Furkan Günü Bedir’de, müslümanlar zafer elde etmiş akabinde müşriklerin safında son Nebi’ye kılıç çeken esirler için takas görüşmeleri başlamıştı. Müşrikler, Efendimiz aleyhisselamdan Bedir’de ki esirlerinin serbest bırakılmasını talep ediyorlardı.
Efendimiz aleyisselam, heyet te olan Cübeyr Bin Mut’im-i gördüğünde ona şöyle söyledi:
”Eğer baban Mut‘im yaşasaydı ve bu esirler hakkında benimle konuşacak olsaydı onların tamamını serbest bırakırdım!” (*)
Peki kim di bu Mut’im?
Efendimizin sözünü yere düşürmeyeceği ve kendisinde hatırı çok büyük olan, o itibarlı zat, Mut’im bin Adî kim di?
(…)
Kuva-i Milliye saflarında düşmanla cenk etmiş ve bugün toprak altında yatan nice rütbeli rütbesiz, isimli isimsiz aziz vatan evlatlarına; üzerinden bir asır geçtiği halde halen her fırsatta saldıran, onları işbirlikçi olmaktan tutunda vatana ihanetle itham eden bir zümre var.
Bu güruh, Kuva-i Milliye’nin necip evlatlarını; alimlerinden şeyhlerine, şeyhulislamlarından sıradan kişisine kadar memleket savunmasında kılıç kuşanmış, küffara kurşun sıkmış nicelerine, halen hakaret etmekten büyük bir keyif alıyorlar.
Bu malum zevât, Anadolu direnişinin milli kahramanlarını ”İngiliz muhibbi, Amerikan mandacısı” olmakta dahil, her türlü iftirayı atarak itibarsızlaştırmaya durmaksızın bugün dahi devam ediyorlar.
Asrımızın Furkan Günü 7 Ekim Aksa Tufanı’ndan sonra Gazze Direnişi, komuta kademesi ve Kassamiler hakkında ortaya atılan iddiaları bu perspektiften okumak meseleyi ıskalattırmayacaktır sanırım.
Özellikle Hamas ve lider kadrosundan bazı isimler hakkında son günlerde ortaya atılan fikir, tez ve analizleri (tezviratları) görünce de zaten şaşırmamak lazım.
Zaten bunlar bekleniyordu!
Ama itiraf edeyim ki bir şeye çok şaşırdım!
Beni şaşırtan; sadece ümmetin değil, insanlığın yüzakı olan Hamas’ı ve lider kadrosunu itibarsızlaştırma operasyonunda yine aynı malum cenahın vazifelendirileceği konusunda ki fikrimde yanıldığımı görmekti.
Ben, bir asır önceki Kuva-i Milliyemizin fedailerine bugün halen dil uzatanlardan bir ekip seçilir ve o ekibin; çağımızın Kuva-i Milliyesi Hamas’ı algı operasyonlarıyla hedef alırlar diye düşünüyordum. Öyle ya halen o cenahta var olan ‘’Hamas bir terör örgütüdür! Kassam Tugayları terörist bir organizasyondur’’ şeklinde ki kalıplaşmış söylemlere yakışan da bu olur zannındaydım ama öyle olmadı!
Küresel emperyal sömürgeciler; bu algıyı yönetmek ve üstü açılmamış, güneş görmemiş iftiraları Hamas’a atmak için ‘’içeriden’’ birilerini sözcü tayin edince doğrusunu söylemek gerekirse kontrpiye’ye düştüm.
Bu konuda hassas olan siz kardeşlerim gibi ben de ”Vay be” dedim, ”kimler kimlerle berabermiş!”
Aklıma İsrail eski başbakanlarından Ehud Olmert’in; ‘’Türkiye’de ki Siyonist lobi, İsrail’dekinden çok daha güçlüdür!’’ sözü gelince de taşlar yerine oturdu.
Ne de olsa söz konusu dini, milli ve stratejik meseleler olduğunda nice ”bizden” gözükenlerin aslında Nato mücahidi, Kraliçe’nin fedaisi, Gulat-ı Şia’nin bendesi olduğu da bir hakikatti. Bu tiplerde tam da böyle kırılma anlarında zuhur ediyor ve üzerlerindeki kisve ve makyaj akıyordu.
Çok şükür! Söz konusu Kudüs Davası olduğunda hainlerle sadıkların turnusol kağıdı gibi netleşmesi, Allah’ın biz feraset ve basiretini kaybetmişlere bir lütfu oluyordu.
Şehid İsmail Heniyye’nin cenaze merasimi için gittiğimiz Doha’da, direnişin lider kadrosuna sorduğum kritik sorulardan bir tanesi de buydu.
Onları da en çok yaralayan şeyin bu olduğunu özellikle belirtmek isterim.
Direnişin tertemiz cihadını ve sadık fedailerini dillerine dolayanlara karşı tarifsiz bir kederle kırgınlık duyduklarını biliyorum.
Tevbe etmezlerse dillerini buladıkları şehidlerin ve şehid adaylarının kanları üzerinden kendilerini nasıl zehirleyeceklerinin uyarısını da bu vesile ile bu zevata yapmak isterim. Ne kadar önemserler bilemem! Ama vallahi tepetaklak olursunuz!
Mahallede nicelerinin susarak, kimilerinin de dillerini kana bulayarak öldürdüğü kardeşlerimizin şeref ve itibarını bari darağaçlarına çekmeyin!
Bu mukaddes davanın abideleşen cengaverlerini mensubu olduğunuz kliklerin çıkarları uğruna dilinize, kaleminize dolamaya devam ederseniz, bu sarmaşık sizi öyle sarar ki farkına dahi varamazsınız!
Oturduğunuz yerden ahkam kesip, şehid şehid büyüyen 107 yıllık işgale ve vahşete, yokluklar içinde (hatası-kusuruyla) direnen bir hareketin bugünkü evlatlarına;
”7 Ekim Aksa Tufanı’nın Hamas’a rağmen Hamas içinde bir kliğin işi olduğundan Hamas’ın içindeki İran’a bağlı bir ekibin 7 Ekim’i planladığına, siyasi kolun bu operasyondan haberi olmadığından Gazze İmamı Sinvar’ın bunu tek başına kurguladığına, Hamas içerisinde mutabakat olmadığından Direnişin Sünni ve Şii iki ekole bölündüğüne, Şii damarın Hamas’ın yönetimini ele geçirdiğinden Heniyye’nin iç mücadelelerin sonucu olarak direnişin bir kolu tarafından tasfiye edildiğine… İran’ın bilfiil artık Hamas’ı dizayn eden güç olduğundan Sinvar ve Heniyye’nin İran ekolünden olup Meşal’in Sünni blokta durduğuna, Türkiye ve Katar ekseninin gücünü kaybeden taraf olduğundan Şii İran’ın belirleyici en aktif güç olduğuna…” vb. iftiraları sıralayıp, bir çok kafa karıştırıcı batılâne tasavvurlarla saf zihinleri idlâl etmektende çekinmiyorsunuz!
Bu noktadan yola çıkarak İran’a yakın bazı kalem erbabının ”iyi niyetle”; ”yaşanan katliamlara dur diyecek, mazlumları himayesine alacak, 10 aydır akan kanı, yaşanan vahşeti durudurabilecek bir İran’ın varlığından söylem bazında bile olsa neden rahatsız olunuyor? Bunun kime ne zararı olur? Akan kanı eğer durduracak olan İran’sa ve Hamas’a sahip çıkmayıp İran’ın kucağına itmişlerse Hamas’ı bu kadar yalnız bırakanların hiç mi suçu yok?” şeklindeki ”samimi” itirazlarına ise durduğum (geldiğim) nokta açısından derim ki;
Ne Şii İran, Ne Sünni Katar, Ne Vehhabi Suud ve ne de diğerleri…
10 aydır binlerce şehid, kafası kopmuş bebekler, paramparça cesetler
Enkazlar altında moloz yığınları kaldırılamadığı için çürümüş ve kokmuş naaşlar
Ümmetin şeref, izzet ve varlığının mumla aranıyor olması
Katliamlar, katliamlar!
10 ay sonra bugün, kendini İslam’a nispet eden Müslümanlardan kim varsa? Sünni, Vehhabi ya da Şii bir irade arıyorum.
Çaresiz ve terkedilmiş mazlumların akan kanını durduracak, yaralarını saracak, şereflerini koruyacak, zalime dur diyebilecek, kan bağı, can bağı, din bağı ya da herhangi bir saikle mazlumun gözlerinin içini güldürecek ve bize; ayaklar altına alınan şerefimizi geri alma imkanına vesile olabilecek!
Varsa
Şii bir irade arıyorum!
Vallahi ayaklarının tozu olurum!
Mazlumlara kol kanat gerecek ve akan kanı durduracak mı?
O irade Sünni mi?
Vallahi ayaklarının turabı olurum!
Vehhabi mi?
Yok mu?
Ne Şii, Vehhabi ve ne de Sünni bir irade ve merhamet sahibi birileri yok mu?
Ehl-i Kitap‘tan bir irade ve hâmi arıyorum!
Gazze’lileri himayesine alacak ve yaralarını saracak!
Çağın Hristiyan Necaşi’sini arıyorum!
Vallahi ayağının tozu olurum!
Yok mu bir Şii, Vehhabi, Sünni ya da ehl-i kitaptan bir Necaşi?
Bir müşrik arıyorum!
Gazze’li mazlumu himaye edecek!
Can emniyetini temin edecek!
Akan kanı durduracak
”Gazzeliler ne kanımdan, ne canımdan ve ne de dinimden değil ama YETER ARTIK! DAYANAMIYORUM!” diyecek!
Çağın MÜŞRİK Mut’im bin Adî’sini arıyorum!
Vallahi ayağının turabı olurum!
(…)
.
.. Müşrikler, Efendimizden Bedir’de ki esirlerinin serbest bırakılmasını talep ediyorlardı.
Efendimiz heyet te olan Cübeyr Bin Mut’im-i gördüğünde ona şöyle söyledi: ”Eğer baban Mut‘im yaşasaydı ve bu esirler hakkında benimle konuşacak olsaydı onların tamamını serbest bırakırdım!”
Peki kim di bu Mut’im?
Efendimizin sözünü yere düşürmeyeceği ve kendisinde hatırı çok büyük olan o itibarlı zat, Mut’im b. Adî kim di:
Kureyş’in Benî Nevfel koluna mensuptur.
Soyu Abdümenâf’ta Hz. Peygamber’in soyu ile birleştiği için Efendimiz aleyhisselamın amcasının oğullarındandır.
Abdülmuttalib’le birlikte, Kâbe’yi yıkma kararından vazgeçmesi için Ebrehe’nin yanına giden heyette yer almıştır.
Mekkeliler’in ve hac günlerinde Kâbe’yi ziyaret için gelen hacıların su ihtiyaçlarını karşılayan Kabe’nin Sâki’si idi.
Dârünnedve’de Resûl-i Ekrem’i öldürme kararı alınan toplantıya katılanlardan biri de oydu!
Müşriklerin baskı, saldırı, aşağılamaları, işkenceleri ve katliamlarının zirveye çıktığı günlerde Taif’e giden ve orada da taşlanan, kan revan içinde kalan Efendimiz aleyhisselam Mekke’ye dönmek zorunda kaldığında şehre alınmayınca;
”KİMSE MUHAMMED’E DOKUNAMAZ!
HER NE KADAR BENİM DÜŞMANIMSADA O, benim kanımdandır!
O ARTIK BENİM HİMAYEMDEDİR. O’NA DOKUNAN BANA DOKUNMUŞTUR!” diyerek Mekke’ye meydan okuyan
Benî Nevfel’in Mut’im kabilesinin Müşrik Lideridir…
Bedir Gazvesi’nden önce müşrik olarak ölmüştür!
Tarihe MUHAMMED MUSTAFA’YI HİMAYE EDEN MÜŞRİK OLARAK GEÇMİŞTİR!
İşte ben; müşrikte olsa çağın MUT’İM BİN ADÎ’sini arıyorum…
”neyse ki yarın var… umutların en sevdiği gün!”
BÜLENT DENİZ
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-