FRANSA SEYAHATİM

Fransa Seyahatim..

2014 yılının Mart ayı sonlarında, Fransa’nın Nantes şehrinin merkezinde bulunan Diyanet yönetimindeki Cami derneğinden kutlu doğum haftası kutlamaları bağlamında bir konferans daveti aldım. Benim adımı teklif eden başkonsolosumuz Korkut Tufan’dı. Daveti kabul etmem için kendisi de bizzat telefon etmişti. Korkut Bey, oğlum Ahmet Misbah ile de tanışıyordu.

Nantes’e doğrudan sefer olmadığı için THY ile Paris’e uçtum. Beni Paris’te karşıladılar ve özel bir araçla Paris’e yaklaşık 450 km. mesafede olan Nantes’e gittik.

İlk akşam, içinde camisi, çay salonu ve günlük ihtiyaçların karşılandığı dükkan – manav karışımı alış veriş yeri olan dernek merkezinde ağırlandım. İmam Mehmet kardeş candan ilgilendi.

İYİ BİR HAZIRLIK YAPILMIŞTI

Bir ölçüde eğitebildikleri çocuklara da programlar yaptırıp hediyeler verecekleri için iyi bir hazırlık yapmışlardı. 12 Nisan 2014 akşamındaPeygamberimizin Hayatı Kur’ân’dı “konulu bir saati aşan bir konuşma yaptım. Ben coşkuluydum, iyi de bir dinleyici kitlesi vardı.

Nantes’e varışımdan itibaren Başkonsolosumuz Korkut Tufan Bey benimle çok yakından ilgilendi. Bir akşam da konsoloslukta misafir edildim. Eşleri hanımefendi de ilgi gösterdiler. Sevdikleri Korkut Beyle tam bir uyum içinde çalışan sosyal hizmet gönüllüsü arkadaşlarla, bakımlı olan başkonsolosluk bahçesinde nefis bir kahvaltı yaptık.

Başkonsolos Korkut Tufan Bey Hizmet Adamıydı

Korkut Beyi bütün vatandaşlarımızın başkonsolosu olduğu bilinci içinde Türk, Kürt, inançlı, inançsız ayırımı yapmadan hizmet etmeye çalışan bir insan olarak gördüm. Bir Kürt kardeşimiz, düğününe davet ettiği Korkut Beye PKK’lı bazı kişilerce saygısızlık yapılacağı haberini alınca, derin bir üzüntü içinde kendisinden gelmemesi ricasında bulunmuştu. Nantes seyahatimdeki kazancım Korkut Beyi tanımak olmuştur.

Ömer Demirel ve Ziyaretimiz

Nantes’te bir gece de kardeşimiz Ömer Demirel’in evinde kaldım. Kendisiyle Nantes’te olan Selam Camisi ve Abdullah Derviş Kültür Merkezini ziyaret ettik. Müdür Hani Ramazan zarif bir insandı ve ünlü düşünür Tarık Ramazan’ın da kardeşiydi. Kendisiyle, arkadaşlarımız için de yararlı olan tatlı bir sohbetimiz oldu.

Nantes’ten Amerika’ya Köle Gönderilirmiş

Nantes’in köleleştirilen Afrikalıların Amerika ‘ya sevk edildiği bir liman şehri olduğunu, sahil şeridindeki yazılı belgelerden öğenmiş oldum. Dönüşümüz de Paris üzerinden olacağı için Paris’e erkence gelmeye çalıştık.

Eyfel kulesi tamirde olduğu, çıkılabilecek kısımları için de uzun kuyruklar gördüğümüz için beklemedik.

Görmeyi arzuladığım Paris Camiini ziyaret edip namaz kıldık. Yine bir THY uçağı ile Ülkemize döndük. Bu arada İstanbul’u Paris’ten daha temiz bulduğumu ifade etmek isterim.

Tunus Seyahatim

Tunus Kuzey Afrika’nın yaklaşık 11 milyon nüfuslu en küçük ülkesidir. Osmanlı Devletimizin yaklaşık üç asır bir eyaleti olarak yö-

nettiği Tunus’a iki gezi yaptım. 1990’lı yılların başlarında yaptığım bu iki geziden ikisi de hem gezi ve hem de Burgiba Dil Enstitüsü’nde Arapça pratiğimi geliştirmek amaçlıydı.

İlk gidişimizi oğlum Ahmet Misbah organize etti. Emir Turizm aracılığıyla dil enstitüsüne yetişkin öğrenciler getirmişti.

Camide Dostlar Edindim

Başkent Tunus’un en güzel muhitinde bir aylık ev kiraladık. Sonradan eşim de geldi. Tunus müftüsünün Cuma namazlarını kıldırdığı Cami yakınımızdaydı.

Vakit namazlarına gidişimde dostlar edindim. Bunlardan biri de Burgiba’nın yakın arkadaşlarından birinin oğluydu. Diyetisyen olan bu arkadaş, ailesinden farklı olup şuurlu bir Müslümandı. O zamanlar Tunus’ta yalnızca tesettür problemi yoktu. Şuurlu müslümanlar üzerinde zalimane baskılar da vardı.

Müslümanlara Zulüm

Arkadaşımız istihbaratın mimlediği insanlar için durumu şöyle özetlemişti;

Uhize, Hubise, Kutile ve Düfine / Alındı , hapsedildi, öldürüldü ve gömüldü”

Tunus’ta öğrendiğim bir durum da şu oldu; Şuurlu Müslümanlar üzerinde terör estiren devlet, tarikatlara alabildiğine yer açıyor, ziyaret edilmesi için, yeni yeni yapay veli kabirleri oluşturuluyor ve zikirler alenen yapılabiliyordu.

Cuma Namazının Farklı Saatlerde Kılınışı

Tunus’un en büyük Camisi olan Zeytuniye’de bir Cuma namazından sonra yapılan ve ikindiye kadar devam eden zikirlere ben de katılmıştım.

Tunus’ta unutamadığım bir uygulama da şuydu; Cuma namazları, üç ayrı vakitte kılınıyordu. Bazı camilerde mesela ilk vakti olan 12 00 de kılınan Cuma, bazı camilerde 13 00 de ve Zeytuniye’de de 14 00 de kılınıyordu Dil enstitüsünde ruhumuza yabancı Tunuslu hocalar ve değişik ülkelerden gelmiş Hıristiyan öğrenciler de vardı. Eğitime başladığım gün beni son devreye aldılar.

Bir derste kendimi tanıttım. Türkçesini gösterdiğim İslâm’a Göre Cinsel Hayat kitabımın fihristini özetlemeye çalıştım. İlgi çekti ise de itirazlar da geldi.

Gittiğimiz yerlerde Arapça pratiğimizi geliştirmek için Liseli gençlerle konuşmak istediğimizde Arapça söylemde sık sık problem yaşadıklarına şahid olduk. Çünkü resmi eğitim dili Fransızca idi.

İkinci Gidişimiz

Tunus’a ikinci gidişimizde Dil Enstitünün yakınında kaldığımız otelde sivil polisler sık sık bizi yokladılar. Adım Ali Rıza olduğu ve hakim yaka gömlek giydiğimi için beni İranlı zannetmişlerdi.

İki arkadaşla birlikte üç kişilik bir gruptuk. Sabahları cemaat namazlarına da gidiyorduk. Tunus’u, Fatiha’nın en çok okunduğu yer olarak belledim. Özel bir okuyuşları vardır.

Kayravan’a Gidişimiz

Hafta sonu tatillerimizden birinde başkent Tunus’tan sahil şehri olup plajlarıyla ünlü olan Hammamet’e gittik. Ama asıl gezimiz Kayravan’a oldu. İslâm Medeniyeti’nin tarihî ünlü şehirleri, ilim ve sanat merkezlerinden biri olan Kayravan’a iki arkadaşımızla birlikte bilinçli bir tercihle gittik. Amacımız Kayravan’ın kendisinden daha ünlü olan ve canlı bir sanat harikası olarak varlığını koruyan Ukbe bin Nafi camini ziyaret ederek, geleceğe yönelik ümitlerimizi tazelemek ve orada namaz kılmaktı.

Otobüs yolculuğumuzla gece ulaşabildiğimiz Kayravan’da camiye yakın bir otele yerleştik. Sabah namazını cemaatle kılmak için Ukbe bin Nafi camiine gittiysek de, kapalı olduğu için namaz kılamadık. Ancak ertesi gün ziyaret edebildik. Kaldığımız otelin konferans salonunda başlayan İslâm hukukuyla ilgili bir sempozyuma katıldık. Bir kısmı gayr-ı müslim olan ilim adamlarının tarihsel hukuk  dedikodular yaptıkları Fransızca konuşmalarına ancak bir süre tahammül edebildik.

Bir ara başkent Tunus’taki bir hayvanat bahçesine de gittik. Bir kaç hayvanı görebildiğimiz bahçe basit ve küçüktü. Orada tanıştığım 20 yaşlarındaki Tunuslu bir genç, bana babasının Fransa’ da tekstil fabrikası sahibi olduğunu, 18 yaşından sonra ‘git, hayatını kendin kazan ‘ denilerek kendisine kapı gösterildiğini anlatmıştı. Tabii bu anlatımlar bize hikâye gibi geliyor.

Bir akşam katıldığımız bir toplantıda Türkiye’den geldiğimiz için özellikle bize söz verildi. Arapça konuştum. Nasıl bu kadar rahat konuşabildiğime ben de hayret ettim.

TOBB Başkanı Ali Coşkun Ağabey

Bir işim dolayısıyla Sefaretimize gitmişim. Görüşebildiğim yetkili kişi beni kitaplarım ve televizyon programlarımdan hatırlayarak ilgi gösterdiyse de varlığımızdan haberdar olan sefir alaka göstermedi. Bilmiyorum belki de doğal olan buydu ama, yaklaşık yirmi beş yıl önce şu veya bu amaçla Tunus’a kaç kişi gidiyordu.

Sefarete gidişimden bir hafta sonraydı. Dönüş biletimi almak için THY bürosuna gitmiştim. Daha sonraları milletvekilliği ve Sanayi Bakanlığı da yapmış olan TOBB başkanı Ali Coşkun ağabey, sefirimizle birlikte THY yolları bürosuna gelmez mi? Ali ağabeyle çok yakın iki dost gibi kucaklaşınca, sefirimiz bizi galiba o zaman tanıyabildi.

Ali ağabey çaylarımızı içerken hocam sana bir soru soracağım deyip şöylece söze girdi:

– Ben Mekke’den canlı yayın yapan Nidaü’l-İslâm radyosunu dinliyorum. Mescid-i Haram’dan canlı yayınlar da yapılıyor. Ben de yayınlanan, örneğin akşam namazına Ülkemizde bulunduğum yerden Kâbe imamına uyarak namaz kılıyorum. Bu uyuşum caiz midir?

Ali Beye tam bir cevap veremedim ama soru kafamda yer etti. Birkaç yıl sonra radyo veya televizyon aracılığıyla dünyamızın herhangi bir yerinden Mescid-i Haram’da kılınan namazda, Kâbe İmamına hangi şartlarda uyulabileceğine ilişkin bir makale yazdım.

Bu makaleyi bir akşam İsav’da yapılan bir toplantıda okuyunca, sonraları Milli Eğitim Bakanlığı da yapmış olan Ömer Dinçer Bey kardeşim, itiraz eder gibi olduysa da yaptığım açıklamalar sonrasında söz alıp şöyle deyiverdi:

Ne zaman hayatımıza ışık tutacak yeni bir görüşle karşılaşsak itiraz ediyoruz. Fikri üretimlerin önünü tıkıyoruz.

Muarızlarımız eleştirmek için bu makalemiz üzerine üşüştüler ise de yeremediler. Çünkü makalemiz emek ürünüydü. İtiraz edilebilecek noktalara da ikna edici cevaplar veriyordu.

Merak eden okuyucularımız için makalemizin linkini veriyorum: https://www.takvim.com.tr/ramazan/2012/08/09/kabedeki-namaza-evden-saf-tutulur 

(DEVAM EDECEK)

ALİ RIZA DEMİRCAN

https://www.youtube.com/@MiratHaber

MİRATHABER.COM

Recent Posts

  • Makale

COP 29, G20’DERKEN..

Rio’da uzlaşma için görüş birliği sağlanamadı. Toplantı sonrası Rio’da başarısız bir darbe girişimi oldu. Dünyayı…

2 saat ago
  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

10 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

11 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

15 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

15 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

16 saat ago