Bu hafta bir öğretmene yapılan çirkin şakalar sosyal medyada gündem oldu. Daha önceden hoca tartaklama, türlü terbiyesizlikler ve argo ifadeler sık sık karşımıza çıkmaktaydı. Bütün bunların üzerine Muazzez İlmiye Çığ’ın konunun tam tersine bir yorum sadedinde; “Sümer Tabletlerinde gördüğümden beri gençler nereye gidiyor demiyorum.” İfadesi karşımıza çıktı. Bu olay Türkiye’de kutsanan ve dokunulmaz, eleştirilmez kılınan gençlik algısıyla ve propagandalarıyla yakından alakalıdır.
Toplumun bilinçaltına atılan formatları takip etmeliyiz. Bir toplum başka hale kolay kolay dönüşmüyor. Toplum mühendisleri önce yapay gerçeklikler oluşturuyor ve sonra bunları kabul ettirmek için propagandayı ve psikolojik harp taktiklerini kullanıyor. Bunlardan birisi de geleneklere karşı açılan savaşta hayati öneme sahip görülen gençliği güya özgürleştirme ve türlü yollarla gençliği kutsama anlayışıdır. Esasen bu anlayış, üretim kültürüyle ve kapitalizmle de yakından alakalıdır. Zira gençler hem üretimde hem tüketimde aktif rol almaktadır. Hem de ülkelerin politikalarının yönlendirilmesinde tavlanması daha kolay görülen zümredir.
Meselenin birkaç farklı yönü var. Son zamanlarda hocalara olan saygısızlıklar terbiyesizlik boyutuna evrilmiştir. Bu milletimiz için bir meseledir. Aynı şey ebeveynlere karşı gelme türünde bir başka anlayışı da yanında getirmektedir. Aileler, çocuklarına herhangi bir telkinde bulunamaz, onları sınırlandıramaz ve ailenin gençler üzerinde tasarrufu olamaz görüşü beşinci kol faaliyeti olarak dolaylı şekilde kamuoyuna aşılanıyor. Öğretmenlik ve ebeveynlik kurumuna olduğu kadar diğer bir çok müesseseye de saldırılar vardır. Örneğin, din, devlet, kanun, toplumsal uzlaşılar çok ciddi bir değer kaybına uğramıştır ve gençler için bir çok şeyin anlamı bulunmamaktadır. Esasen insan ve insana ait her şey değersizleştirilmekle karşı karşıyadır. Pekiyi bunların sonucu nedir? Elbette ki toplumsal krizler ve çatışmalardır. Hocalarına ve ebeveynlerine saygı duymayan çocuklar elbette ki dışarıdaki toplum bireylerine karşı da ukalalaşıyor. Yaşadığımız birkaç olay var ki bunların kaynaklarının medya organları olduğuna dair ciddi kanıtlarımız var.
Gençler arasında büyüklere ismiyle hitap etme, çirkin şakalar yapma, ters cevap verme veya komut verme, argo ve kaba konuşma tarzı hakim olmaktadır. Bunlar hem ahlaki suçlardır hem de çağdaşız diyenlerin ıskaladığı, insan haklarının kardeşlik ve insanlık onuruna aykırı şeylerdir. Toplumsal hiyerarşinin bir çok alanda yıkılmak istenmesi bir projedir. Bu projenin yürütülmesi hususunda sözde hakseverler ve diğer mağdur zümreler ses çıkarmamakta hatta aksi yönde açıklamalar yapmaktadır. Oysa bunların daha da çirkin boyutlara varan sonuçları da mevcuttur. Ailelerinin sözünü dinlemeyen asi tipler hızla türemektedir. Esasen anarşizmin birkaç biçimi mevcut ki erkek düşmanlığı, otorite düşmanlığı, kadın düşmanlığı, ebeveyn düşmanlığı veyahut diğer şekillerde kin ve nefret temelli duygular temelinde oluşturulan bir bilinç hali sıradan (savunmasız olan ve hayat koşuşturmacasında bulunan) insanımızı esir almıştır. Etrafındakilere çirkin davranışları sergileyen bireylerin normal olmadıkları ve telkin altında oldukları barizdir. Örneğin, alakasız bir biçimde yolda yürürken türlü sloganları diline dolayan şahsın, reklamda gördüğü çirkin ifadeyi ailesindeki bireylere kullanmaya çalışan kimsenin sağlıklı olduğu söylenemez. Bunlar toplumumuzdaki büyük, küçük, eş, dost, akraba, arkadaş ve diğer bütün kurumları çökertmek üzere planlanan şeylerdir. Bireyin istediği şeye istediği anlamı yüklemesi ve istediği muameleyi yapması hem gerçeklikten kopuş durumudur hem de bir zulümdür.
Saygın bir gazeteci bütün kanalların Amerikan müdürler tarafından yönetildiğini ve harp yöntemleriyle gençlerimizin zehirlendiğini iki üç ayrı konuşmasında söylemiştir. Belli formatlara sahip programlarda, birbirine kötülük planlamanın doğal gösterilmesi, başkasına kuyu kazmanın öğretilmesi boşa değildir. Bu kurguları daha sonra hayatımızda ve çevremizde görmekteyiz ve bunun mağdurları olarak şikayetçiyiz. Örneğin; bir toplumsal şizofreni olarak değerlendirilmesi gereken ekranlardaki durumları gerçekle karıştırma ülkemizde çoğalmıştır ve insanlar duydukları ve gördükleri şeyleri kendi çevresindeki insanlara yakıştırmaya çalışmaktadır. Örneğin Türk Dizileri adı altında pazarlanan yapımların büyük çoğunluğu Latin Amerika’nın fuhuş hayatını andıran pembe dizilerin kötü birer kopyasıdır. Türk Geleneklerini tanıtmamakta, manevi veya milli değerlerin reklamını çoğunlukla yapmamaktadır. Bu durum sosyal hayatı olumsuz yönde etkilemektedir. Sağlıklı ve sağlam ilişkiler yerine toplum için ve bilhassa gençlerin zihnine kazınacak olan bozuk ve zararlı ilişkiler özendirilmektedir. Üstelik iletişim ve davranış bozuklukları da bu yolla daha da çoğalıyor. İletişim engellerinin bir çoğu, komut verme, tahkirli konuşma gibi tavırlar bu dizilerle gençlerin zihnine yerleşiyor.
Kim ne derse desin, ülkemizde yüksek bilinç sahibi insan yetiştirmek zorlaşıyor. Biz de toplum mühendisliğimizi kendimiz yapmak zorunda olduğumuzu hatırlatıyoruz.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…
Önceki yazımızda Yûsuf 12/76 ayetini kısmen ele almıştık. Bu yazımızda ise ayetin ele almadığımız yönleri…
Eksikleri Varsa da Doğruya Yakın Bir Görüş Mirat Haber olarak, İslam'a aykırı olmadığı müddetçe, her…