Son günlerde gençlerle ilgili intihar vakaları duyuyoruz. Dindar ailelerin çocuklarının da aynı akıbete duçar olduğu görülmektedir. Bir grupta bu mesele tartışılıyor. Konuyu ehemmiyet vererek gündeme almakta yarar var. ‘Ateş düştüğü yeri yakar’ derler. Yarın o ateş bizi yakmasın… Bu yüzden meseleyi eleştirel ele almakta yarar var.
Gençlerde hayata karşı tavır alışlarda ciddi bir belirsizlik ve kayıtsızlık var. İsteklerine ulaşma şartlarına haiz olmadıklarında ise bu belirsizlik güçlendikçe hayata karşı isteksizlikleri de artmaktadır. Özellikle sosyal hayatını daha çok oyun sitelerinde geçiren ve uyuşturucuya matuf küçük büyük bulaşması söz konusu ise bu onu daha fazla kötümser kılarak yaşamın anlamsızlığına yönelik tetikleyici bir düşünmeyi öne çıkartıyor.
Meselenin birden fazla veçhesi söz konusu edilebilir. Müslüman bir ülkede Müslümanlığı iyi temsil liyakatinin varlığının zaafı bunlardan biri olarak betimlenebilir. Modernleşme tutkusunun, dindarlığa baskın gelerek o kültürün kodlarının ürettiği yaşama yönelik sevincin kaybolması, beklentilerin farklılaşması ve beklenti ile gerçeklik arasındaki sıkışıklığın varlığıdır. Önemli nedenlerden biride, aile ve toplumsal yapıdaki yabancılaşma, gençlerin beklentileri ile aile ve toplumun beklentileri arasındaki derin uçurumdur. İki ayrı dünyaların insanı olarak görülmektedirler. Bazen istem dışı da olsa aile içi tartışmaya, anne ve kız arasında veya baba ile oğul arasındaki tartışmaya tanıklık etmek durumunda kalıyoruz. Orada nasıl bir yabancılaşmanın olduğunu gözlemleme imkânı doğuyor. Bu noktada çokça vurgulanan özgürlük ve bu özgürlüğün kayıtsız ve şartsız dokunulmaz olduğuna olan inancıdır gencin… Bu bakış birçok sorunu beraberinde getirmektedir.
Kültürün farklılaşması, eğlence kültürünün değişmesi, vakit geçirme zeminlerinin ayrışması, genç ve yetişkin arasındaki bağı gittikçe uzaklaştırmakta ve yabancılaştırmaktadır. Tabii ki siyasal, iktisadi ve sosyolojik değişimin mihverinin belirlenememesi, anlaşılamaması ve yeterli düzeyde tepkinin doğru bir şekilde oluşturulamaması da tetikleyici unsurlar olarak öne çıkmaktadır. Hatta Müslüman kurumların, içinde var oldukları ilişkiler ağının kendisi de genci kendisinden uzaklaştırmaktadır. Kısmi olarak bunun böyle olduğunu görerek bir çözüm arayışı içinde olmanın faydası vardır. İktidarda olanların Müslüman kimliği ve ortaya konan toplumsal zemin ve politikaların karakteristik yapısı, iktidara yöneltişmiş eleştiriyi dindara yöneltilmiş eleştiriye dönüştüren bakış da sorunun bir parçası olarak öne çıkmaktadır.
Meseleyi ele alırken olabildiğince nesnel davranmayı öne çıkarmak sorunun çözümüne yapacağı katkı önemli olacaktır. Düşünürken de ideolojik angajmanlar yerine gerçeğin neliği meselesini öncelemek önemli ve kaçınılmaz olmalıdır.
Ayrıca modernleşme süreci, ülkemizde meydana gelen geç modernleşme süreci ve sorunları üzerine daha derinlikli bakışlar öne çıkarılmalı ve buna yönelik çalışmalar behemehâl yapılmalıdır. Modernleşmeyi masum gösteren ve dindarı kötüleyen her yaklaşım meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirirken, intihar vakalarını artırmaktan öte bir şeye yaramayacaktır. Modernleşmenin özellikle edebiyat alanından gençlere aktarılan varoluşçuluğun nihilist yaklaşımını göz ardı etmemekte yarar var.
Eğri ile doğru arasındaki farkı gözetmeli ve bu bakışı gençlerle de paylaşılmalı ki neyin eğri ve neyin doğru olduğu bilinsin, eğri yüzünden doğruyu terk etmesinler.
Bu noktada meseleye suhuletle ve vukufiyetle yaklaşmakta fayda var.
Birincisi, meseleyi ele alırken o çocukların içinde var oldukları kültüre aşina olmakta yarar var. Çocuğu bozan şey ailenin durumu, konumu veya gayri ahlaki zemini değil, bilakis, içinde var olduğu kültürün kodlarıdır. Çünkü düşünce biçimini ve zihninin şekillenmesini bu kültür belirlemektedir. Bu da daha çok sosyal medya ve eğlence mekân ve biçimlerinde saklı… Post modern kültür bu çözülmeyi kolaylaştıran bir şeydir. Ayrıca sürekli Müslümanları genelleyerek eleştiri yapmakta aynı sonucu doğurmaktadır.
İkincisi, modernleşme meselesini hem kültür ve hem de düşünce düzeyinde doğru bir analize tabi kılmalıyız ve oluşturduğu tahribatı da doğru ortaya koymalıyız. Alınan seküler eğitim üzerinden modernleşmeye yönelik teşvik edici ve batıyı, batılı yaşamı övücü değerlendirmeler, farkında olmadan oradaki birçok hastalığında buraya taşınmasına zemin oluşturmaktadır.
Üçüncüsü ise, Müslüman olmanın özgüvenine sahip olmanın neye taalluk ettiği konusunda bir açık fikre ve örnekliğe sahip olmada acele etmeliyiz. Sürekli özür dileyici bir tutum, çözülmeyi kolaylaştırıyor. Bu özgüven ise bilgi ve eylemin bütünlüğü üzerine kuruludur. Yani Müslüman insan, dini ile ilişkisini bilgiye ve ahlaki olana göre biçimlendirmelidir. Bu zaten ona gerekli olan özgüveni verecektir. Ayrıca kendi bilgi sistematiğini ve bilginin elde edildiği yöntemi de öğrenmelidir. Yani meseleye kendi epistemik sisteminden hareketle bakmayı öğrenmeli ve yaşamalıdır. Tarihe suçlayıcı bakış yerine anlamayı önceleyen bir bakış ile yönelmeli…
Dördüncüsü ise çocukları, doğru anlayacak onlara hitap ederken de onların anlayabileceği bir düzeyi dili dikkate almalıyız. Çocukların içinde eğitildikleri, beslendikleri, eğlendikleri kültürel kodları bilmeden onlarla doğru bir ilişki kuramayız. Bu yüzden batı düşüncesini sistematik bir şekilde öğrenen elit bir kesime ihtiyaç var. Aynı şekilde İslam düşüncesini de sistematik bir öğretime tabi kılmalı ve yaygınlaştırmalıyız. Zaaflarımız yanında güçlü yanlarımızı gündeme taşımalı ve onun üzerine özgüvenimizi besleyecek ahlaki yapımızı da güçlendirmeliyiz. Daha açıkçası, iyi ve doğru örnekleri gündemleştirmeli ve kötü örnekleri ise olumsuzlayarak dışarıda tutmayı becerebilmeliyiz.
Bu çocuklar bizim çocuklarımız, sorumluluğumuz bakidir. Yeniden onlarla doğru bir iletişimin imkânlarını aramalıyız. Bunu yaparken anlamayı öncelikli bir tutum olarak öne çıkarmalıyız. Çocukları kırmadan dökmeden onların içinde bulundukları durumu onların anlayacağı bir dil ile onlara göstermeliyiz. Yanlış yaptıklarını, yapabileceklerini öğretmeliyiz onlara. Ebeveyn ve büyükleri olarak da kendi yaptığımız ve yapabileceğimiz hataları da onlara söyleyebilecek bir özgüvene sahip olmalıyız. Yetişkin bir birey/fert gibi davranmayı öğrendiğimizde onlarla doğru bir iletişim ve ilişki ağı geliştirebiliriz. Rabbim sabır, metanet ve inayet versin…
Abdulaziz Tantik