İnsan, canlılar içinde, bireysel açıdan tamamen fıtratına uyduğunda fiziksel açıdan yapıcı ve devrimci bir karakterde metafizik bir kimlik taşırken sadece cemiyet içinde tabiata uyduğunda metafizikten uzaklaşabilen ve tabiatın çoklu güçlerine teslimiyet gösteren bir varlığa dönüşebilen biridir. Bu çağda gittikçe çoklu kudretlere boyun eğen cemiyetler içinde evrilen insanlık, endüstri 2.0 ve endüstri 3.0 ile birlikte son yirmi yıl içinde tahrif ve tebdil olurken yeni başlayan Endüstri 4.0 ile son yıllar içinde fıtraten büyük dejenere olacağı muhakkaktır. Bu yeni dönemde bu bozulmalar süreç olmaktan çıkarak evrimci devrimlere doğru gidecektir. Bu yeni dönemin Din Bilimleri açısından düşünüldüğünde artık her şeyin klasik dinler tarafından “kıyamet zamanları” veya “son günler” veyahut “fitne zamanları” diye kehanetle haber vermiş olduğu maddi açıdan birçok yeniliğe ulaşması çok daha hızlı ve kolay olacağı gelişmeler yaşanırken manevi açıdan ise insan, kendi doğasında yeni modifikasyonlar peşinde olacağı bellidir. Gelecek o kadar açık görülmektedir ki yeniçağda ortaya çıkan fütüristlere artık ihtiyaç bile kalmamıştır. Bu açık bir dille şu demektir; insan aslında bir yönüyle zihnen, fikren, bedenen ahirete veya başka bir dünyaya uygun hale getirilip bir anlamda bu dünyadayken öteki alemin olağanüstlüklerin dehşetine karşı “beşeri kanıksama” ile alışkanlık kazanmaktadır.
Öncelikle dindar insan, dünya- ahiret veya bu dünya krallığı-altın çağ idaresi diyalektiğindeki ayarı bu dünya lehine bozacağı öngörülebilir. Bu açıdan manevi yaşamın hayaliyle yaşayan dindarlar yerine ömrü uzatılmış, sentetik yaşamlar ve kendi bünyesine uygun geliştirilen yeni organlar peşindeki genetiğine makine eklemlenmiş “android dindarlar” veya “insanımsı dindarlar” veya transhuman çağın “insansız insanı” ortaya çıkabilecektir. Bu doğrultuda kişiye özel ilaçların, çok bili üretici bedene özel doktorların makine dönüşümlü bedenlerin ortaya çıkması muhtemeldir. Duyulara ve duygusallığa müdahale edilebilen bir ortamda insanımsı dindarın bir kutsal dini fenomen karşısındaki dini tecrübesi de bu noktada sorgulanabilecek, Yüce Varlığa bağımlı kalma duygusu olarak özetlenen din tanımındaki “istemsiz dini duygular veya Rudolf Otto’cu anlamda Kutsal ile tecrübe yaşayan veya mukaddes fenomenlerle karşılaşmaya alışan insanın kontrol edilemez, coşkulu dini tecrübeler artık anlamını yitirebilecek, aksine istenilen ve arzu edilebilen dolayısıyla dünyevileşip sekülerleşen kutsallık tecrübeleri ile “kutsallaşan insana” dönüşümler yaşanacaktır.
Kutsallıktaki bu ani değişimler hatta tahriflerin neticesinde geleneklerdeki birinci derecedeki kutsallıkların yeniden dizayn edildiği yeni bir dünyada, uyku, yeme –içme alışkanlıkları, komşuluk ve arkadaşlık ilişkileri, hatta saç veya beden kıllarının kontrolü, istenen cins ve türde varlık inşası veyahut insanın anlaşılması zor duygularını artık sezebilme gibi en karmaşık olandan en basit olana kadar büyük devrimci değişikler yaşanabilecektir. Bunun sonucu dinlerin en somut, en tarihsel ve en gerçekçi hayati karşılığı olan geleneksel dini yaşam, Rabbani uygulamalar (Yahudilik) havarisel örneklik (Roma Katolik Hıristiyanlık) veya Peygamber uygulamaları/sünnet (İslam) dediğimiz en dinamik dini pratikleri eskiyebilecek veya değersizleşebilecek hatta zaman içinde anlamını yitirebilecektir. Bu açıdan bakıldığında din ile gelenek ayırımı yapamayan aksine birbirlerini denk veya eşdeğerde gören din anlayışlarının tamamen ortadan kalması ve bu ikisini ayırt edebilen İslam gibi dinlerin ayakta kalabileceğini kestirmek gayet olağandır.
Geleceğin akademisyenin özgün metodolojilerinin çoğaldığı ama disiplinin tekilleştiği yeni bir din bilimi anlayışında insana bağlı değişen mekan kavramındaki devrimci anlayışlar da dikkatimizden kaçmaz. Söz gelişi dinin kutsal mekan algılarını külliyen değiştiren bakış açıları ile tüm dünyanın birbirine aşırı bağımlı “küresel bir şehre dönüşmesi, klasik yer-gök ayırımı, yerüstü-yeraltı ters yüzleri, kara –deniz- hava olgularının anlam yitirmesi ile özellikle mekana bağımlı dini geleneklerin söz gelişi Arz-ı Mev’ud merkezli Yahudiliğin, Kudüs ile cennetin krallığını veya Göksel Kudüs kavramlarını birbirine denk gören Evanjelist Hıristiyanlığın krizlere girmesi muhtemeldir. Hatta insanın aşırı ben merkezli maneviyat anlayışıyla şekillenecek “kalbe gömülü din” anlayışının revaç bulacağı bu dönemde dindarların kendi varlığına bile yabancı kalacağı, kendi kendini inşa edebilecek evlerde, dikey büyüyen bireysel reçberlikler içinde insanlararası ilişkilerde insanı sanallaştıran inanç sistemlerinin ortaya çıkabileceğini düşünmek çok zor değildir.
Postmodern çağın teo-paradigmatik hakikatleri, Tanrı’yı Aşkın Gerçekliğe dönüştüren, yeni dindar bireyin tarih sektirici zihinsel yapısı, seküler dönemdeki dijital otonomisi, çoğulcu bir toplumda özne merkezci butik toplumlar inşası ve çoklu kültürel ortamlara özel kutsallıklar yaratımı gibi yeni alanların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu teolojik hakikatler, “kültürel eleştirel bir bakışla her sapkın hareketi “ortodokslaştıran bir teoloji” oluşturma çabasındadır. Postmodern dindar aklı, bu oluşum sırasında, kendine en yakın ve içinden doğduğu düz hatta bağlı ilerleyici teolojileri şiddetle eleştirmekte veya ondan parçalar koparıp güncellemek istemekte hatta kutsal metinlere ve kişisel Tanrı anlayışlarını İnsan-Tanrı özdeşliğine vardıracak kadar teolojiyi öznel rasyonelliğe dayandıracak teoloji tipolojileri geliştirmek isteyebilecektir.
Dinin anlaşılmasında, yaşanmasında ve aktarılmasında rahip gibi aracı insanlara veya ruhbanlık gibi dini kurumlara ihtiyaç duyan inanç sistemlerinin artık yerine daha hızlı ve anlık bilgi ile donatılmış, sanal konuşan varlıklara dönüşen posthuman aygıtlar kullanabilen, her makro şeyin mikro hatta nano hale getirildiği araçları devreye sokann, artırılmış gerçekliklerle robotik hareketlerle eylem yapabilen “ruhbanla özdeş dindarlıkların” zamanına doğru gitmekteyiz.
Yeni dönemde dindar 4.0 kavram cinsiyetten arındırılmış, klasik dini geleneklerden soyutlanmış küresel sermayelerin arzuladığı agnostik inançlara uygundur. Günümüz sosyo-ekonomik düzeni, ana gövdeli mezheplerden, bireyi cemaate bağlayan yeni dini hareketlerden de kopacak yeni bir duruma işaret ederek aslında Din Bilimi açısından bütün dini geleneklerin en hazırlıksız yakalanacağı kısmı izhar etmektedir. Bu yüzden “görünene” önem veren inançlar veya geçmişin bilgeliğine dayanan veya niyete ve bilinçaltındaki samimiyete vurgu yapan inanç sistemleri, artık zihinsel eğlence ve oyun diline hatta zihinlerle konuşma, rüya ve hayallerle artırılmış gerçekliği öne çıkarabilmeye ve istenildiğinde çok iyi bir insan istediğinde ise tam tersi çok kötü bir insana dönüşebilen çok yüzlü ve çok gönüllü “çağcıl dindarlara” hazırlıklı olmalıdır.
Neticede geleceğin din bilimi, transhumanist dindarların dini ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde donanmalı ve gerektiğinde yapıcı ve doğruya yöneltici bir şekilde din tanımlamalarını yeniden yapabilmeli, dini fenomenlerin yeniden anlaşılıp değerli hale gelmesine katkı sağlayabilen bir anlayışta olmalıdır. İnsan, en başta da söylediğimiz gibi Bütün dinlerin de hemen hemen öğrettiği gibi, yeni kelimesinin bile eskitilip tüketildiği ve dijital hale dönüştüğü bir zaman anlayışı vasıtasıyla aslında bu alemden tamamen farklı, başka ve ötelerde olan bir dünyaya ve o dünyanın yaşam aygıtlarına doğru acımasız ve sert bir şekilde yol almaktadır.
Prof. Dr. Mustafa ALICI