İngilizler ve Fransızlara karşı yaklaşık 6300 şehid vererek 8 Şubat 1921’de Gazi ünvanını alan bu mübarek şehrimizde üç konferans verdim. Birinci konferansımla ikinci konferansım arasında tam 34 yıl var.
İlk Konferansım
Yüksek İslâm Enstitüsü’nde sınıf arkadaşım olup Adana’nın iş adamlarından biri olan Süleyman Çalışkan’ın davetlisi olarak eşimle birlikte uçakla Adana’ya gittim. Gittiğimiz 10 Haziran 1988 Cuma günü akşamı bir konferans verdim.
“Güçlü Olmak İçin Çalışmaya Mecburuz” mevzulu konferansım, büyük bir kitle tarafından izlendi. Konferans sonrasında yapılan çay sohbeti de verimli geçti. Bu sohbette, ‘İslâm’ı dışlayarak herhangi bir beşeri sistemi, hayat düzeni edinmenin’ Allah’a ortak koşmanın bir türü olduğunu açılamaya çalıştık.
Ertesi gün, yedek subaylığını Kahramanmaraş’ın Türkoğlu ilçesinde Askeri Şube Başkanı olarak yapan damadım Recep Selim Safoğlu ve kızım Vildan bizi karşılamak üzere Adana’ya geldiler. Onlarla birlikte Türkoğlu döndük. 12 Haziran 1988 Pazar günü, konferansımızı vermek üzere yine berberce Gaziantep’e gittik.
Bizi konferans vermek üzere Gaziantep’e dâvet eden İlksav isimli bir kuruluştu. İlksav İstanbul’da İskenderpaşa cemaati ile irtibatlıydı. Bizi mimar olan Fatih Büyükkonulu isimli kardeşimiz karşıladı. İlksav başkanı olan Metin Parlayan’ın evinde ağırlandık.
İki talebe yurdunu ziyaret ettik, gençlerle ayak üstü yararlı sohbetler yaptık, sonra da konferans mahalline geldik. Konferansımıza, beklediğimiz ilgiyi göremedik, ama mevcut dinleyiciler, fark edilecek şekilde düzeyliydi.
Bu arada açıklayalım. Konferansın duyuruluş çalışmalarının müspet etkisi varsa da, Din Görevlileri Dernekleri dışındaki sivil örgütlerin organizelerinde, beklenen izleyici sayısına ulaşılamadığı da bir gerçektir.
Gaziantep’teki bu ilk konferansımız bizim açımızdan bereketli geçti.
İkinci Konferansımız
İkinci konferansımız Müsiad’ın Gaziantep Şubesi tarafından düzenlendi. Hatıratımızın bir bölümünde değinmiştik. Bendeniz Müsiad’ın Genel Merkez teşkilatında yıllarca Disiplin ve Tahkim Kurulu başkanlığı yaptım. Konya, Sakarya ve Denizli şubelerinde konuştum.
Gaziantep Müsiad şubesi adına verdiğimiz konferansımızda bir ilk yaşadık. Çünkü konferansımız, Uğur Plaza Oteli’nde, Müsiad üyeleri ve ailelerinin katıldığı özel bir kitleye, sabah kahvaltısının akabinde verildi.
16 Eylül 2012 tarihinde verilen konferansta dinleyici olarak Gaziantep milletvekili Mehmet Erdoğan ve şimdilerde Fetö bağlantısı sebebiyle Amerika’ya sığınan iş adamı Osman Nakiboğlu da vardı.
“İslâm Ekonomisin Ana Hatları” konulu konferansımızı, ayakta konuşarak ve sahnenin her tarafını dolaşarak zevkle verdim. Ben aldığım mânevî hazzı unutamadığıma göre, konuşmamız dinleyicilerimiz için de faydalı olmuştur sanırım.
İstanbul’dan sabahleyin ilk uçakla geldiğimiz için akşam uçağıyla dönüş yaptık.
Üçüncü Konferansım
Bu konferansımız, Müsiad adına verilen konferanstan yaklaşık üç sene sonra 11 Nisan 2015 tarihinde gerçekleşti.
