Fransa’nın Türkiye konularında anormal davranışlarının temelinde yüzyıllarca din kardeşlerine karşı bizim dümen suyumuzda gitmiş olmanın ezikliği yatmaktadır.
Kanûnî Fransua ilişkisiyle başlayıp 16., 17., 18. ve 19. yüzyıllarda devam ederek Osmanlı Devleti’nin en uzun süreli dostu ve ortağı Fransa olmuştur. Osmanlı-Fransa arasındaki dörtyüzyıla yakın ortaklık Avrupa tarihinin belirleyici unsuruydu.
Kanuni ve Fransua, kısmen 1. Elizabet‘i de yanlarına alıp, sahte Roma İmparatoru 5. Şarl’ın Avusturya, Macaristan, Almanya, İspanya, Hollanda, İtalya’dan oluşan Avrupa birliğine karşı ortak oldular.
Köprülüzâderin iktidarının sonlarında Osmanlı, Fransa’da büyük çaplı lobi faaliyetleri sonunda Paris’i Avrupa’yı birlikte tamamen ele geçirmeye ikna etmişti. Karamustafa Paşa Avusturya’yı tek başına kolayca ortadan kaldıracak, Fransa Belçika, Hollanda’ya yönelecek, Osmanlı da Alman prensliklerini alıp okyanuslara ve Amerika’ya açılacaktı. Plan Viyana’da battıysa da iki ülke birbiriyle koordineli olarak 16 yıl çok cephede Avusturya merkezli ittifaka karşı savaştı. Fransa’nın korkusu diğer Katoliklerin kendisini ihanetle suçlamasıydı. Bu nedenle ortaklık hep gizli yürüdü.
Osmanlı Fransa’ya Kapitülasyonlar adı verilen ticaret birliği hakları tanımıştı. Sonradan baskıyla diğer ülkeler de bunları aldı. Osmanlı, Fransa’ya 18. yüzyılda da Napolyon savaşlarında da dolaylı destek verdi. Napolyon Rusya’ya ilerlerken biz de Ruslar’dan Romanya ve Moldova’yı geri aldık.
Ruslara karşı Kırım savaşında da Fransa’yla yan yana savaştık. Diplomatik alanda ittifak vardı. Kültürel yönden önce bizden oraya sonra oradan bize yönde akış oldu. Fransızca kelimeler dilimize geçti. Hâlâ İngilizce alıntı sözcükleri Fransızcalaştırıp öyle ithal ediyoruz.
Fransa ile birinci dünya savaşında düşman da olsak Çanakkale boğazında batırdığımız gemiler dışında savaşmadık. İşgal ettikleri Kuzey Suriye eyaletimizde Antep, Maraş, Halep, Urfa, Antakya’da verilen savunma ve kanlı eylemlerinin ardından 1. Ankara anlaşmasıyla geri çekildiler ve Türkiye’yi tanıdılar. Bundan 40 yıl sonraki 2. Ankara anlaşmasında da yeni Avrupa’nın müstakbel üyesi ilan ettiler.
Dörtyüz yıl ittifak ardından bugün Fransa amansız bir düşmana dönüşmüştür. NATO ortaklığıve AB sürecine karşın, özellikle Chirac’tan sonra gelen Sarkozy, Holland, Macron gibi İngiliz merkezli dünya finans sistemine doğrudan bağlı hükümetlerin Türkiye yaklaşımı düşmanca hale geldi.
Fransa’nın son dönemde diğerlerine göre hep bir adım daha küstah ve Türk karşıtı olmasının bir nedeni de tarihindeki Türkler sayesinde ayakta durmuş olmak vardır. Osmanlı ile diğer Katolik Hristiyanlara karşı birlik oluşturmasaydı bugün Fransa muhtemelen tek devlet olmayacak Alman nüfuzunda bir kaç ayrı devlet olacaktı. Fransa Hristiyanlara ihanetinin tarihi şuurunda, Ege gibi konularda kraldan çok kralcılık yapmaktadır.
Fransa’nın Suriye konusundaki uzman ve ağabey rolüne yeltenmesi de Sykes-Pickot anlaşmasında Suriye eyaletimizin kendisine verilmesinden buralarda kısa ama kanlı yönetiminden kaynaklanmaktadır.
Fransa, günümüzde ağır etnik sorunların altında, yaşlı nüfuslu, aile yapısı ve cinsel gücünü yitirmiş, Afrika’da katliam ve sömürüyle sofraya yemek koyabilen, mutsuz insanlar ülkesidir.
Fransa, asrımızda, güçlenen bir Türkiye’nin kaale alacağı temel bir uluslararası güç olmaktan çıkacaktır.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi