Türk toplumu tarih sahnesinin her birinde büyük ya da küçük paylara sahip olan çok büyük bir topluluk. Tarih ile birlikte büyüyen, gelişen ve yer değiştiren bu toplum arkasında pek çok iz bıraktı. Gerek yapısal, gerek sanatsal çok ize sahip bu toplumun musiki geçmişi toplumun kendisi kadar eski.
Günümüzde ”Türk Müziği” dendiği zaman insanın aklına alaturka ezgiler, arabesk tarzı gibi belli kalıplar geliyor. Aslında Türk müziği enstrümantal, yapısal ve makamsal müzik dünyasında kendine has bir yere sahiptir. Türk müziği Batı müziğinden farklı olarak edebiyat ile iç içe büyür. Türk müziğini gelişimi kolay bir anlatım açısından beş başlık altında inceleyelim.
Türk müziği bu dönemde bir sözlü gelenek olarak hayatını sürdürmüştür. Türk toplulukları Orta Asya’da göçebe şekilde hayatlarını sürdürdü. Müzik ile olan ilişkilerine yazılı olarak ilk defa Maurice Courant‘ın Çin belgelerine yaptığı çevirilerde rastlanmıştır. Türkler de her toplum gibi acılarını, sevinçlerini, yaşam tarzlarını, gelenek göreneklerini müzik ile yansıtıyordu. Dönemin en önemli müzik aletleri bağlama, kaba zurna, kopuzit, eğri, burgu, şıdırgu, battal, dilli düdük, kaval, dümbek, mıskal, salamani, çığırtma, düdük, sara, sergine, sürme, caaba (Türk kopuzu) ve zildi.
Dönemin Türkleri dinleri olan Şamanizm gereği müzik ile sürekli iç içeydi. Yuğ törenlerinde (ölülerin arkasından yapılan tören), toylarda ve şölenlerinde müziği bir araç olarak kullanıyorlardı. Türk toplumu, müziği Tanrılar ile bağlanma ve günahlardan arınma aracı olarak kullanıyorlardı. Ayrıca müziği ortak paydada toplama aracı olarak gördüğünden milli bilinç oluşturma aracı olarak da kullanmışlardı. Dini törenler dışında eğlence konusunda da müzik önemli bir yer taşıyordu. Kazanılan savaşlardan sonra savaş hakkında kopuz eşliğinde destansı bir anlatım yapılırdı. Aynı zamanda zafer üstüne kımız içilirdi. Kısaca dönemin Türk müziğinin mistik, sade ve doğaçlama olduğunu söyleyebiliriz.
Türkler 10. yüzyıldan sonra İslamiyet’i kabul etmişlerdi. Bununla birlikte müzik hakkında olan ilk yazılı kaynaklarda ortaya çıkmaya başlamıştı. İbn-i Sina, Mevlana Celalettin Rumi ve Safiyüddin Urmevi’nin makam ve musiki üzerine yazdığı yazılar ile ilk yazılı kaynaklarımızı elde ettik. Safiyyüddin Urmevî’in Şerefiye adlı eserinde Klasik Türk Müziği’nin esasları ve sistemi anlatılırken sema ayinleri ve Sultan Veled‘in müzik üstüne yaptığı çalışmalar ile Türk müziği hızlı bir yükselişe geçmiştir.
Osmanlı Devleti ile birlikte Türk Müziği toplu şekilde icra edilmeye başlanır. Devletin desteği ile din ve din dışı olmak üzere müzik eğitimi veren kurumlar açılmıştır. Bu kurumlar; Mehterhâne, Mevlevihâne, Özel Meşkhâneler ve Saray Müziği eğitimi veren ve sanatçının müziğini icra etmesi için oluşturulan önemli mekânlardı. Dönemin en önemli sanatçıları tekke ve dergâhlarda yetişmişti. Bu sanatçılar, sıradan bir eğitim dışında yoğun bir maneviyat ve tasavvuf eğitimine tabi tutuluyorlardı. Dolayısıyla verdikleri eserlerde bu tasavvuf ve maneviyatı sonuna kadar hissettiriyordu.
Osmanlı döneminde dini konular hakkında yapılan müzik önemli bir yere sahipti. Kur’an’ın Hz. Muhammed Efendimizin huzurunda ahenkli seslerle okunması ve Peygamberin de güzel sesi takdir etmesi, İslam’da musiki ahengine bir hassasiyet gösterilmesine sebep olmuştu. Itri’nin bestelemiş olduğu Segâh Makamındaki Tekbir’i dönemin ve günümüzde de hâlâ en güzel örneklerden biridir.
15. yüzyılın başından Yavuz Sultan Selim’in tahta çıktığı 1512’ye değin; anlatıla geldiği şekilde, Türk Musikisinin ses perdeleri ve makamları üzerinde birtakım değişiklikler yapılmıştı. Bu değişikler ile birlikte İslamiyet etkisi altında oluşan Türk müziği dönemi kapanmadan başka bir dönem başladı. Ve Türk müziği ilk kez kollara ayrıldı. Bunun arkasından pek çok halk ozanı da din dışı konularda eser vermeye başladı. Karacaoğlan, Köroğlu, Erzurumlu Emrah gibi isimlerle halk ozanlığı geleneği ortaya çıktı. Saz eşliğinde şiirler söylemeye başlayan insanlar gitgide arttı ve aşıklık geleneği ortaya çıktı. Bu gelenek günümüzde hala sürmekte olan bir gelenektir.
4. Romantizm Dönemi
5. Çağdaşlaşma Dönemi
Cumhuriyet’in ilanından sonra her konuda olduğu gibi müzik konusunda da ciddi bir çağdaşlaşma hareketine gidilmişti. Pek çok yeni koro ile birlikte toplum müziğe daha doğrusu sanatın her dalına ciddi bir ilgi duymaya başlamıştı. Avrupa’dan gelen enstrümanların Türk müziği ile olan mükemmel kimyası toplum tarafından çok sevildi. Bu dönemde önce çıkan sözlü müzik pek çok şiirin bestelenmesine sebep olmuştu. Bu dönem ile devam eden halk ozanlığı ve tasavvuf geleneği bu çağdaşlaşma hareketi içerisinde minik reformlara maruz kalarak günümüz müziğine uyum sağlamıştı. Dönem içerisinde gelişen arabesk ve Türk Sanat Müziği ise dönemde en çok yer kaplayan türlerdi.
Özetlemek gerekirse 1000 senedir yaşayan Türk müziği dönemlere ayrılsa dahi hâlâ var olan tüm miraslarına sahip çıkıyor ve çıkmaya da devam edecektir. Günümüzde evrenselleşen bir müzik kültürü olsa da kendi müzik kültürümüzün de gelişimini sürdürmeye devam etmesi çok büyük bir önem teşkil ediyor.
MİRATHABER.COM – YOUTUBE
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
View Comments
Bence iyi ve güzel çünkü ben bunun sayesinde müzik proje ödevimden 100 aldım tavsiye ederim tabi eksiksiz yazmanız lazım o ayrı bi konu