taksi seçmek de ayrı bir sorun olurmuş. Odacısının en eski ve en biçimsiz otomobilleri seçtiğinden yakınırmış. Yalnız taksinin değil şoförün de görünüşü, kılık kıyafeti önemlidir onun için. Şoförün yüzünden, kılığından hoşlanmadığı için, kapısına gelen taksileri geri bile çevirirmiş. Dahası da var, şoförün Türkçesini, telaffuz tarzını beğenmediği için, arabasına binmeme hususunda kararlılık gösterirmiş. Pandemi dönemini görememiş olan Hisar, bugün yaşamış olsaydı şüphesiz maske, mesafe ve hijyen yönüyle en takdir edilecek kişi olurdu.
Hisar’ın meyve fobisine ilginç bir anekdot eşliğinde inşallah gelecek yazımızda yer vereceğiz.