Konferansımızı, Anadolu Esnaf Sanayici ve İşadamları Derneği (ANESİAD) Gaziantep Şubesi ve Şehitkâmil Belediyesi birlikte düzenledi.
Bizi, ANESİAD Gaziantep Şubesi Başkanı Yunus Atilla Hamallar karşıladı. Tekstil dalında çalışan bir iş adamı olan bu kardeşimiz, bizimle yakından ilgilendi. Geceyi de onun evinde geçirdik.
Konferansa Anadolu Platformu Başkanı Turgay Aldemir, ANESİAD Genel Başkanı Ali Kılavuz ve yönetim kurulu üyeleri, ve çok sayıda davetli katıldı.
“Müslüman’ın Ekonomik ve Sosyal Kimliği” konulu konferansımızda, Müslüman olarak sosyal ve ekonomik görevlerimizi yedi madde halinde şöylece özetleyerek açıklamaya çalıştım:
İki saate yakın bir sürede ayakta verdiğimiz konferansımızı hatırladığıma göre bölüşmeyi zirveleştiren şu hadisle bitirmiştim.
“Medine’de Eş’ariler denilen bir toplum kesimi vardı. Eş’ariler, yiyecekleri biteceği zaman bir araya gelirler, ellerindekileri bir yaygı üzerine ortaya koyarlar, sonra da eşit olarak bölüşürlerdi.
Peygamberimiz efendimiz onlar hakkında şöyle buyurmuşlardır:
– Onlar bendendir; benim çizgimdedir. Ben de onlardanım; onların çizgisindeyim.
İkinci konferansımızda bir ilk yaşadığımız gibi bu üçüncü konferansımızda da bir ilk yaşadık. Konuşmanın ardından Anadolu Platformu Başkanı Turgay Aldemir tarafından bize “Bülbülzade Vakfı Kurtuluş Ormanı’na Ali Rıza Demircan adına 10 adet fidan dikildiğine dair yazılı berat” takdim edildi.
Rabbimden niyazım, dikilen bu ağaçları koruyup geliştirmesi ve benim için ahiret yatırımı kılmasıdır.
Rizeli olduğumuz için ikamet ettiğimiz Beyoğlu/Kasımpaşa’da Rizelilerden oluşan bir çevremiz vardı. Ne var ki benim Süleymaniye Camii İmam-Hatipliği dönemimde vaktim daha çok Süleymaniye’de geçti. 12 yıl Malatyalılarla yakın temaslarım oldu. Çünkü onların bir kısmı Cuma cemaati idiyse de bir kısmı da beş vakitçiydi. Malatyalılara, Adıyamanlıları hatta Vanlıları da katabiliriz. Onlardan da cemaatimiz vardı. Genelde Doğulularla özelde Malatyalılarla kaynaşmamız İslâm’ın bereketiydi. Çünkü ben, Kur’ân çizgisinde dil ve renk farklılığından ibaret olarak gördüğüm ırkçılığa ödün vermezdim, üstelik olması gerektiği üzere de karşıydım. Böyle olunca da severdim ve sevilirdim.
Malatya’ya Üç Konferans ve İki İmza Günü İçin Gittim
Benim için Malatyalılar ayrıcalıklıydı. Ne zaman davet alsam icabet ederdim. Hatırladığıma göre Malatya’ya üç defa konferansa, biri son dönemde olmak üzere iki defa da imza gününe gittim. Konferanslardan birini, 1989‘dan bir iki yıl önce Birlik Vakfının davetlisi olarak verdim.
Davet eden kişi ve kurumlarını hatırlayamadığım iki konferanstan biri, bir düğün salonundaydı. “İslâm’a Göre İbadet Nedir? konusunu işledik. Konferansın ortalarına doğru, başlarında amirleri olan sivil polisler geldi. Güvenlik için gelmişlerdi. Kulak kabartıp gideceklerdi ama konuşmamıza takıldılar.
Adaletin İkamesi de İbadettir
Allah’ın her bir emir ve yasağına itaatin ibâdet olduğunu açıklamış, namaz kılmak gibi adalet göstermenin de ibâdet olduğunu beyan etmiştim. Çünkü namazı emreden Allah olduğu gibi adaleti emreden de O’ydu. Karşımda polisler olduğu için konuyu şöylece örneklendirdim:
Konferansın sonunda polis amiri gelip tebrik ettikten sonra şöyle dedi:
İlk Malatya Konferansım
Benim Malatya Konferansı başlığıyla konuya girmekteki asıl amacım Malatya’da verdiğim ve unutamadığım 1981 öncesi ilk konferansımı anlatmaktı. Ona dönelim.
Hatırladığıma göre İstanbul’dan geldiğimiz uçakla Malatya askeri hava alanına indik. Malatya merkezinde bir tur attıktan sonra, konferansımızı vereceğimiz Kapalı Spor Salonuna geldiğimizde binlerle ifade edilecek mahşeri bir kalabalıkla karşılaştık. Benim için, varlığımı dudaklarımda toplayarak vecd halinde konferans verebilmem için gerekli olan kitle ve heyecan ortamı oluşmuştu.
Kamçılayıcı Uyarı
Protokol konuşmalarının bitmesi ve sıranın bana gelmesini bekliyordum. Hafızamdaki gel-gitlere göre mevzuumuz İslâm’da Sosyal Adalet olabileceği gibi İslâm Güçlü Olmayı Gerektirir de olabilirdi.
Beni davet eden kurumun başı olan ismini ve simasını hatırlayamadığım kardeşimiz yanıma geldi. İyice yaklaşıp sesini de alçalttıktan sonra şöyle dedi:
– Hocam! Biliyorsunuz, Malatya İkinci Ordumuzun Merkezi. Şu anda burada önceden tahmin edilebilecek muhteşem bir kitle var ve de heyecanlı. Doğal olarak da resmi-sivil görevliler var. Aman hocam konuşmanızı kelimelerinizi seçerek yapın. Ne siz ve ne biz mağdur olmayalım.
Yiğitliğimden değil ama bu tür uyarılar nedense beni daha bir yüreklendirir, daha bir gözü pek kılar. Ağabeyim Sultan Demircan kabadayılığı ile ünlüydü ama biz de İslâm’ı sunmada ondan geri kalacak değildik.
Üst Düzey Yöneticiler ve Generaller de Utanırlarsa
Bismillah deyip Allah’a hamdettikten sonra yüreklice ama dengeli bir girişle konferansa şöyle başladım:
Azizi Malatyalı kardeşlerim!
Ben bugün Malatya’ya İslam Dininin sosyal hayatımıza yön verici adalet ve merhamet yüklü kurallarından bir kısmını anlatmak üzere geldim. geldim ama İngiliz-Fransız yapımı bir uçağa binerek geldim. Güçlü olmayı gerektiren İslam’ın bir bağlısı olarak bu durumdan utanç duyuyorum. Bu ülkenin üst düzey yöneticileri ve ordumuzun generalleri de benim duyduğum utancı yüreklerinin derinliklerinde duyabildiklerinde ülkemiz ancak o zaman maddî ve manevî kalkınma yoluna girecektir.
Kırk Yıl Oldu Hâlâ Uçaklarımızı Üretemiyoruz
2019 yılındayız, savunma sanayiinde bazı atılımlarımız var. Var da hâlâ yurdumuzu savunacak, iç ve dış seyahat ihtiyaçlarımızı karşılayacak uçaklarımızı üretemiyoruz. Ülkemizi korumak için bir zamanlar Moskof Gavuru dediğimiz Rusların S- 400 lerine talibiz.
Konferansımız üzerinden yaklaşık 40 yıl geçti. Gelin durumumuza bir ad koyalım. “Hâlâ utanmayı öğrenemedik” mi diyelim?
Konferansımıza gelince… Böyle bir girişten sonra İslâm’ın aslî güzellikleri ve dirilticiliğinin anlatılacağı bir konferansta ne olması gerekiyor idiyse hepsi vardı.
Tevazu Gerçekleri Söylemeye Engel Olmamalıdır
“Erdem olan tevazu, gerçeklerin dile getirilmesini engellememelidir” diyorsak son yıllarda ülkemizde sağlanan değişimde Malatya konferansımız ve benzeri faaliyetlerin rolü büyüktür, demek insafını da göstermeliyiz.
Göstermeli ve bu gibi faaliyetleri medya ve sosyal medyaya da uyar lamalıyız ki yüreğimizin ateşi sönmesin.
Turan Emeksiz Lisesi’nde konuşmam
1974’de Behçet Kemal Çağlar Lisesi’nde yaptığım 15 günlük hocalıktan sonra 44 yıl içinde genel liselerde ancak iki konuşma yapabildim. Son dönemlerde yapabildiğim bu konuşmaların ilki,
Kutlu Doğum haftası münasebetiyle Beyoğlu Ticaret Meslek Lisesi’nde oldu.
İkinci konuşmamı ise, İmza Günü için gittiğim “Ah Kudüs Temalı 7. Malatya Kitap ve Fuarı “ vesilesi ile Malatya Turan Emeksiz lisesinde son sınıf öğrencilerine yapabildim. 03 Mayıs 2018 Cuma günü yaptığım bu konuşma,
Malatya’nın bereketiyle olacak ,benim açımdan heyecanlı ve duygulu bir konuşma olmuştu.
Benim neslimden birinin Malatya’dan söz edip de Sait Çekmegil’i anmaması vefasızlık olsa gerek.
1985 yılı başında, İslâm’a Göre Cinsel Hayat isimli eserim Anadolu’da duyulunca, imza günü için davetler almaya başladım. Malatya benim için ayrıcalıklıydı ya. Malatya’dan gelen daveti kabul ettim. Daveti yapan Kitab Evi’nin ve benim beklediğimiz yoğunlukta ilgi gerçekleşmedi. Kitab Evi’nin sola açık eserler satması, bir sebep gibi görünüyordu. Ama Kitab Evi sahibi, arzu edilen ilginin görülmeyişini Sait Çekmegil’in kitabımız aleyhine beyanlarda bulunmasına bağladı.
Bir tevafuk, imza günü akşamı Sait Hocanın toplantısı varmış. Ben de davet edildim. Sohbet sırasında, “Üstadım, kitabımızın aleyhinde beyanlarınız olduğu söyleniyor, doğruysa sebeplerini dinlemek isterim, sohbete katılan bu kardeşlerimiz de faydalanmış olurlar,” dedim. Doğrusu dişe dokunur bir şeyler söylenebilir diye bekliyordum. Ama hayır, hiçbir eleştiri getir(e)medi, sadece kitabımızın ismini beğenmediğini dile getirdi. Ben de “Kitabın isminin beğenilmemesi, aleyhine konuşulmasını gerektirmez,” dedim ve şöylece devam ettim:
– Ben de sizin bir kitabınıza İnsanlık Anlayışımız diye isim vermenizi onaylamamıştım ama kabullendim.
Hata biz insanlara özgüdür. Hepimiz sonrasında pişmanlık duyduğumuz yanılgılara düşmüşüzdür. Varsa hakkımız helâl olsun.
Sivas’ta iki konferans verdim. İlki 1979 yılındaydı. Rabbime ne kadar şükretsem azdır. Sağlık verdi, İslâm’ı öğrenip öğretme azmimizi pe-
kiştirdi. Konferanslarımız sebebiyle İstanbul 5. Ağır Ceza, Salihli Ağır Ceza ve Konya Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanmamıza rağmen, konferanslarımıza devam etme bilinci ve zevkini ihsan etti. Anadolu illeri ve ilçelerinde yıllarca süren dinimizi tebliğ gezilerimiz, 35 yıl sonra yolumuzu yeniden Sivas’a düşürdü. Ensar Vakfı Sivas Şubesi’nin organizesiyle ikinci konferansımızı vermek müyesser oldu.
İlk Sivas Konferansı
İlk konferansımızı, Sivas Din Görevlileri Derneği’nin davetlisi olarak verdik. Dernek başkanı genç bir imam hatipti. Bu konferansa, kız kardeşim Aynur ve kızım Emine ile birlikte özel arabamızla gittik.
Ben şahsen kendi konferansımızla ilgi olarak; nerede, hangi konuda ve nasıl bir topluluğa konuştuğumu hatırlamıyorum. Bildiklerim, kızımın kendisiyle ilgili olarak dile getirdikleridir.
Kızıma Konuşma Yaptırdım
Kızım henüz 15 yaşlarındaydı. Genç yaşlarda dâva sorumluluğunu üstlensin diye, Süleymaniye Tuba Kız Kur’an Kursu’nda öğrenci olan kızım Emine’yi, kadınlara konuşma yapması için götürmüştüm. İlgilendim, namaz konusunu kendisine iyice hazırlattım.
Konferansımın duyurusu yapılırken, kızım da konferansçı olarak ilan edilmişti. Sivaslı hanım kardeşlerimiz, İstanbul’dan bir vaize hanım gelmiş diyerek, çok büyük ilgi gösterdiler. Kızımın konuşması, merkezi tarihî bir camideydi. Camide mahşeri bir kalabalık oluşmuştu. İlk defa halkın huzuruna çıkacak olan kızım, kalbi güm güm atarak ve ayakları titreyerek kürsüye çıkmıştı. Kız kardeşim Aynur da kalabalığı görünce, ‘ bu kız nasıl konuşacak, ya heyecanla dili tutulursa ne olacak’ deyip nefes kesen bir heyecanla bekliyordu. Çok şükür kızımız kendisine yüklediğimiz görevi başarıyla ye rinde getirdi. Hem örnek oldu, hem de pek çok dua aldı.
Bu hatıratı yazmaya başladığımda Sivas Müftülüğü’ne başvuruda bulundum. Bu konferansımla ilgili olarak bilgi edinmeme yardımcı olmalarını istedim. Yürekten ilgi gösterildiyse de faydalı olamadılar.
Bu olaydan hareketle düşünüyorum, henüz görgü tanıklarından bazıları sağken, 40 yıl öncesi ile ilgili güvenilir bilgi edinilemiyorsa, tarihçilerin hele hele kişiler lehinde ve aleyhindeki anlatımlarını ihtiyatla karşılamak gerekir.
İkinci Sivas Konferansım
İç Anadolu ve Karadeniz kültürünü harmanlayan bir ilçemiz olan Şebinkarahisar’dan bir konferans daveti almıştım. Şebinkarahisar’a Sivas üzerinden gidip dönmemizin daha uygun olacağını öğrenince, Sivas Ensar Vakfı Şubesi Başkanı Cemal Karaca kardeşimizle görüştüm. Şimdilerde Sivas Vakıflar Bölge Müdürü olan Cemal Bey, sosyal aktiviteleri ile bilinen, gayretli bir kardeşimiz olduğu için kısa sürede bir konferans hazırladı.
8 Mayıs 2014 Perşembe günü, uçakla Sivas hava alanına indiğimizde, Cemal bey ve ekibi tarafından karşılandım. Din görevlisi Zühtü Tarhan ve İmam Hatip Okulu öğretmeni Tarık Şahin’le birlikte özel bir oto ile, yağmurlu bir havada Şebinkarahisar’a yöneldik. İlçeye konferans vaktinde ancak ulaşabildik. Verimli bir konferans oldu. Kadınların çoğunluğu oluşturduğu canlı bir dinleyici kitlesi vardı.
Konferanslar, konuşma yerleri, konuları ve izleyicileri ile birbirine benzer. Özel bazı olaylar, onları gönül müzenize kaldırır.
Bizi konferansa çağıran, kurumunu ve ismini hatırlayamadığım ilgili, konferans sonrasında İmam Hatip Okulu binasında yapılan çay sohbetine katıldı. Yetkili siyasî yöneticiler nezdinde aracı olmamızı istediği, bir takım talepleri sıraladı. Ama bizi şehirde bırakıp, kendisi gece köyüne gitti. Ertesi gün bizi yola koymakla görevlendirdiği kişiyi de yarım saat beklemek durumunda kaldık. Şimdi gel de bu gibi alakasız adamlara güvenip de adım at.
Paşa Camiinde Sivas’a Vaaz
Ertesi gün Cumaydı. Cuma namazına bir saat kala Sivas’a döndük. Benim açımdan çok da verimli geçecek bir gün başlamış oldu. Cemal Karaca kardeşim aracılığıyla Sivas İl Müftülüğü tarafından Cuma namazından önce vaaz etmem rica edildi.
Anadolu’muzun bazı illerinde olduğu gibi merkezi camilerde yapılan Cuma vaazları, bütün camilerde dinlenir. Sivas’ta da uygulama böyleydi. Merkezi olan Paşa Camii’nde vaaza çıktım. “Müslüman, ben ne alabilirim değil, ne verebilirim diyerek yaşaması gereken insandır” konulu yarım saat süreli bir vaaz verdim. Benim haz ve heyecanla verdiğim bu vaazın, olumlu etkileri hemen görülür oldu. Cuma namazından sonra yerel bir televizyondan özel bir program daveti aldım. Bir saat kadar da, o televizyonda konuştum.
Cuma namazından sonra Cemal bey ve Sivas Müftüsü Recep Şükrü Balkan hocamızla öğle yemeğini Mis lokantasında yedik. Meğer bu lokanta üst düzey yöneticilerin, iş ve kültür adamlarının uğrak yeriymiş. Bazı ileri gelen rical ile tanıştık.
Kahvelerimizi İl Müftülüğü’müzde içtik. Genç bir kardeşimiz olan Müftü Efendi, bizi, sayıları yüzü bulan kadın Kur’ân kursu hocalarının hazırladığı “Anneler Günü” programına davet etti. Müftülük konferans salonuna gittik. Sivas vaizleri ve bazı davetliler de oradaydı. İlk konuşmayı Müftü Efendi yaptı, ama yalnızca selamlama ile yetinip, programın ana konuşmasını yapmak üzere, bir emr-i vaki ile beni kürsüye davet etti.
Yaşlı ve bilinir bir hocaydık, ‘İslâm açısından anneler’ konusunda söyleyeceklerimiz de olabilirdi, ama insan bir anda toparlanamayabilir. Her halde Müftü Efendinin bize güveni vardı. Nedense televizyon programcıları da, bizi öğle sonrasında akşam programlarına çağırdıklarında “hocam sizin özel çalışma yapmanıza gerek yok” derler, güven izhar ederlerdi.
Tereddüt içinde kürsüye gelirken, birden annem aklıma geldi. Konuşmama, onun Allah’a verdiği söze dayalı hususi gayretleriyle nasıl hafız olduğumu anlatarak başladım. Bazı özel anılar yanı sıra hafızlığımın bereketiyle art arda sunabildiğim âyetler ve ilgili hadislerle örülü duygulu bir konuşma yaptım. Dinleyicilerin kızlarım ve torunlarım konumunda olan hoca hanımlar olması, beni zaten heyecanlandırmış, gönül tellerimi mızraplamıştı. Ayakta yaptığım konuşmam, hatırladığım kadarıyla 45 dakika sürmüştü.
Önce vaaz, sonra Anneler Günü programı konuşması, yetmişe dayanmış olan beni ve de sesimi biraz yormuştu. Cemal Karaca kardeşimin evinde istirahat edip, akşam yemeğini yedik. Sonra da, konferansın verileceği salonun yakınındaki bir camide yatsı namazını cemaatle kıldık ve konferans salonuna gittik.
Konferans Fidan Yazıcıoğlu Kültür Merkezi’ndeydi. Konferansa beklediğimiz ölçüde rağbet olmuştu. Gençler ağırlıktaydı.
“Hz.Muhammed’in ve Tebliğ Ettiği Kur’ân’ın Evrenselliği” konulu konuşmama ayakta başladım. Bir buçuk saatlik konuşmamı, sahne müsait olduğu için, tıpkı Kırşehir ve Kütahya konuşmalarımda olduğu gibi sahnede gezinerek yaptım.
Konferansa olduğu gibi konuşma sonrasında yapılan kitap imza törenine de büyük bir ilgi gösterildi. Kitaplarımı, Ensar Neşriyat dağıttığı için konferans vesilesiyle getirilmişti. Bir taraftan satın alınan kitapları imzalarken, diğer taraftan yöneltilen sorulara da cevap verdik. Böylece kitaplarımız yanı sıra, inşallah ahiretimiz için yatırım olacak bir amele daha imza atmış olduk.
(Devam edecek)
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…