Önümüzdeki yasama yılında veya gelecek beş yıllık dönemde yeni bir anayasa hazırlanıp yürürlüğe konulacak gibi görünüyor. Bu anayasanın özgürlükçü ve İslam’a saygılı anayasa olmasını bekliyoruz.
Bizde iç ve dış güçlerce İslam’ı dışlama amacıyla putlaştırıldığı ve harici sömürüye açık hale getirilerek tahkim edildiği için laikliğin yer alamayacağı bir anayasa düşünülemez. Daha doğrusu düşünemezler.
O halde hürriyetleri kısıtlamayacak, ortak aklın öncülüğünde ve toplumsal talepler doğrultusunda İslamî yönelişlere engel oluşturmayıp alan açacak bir laiklik tanımına ihtiyaç vardır. Aslında bizim için laiklik ateistlere ve deistlere inanç ve yaşam özgürlüğü vermektir.
Bilgi kaynakları açısından Vahiy kültürüyle beslenememiş kişilerde nedense pek aklî ve bilimsel tutarlılık göremiyorsak da hadi Sözcü’nün bizim gibi bir ayağı kabir çukurunda olan ekonomi yazarının teklifine bakarak konuyu gündeme getirelim.
11 Haziran tarihli yazısında Ege Cansen şöyle diyor:
{ “Laikliğin genel kabul gören bir tanımının yapılmasına laik olmakla birlikte dinsel kimliğini korumak isteyenlerin çok ihtiyacı vardır. Üstelik böyle bir tanım Müslüman bir ülkede demokrasinin benimsenmesine de hizmet eder.
Benim tanımım “laiklik herhangi bir dünyevi konuda dinin ve bilimim dedikleri çelişiyorsa bunlardan bilimin dediğini tercih edip ona göre hareket etmektir,” şeklindedir.}
BÖYLESİ BİR LAİKLİĞE BAKIŞIMIZ
Ülke gerçeklerini ve İslam’ın omurgasını oluşturan Kur’ân’ın 23 yıllık iniş sürecini dikkate alan bizler, “BİLİM”in genel kabul görecek bir tanımının yapılması koşuluyla böyle bir tanıma sıcak bakabiliriz.
Takipçilerimizce bilindiği üzere bizler laiklikten bağımsız olarak şu gerçeği sık sık dile getirmekteyiz.
İnsan için seçtiği İslam’ın ilkelerini koyan insanı yaratan Allah’tır. Kaynak birliği sebebiyle İslam ile insan örtüşür. Bilime konu maddeleri yaratan ve onların varlığına kodlanan tabiat yasalarını koyan da Allah’tır. Bu nedenle İslam ile bilimsel veriler de örtüşür.
Bize göre din ile bilim çatışmaz. Çatışırsa ya İslam’ı anlayışımızda ya da bilimsel tespitlerimizde bir eksiklik var demektir. Dolayısıyla bilim bizi İslam’a, İslam da bilime götürür.
Ama bilimin putlaştırılmasına bakılmasın. Laikliği ve Kamâlizm’i dayatanlar, maddeci kafa yapılarıyla BİLİM’i ve bilimi içine alacak içeriği ile İLMİ de kabul etmezler, edemezler.
BİLİM NEDİR?
Genel kabul gören tanımlar şöyle:
“ BİLİM: Evrenin, evrendeki olguların ve olayların bir bölümünü ele alıp birtakım yöntem ve deney yolları kullanarak ve gerçeğe, gerçekliğe dayanarak birtakım yasalara ulaşan bilgi yolu, düzenli ve tutarlı bilgi.
Yöntemle elde edilen ve uygulamayla doğrulanan, her zaman ve her yerde geçerlik ve kesinlik nitelikleri taşıyan yöntemli ve dizgesel bilgi. ”
Şimdi soralım: Bu tanımlara göre veya bilimin bu tariflerini de içine ilmi verilere göre ekonomide faiz ilmin-bilimin gereği olabilir mi?
Bu örneği gelişi güzel almadık
Bakınız Ege Cansen din- bilim çatışmasına verdiği örnekle kendisiyle nasıl çelişiyor:
“Kur’ân’da betonarme hesabının nasıl yapılacağına dair bir hüküm yoktu. Dolayısıyla din ile bilim bu konuda çatışmıyordu. Ama konu faiz olunca, bilimle dinin hükümleri çatışıyordu. Benim tanımıma göre konu faizse dinin hükmünü dikkate almamaktır.”
Yukarıda sunulan tanıma göre örneğin İslam’ın bütün emirleri ve yasakları, ahlaki ilkeleri, hukuki ve ekonomik kuralları/sistemleri ortak akla ve bilime uygundur.
Laikliği yüceltme amacıyla değinilen bazı konuları sorulaştırarak örneklendirelim:
a.) İslam’da faiz Allah’a ve Elçisi Muhammed’e yani insanlığa savaş açma nitelikli bir yasaktır. (Bakara 2/278)
Ekonomide faiz baronlarınca fonlananlar dışında faizin bilimin gereği olduğunu hangi bilim adamı söyleyebilir? Kişisel tercihler bilim olabilir mi?
b.) İslam kasıtla adam öldürmelerde, maktulün varislerince tazminat veya af seçeneklerinden birinin tercih edilmemesi halinde, onların talepleri doğrultusunda ölüm cezası verilebilir. (Bakara 2/178-179)
Bu hüküm bilim adına ret olunabilir mi?
c.) Kur’ân hukukuna göre özel şartları içinde koca doğrudan ve kadın -baş vurusu ret edilemeyecek şekilde- yargı yoluyla dolaylı olarak boşanabilir. (Bakara 2/228-229)
Hangi bilim, hangi yöntemle insana saygılı bu muhteşem boşama/boşanma yöntemine hayır diyebilir. İnsanları yargı önünde süründüren yapıyı bilimsel görebilir?
d.) İslam’ın yasakladığı alkollü içkiler, evlilik dışı ilişkiler ve eşcinsellik seküler bir kafa yapısıyla onaylanabilir ama bilimin gereği olabilir mi?
Bu gibi konularda bilim adına konuşanlar, Kur’ân’ımızın da işaret buyurduğu gibi bilime değil ancak zanna uyuyorlar…Zan da bilim değildir:
“ Yeryüzünde bulunan insanların çoğu, kendilerine itaat edip gösterdikleri yolu izlediğin takdirde, seni Allah’ın yolundan çevirirler. Zira onlar vahyin ve aklın gereklerine göre değil, ancak keyif ve zanlarına göre hareket eder ve yalan söylemekten başka bir şey yapmazlar.” (Enam 6/116)
Hulasa İslam’ın karşısında tutunulabilecek aklî ve bilimsel bir temel yoktur. Bu sebeple bilimsel verilere göre tercih yapılmasına açık böylesi veya benzeri bir laiklik, İslamî yaşama saygılı ve açık olabilir ve sosyal barışı sağlayabilir.
Bizim tarihimizde gayr-ı müslimler için gösterilen böylesi özgürlükçü yaklaşımlar asırlar boyunca istikrar ve huzur sağlamadı mı?
LAİKLİK DİNSİZLİKTİR DE DÜŞMANLAŞMASIN
Şimdiye kadar olduğu gibi demokratik talepler doğrultusunda İslam’a kapalı tutulacak laiklik zaten dinsizliktir. Çatışma da burada yani düşmanlaştırıldığında başlamaktadır.
Ama itiraf etmeliyiz.
Bir tarafta tarihi dönemlerin içtihatlarını din sananların oluşturabileceği engeller, diğer tarafta bilimsel verileri içlerine sindiremeyecek devrimbazların oluşturacağı bariyerler önümüzü tıkayabilir ama çare yok aşmaya çalışacağız.
Biz Kur’ân bağlıları ilim-bilim insanıyız. Bilimsel bilgiyi de belgeyi de kabul ederiz. Yeter ki karşımıza inadî küfür ve nifakla değil, bilimle gelinebilsin. İşte Kur’ânî belgemiz:
“ Ey yükümlü insan! İlla da bilim diyenlere de ki: “Allah’tan başka otoritesine çağırdığınız ve böylece ilahlaştırarak Allah’a ortak koştuğunuz bilim adamlarınızı, putlaştırdığınız önderlerinizi düşünsenize:
Gösterin bana, yeryüzünde ne yaratmış bunlar! Yoksa onların, göklerin yaratılıp yönetilmesinde bir ortaklıkları mı var? Eğer iddianızda haklı iseniz, bana delil olarak bu Kur’an‘dan önce gönderilmiş bir kitap veya doğruluğu kesin olarak bilinen başka bir BİLİMSEL kalıntı getirin! ” (Ahkaf 46/4)
Ali Rıza Demircan
NOT: Hamdolsun İslam’ı bir hayat düzeni olarak algıladım. Hayatım dışlayıcı laik düzen karşıtı olarak yargılanmakla geçti. Bizden olup gölgelerinden korkan kitap yüklü eşeklere ve dedikoducu çömezlerine ayıracak zamanımız yok.
Bir de yaşlandığı ve ölümcül bir şekilde ısıramadığı ve üstelik ehlileştiği için korkularımızdan ve cehaletimizden daha ısırıcı bir laiklik de yoktur. İlahiyatçılar nerede?