Gençlerin günümüzdeki pozisyonu, ciddi kaygıları getirecek cinsten bir durum gösteriyor. Bunu, onların hayal alemi içindeymişçesine yaşamalarına bakarak söylüyorum. Belki, yetişkinler olarak çok gerçekçi ve idealist olarak olayları değerlendirdiğimiz söylenebilir. Fakat, gençlerin kültür ve sosyal dünyamızdan giderek uzaklaşması ve yabancı etkiler altına girmesi, böyle bir kaygıyı ortaya çıkarmaktadır.
Çünkü bu toplum, kendi çocuklarını kendi değerleriyle eğitmemekte ve yetiştirememektedir. En kötüsü de, yetişen gençlik kendi tarih, edebiyat, ahlak ve gelecek plan ve beklentilerinden farklı noktalara kaymış durumdadır. Bugün, bu gençliği yetiştirenler, artık aile ve eğitim kurumları değil, doğrudan doğruya internet bilgi ve oyunları ve eğlence merkezleridir.
Gençlerin kültürden koparılışı:
İnternetin uluslararası rolü , batının maddeci, eğlenceci ve çeşitli doktrinlerini genç nesillere empoze etmek ve onları düşünceleriyle değil, duygu ve zaaflarıyla yaşamalarını sağlamaktır. İnternetin bilgi ve araştırmaya yönelik yanı, insanlar için faydalı olurken; gençlerin ilgisi ise, oyun, eğlence ve aktüel alanlara yönelmiş durumdadır. Bunun da sebebi, onların; belirli bir hedef ve kültür yönünden zayıf yetiştirilmiş olmasıdır. Yani, doğrudan doğruya eğitim, gençlik ve kültür politikalarının yetersizliğidir. Böyle bir durumda, gençlerin gündemini internete hakim olan düşünce, yaşama kültürü ve kendini cazip kılma duyguları belirlemektedir.
Eğitim, bir toplumun kültür ve ahlak sistemini öğretmesi gerekirken; yıllardan beri batının değerleri ve politikası doğrultusunda bilgilendirme yaparak, gençlerin dünyalarını karmaşık, yabancı ve günübirlik yaşama felsefesine yöneltmektedir.. Son yıllarda, milli tarihi bilgi ve değerler verilmişse de; sosyal hayatı yönlendiren düşünce ve sistem, bu tür bilgileri geçersiz hale getirecek “yabancı bir dünya” sunmaktadır. Bu toplumu yıllardan beri şekillendiren İslam dini ve ahlakı, her türlü yayın, uygulama ve bilgi ile toplumdan silinmeye çalışılmaktadır.
Gençlere eğilme gereği:
Böyle bir durumda, gençlerin aileleri, öğretmenleri ve fikir adamları için ciddi bir görev ortaya çıkıyor. Gençleri, kendi ahlaki, fikri ve kültürel dünyalarına çekmek ve yabancı ruh, bilgi ve yaşayışın problemlerini onlara anlatacak bir duyarlılık ve kararlılık içinde olmak. Aksi halde, sadece kendimize, tarihimize ve toplumumuza yabancı insanlarla karşı karşıya kalmak durumunda olmayacağız, bizi; bulunduğumuz kimlik ve yaşayış tarzından uzaklaştırmaya çalışan çocuklarımızla yüzyüze geleceğiz!..
Bu yazıyı yazarken, herhangi bir edebiyat veya yorum yazmak gibi bir düşüncede değilim. Gelecekte, bedeni bizden; fakat ruhu ve fikirleri, başkalarından olan bir nesilden haber vermek istiyorum. Aslında, bu nesil; belli ölçüde hayatımızda kendini göstermeye başladı bile. Artık gençlerimiz evlenmek istemiyor ve ailesiz yaşamaya başlayarak, bireyci bir mantığa giriyor. Gençlerimiz, sadece maddi kazanç ve popüler bir hayatı hedefliyor. İnancın, ahlakın ve toplumun geleceği ile ilgilenmeye vakitleri yok. Yarınları için, sadece maddi ve eğlendirici aktivitileri düşünüyorlar. İnternet içinde yaşıyor, onunla avunuyor, müzik dinliyor ve sanal bir dünyanın kendilerine sunduğu bir sun’i bir hayatı yaşamaktan başka bir düşünceleri nedense olmuyor.
Geleceği kurtarabilmenin çabası:
Burada kızmak ve dövünmekle problemleri gidermeyğ ve çocuklarımıza güzel bir dünyayı kuramayız. Sadece, gençlerimize daha fazla yaklaşmak, onların antipatisini çekmeden ve zıtlaştırmadan kendileriyle daha fazla ilgilenmek ve yakın ilgi kurmak zorundayız. Aslında, bu gidişatın sorumlusu başta hükümeti yönetenler, medya kuruluşları, eğitimciler ve en son olarak da anne ve babalardır. Maalesef, gençlerimize önemli yatırımlar yapamadık. Onları, kendi hallerine bıraktık ve uluslararası menfaat, cinsiyet ve oyun simsarlarının etkisine bıraktık.
Milli Eğitim, manevi değerlere saygılı olduğunu söyleyen siyasi partinin on yedi yıllık döneminde, kendi kültür ve değerlerimizi doğru dürüst öğretemeyen ve eğitimde geriye giden bir çöküşe yol açtı. Çocukların eline tabletleri vererek, akıllı tahtalar ile dersler, daha az sınıflarda eğitim yapmayı çözmeye çalışırken, onların ruh ve düşünce dünyalarına hitabeden kitapları ve temel değerlerimizi anlatan ve yaşatan öğretmenleri pek bulamadık. Eğitim, Kültür ve Gençlik politikası üçgeninde “nasıl bir insan yetiştireceğiz” konusunu önemsemedik ve gençlerimizi modern dünyanın maddeci, zevkçi ve basit hedeflerine açık hale getirdik.
Hatalarımız ve yanlışlarımız:
Dindar bir nesil istiyoruz ifadelerini kullanırken, bu nesli hangi bilgilerle, ne tür ahlaki ortamlarda ve nasıl bir kültür ile yetiştirmemiz gerektiğini hesabedemedik. Böyle bir derdi ve becerisi olmayan insanlara; kültür, milli eğitim ve aile bakanlıklarımızı emanet ettik.
Gençler ile ilgilenen samimi derneklerin hangileri olduğunu araştırma zahmetine katılmadık. Gençlik ve Spor bakanlığımızı, Spor bakanlığı olarak çalıştırmak için elimizden gelen çabayı gösterirken, bir gençlik politikası üretemiyerek , gençliğin hangi etkiler altında kalarak farklı yönelişlere girdiği konularıyla ilgilenemedik. Gençliğe yönelik köklü projeler yerine, aktivite ve faaliyet merkezli projelerle yetindik, fakat bunların gençlik üzerinde köklü bir kişilik inşa edemeyeceğini düşünmedik.
Gençlerimiz, geleceğimizdir derken; gençlikle ilgili son derece kısıtlı araştırma, eser ve ciddi projeler yapılırken, faydalı eğlence, gezi, yarışma, araştırma gibi; kültür ve sosyal yapımızı güçlendirecek projelerden uzak kaldık. Artık, bu sorumsuzluk, ilgisizlik ve beceri eksikliklerini görerek, gençlerimizi bu belirsiz gidişattan kurtarıp; ailesine, toplumuna ve devletine inanan ve sahip çıkan insanlar haline getirmemiz gerekiyor. Bu tür görevleri yerine getiremezsek, maddi yatırımlar yapsak da; sorumluluğumuzu yerine getirmemiş ve bozulmuş bir toplumu hazırlamaktan başka bir sonuç elde edememiş olacağız.
Prof. Dr. Sami ŞENER
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi