islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5559
EURO
36,4595
ALTIN
2.959,58
BIST
9.131,28
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

GENÇLİĞİMİZ, NASIL BİR GELECEĞE HAZIRLANIYOR?

Gençliğimiz, her dönemde üzerinde durduğumuz önemli konuların başında geliyor. Çünkü gençlik, gelecek demektir. Bir toplumun geleceği, gençliğini nasıl yetiştirdiğine ve onun fikir ve kültür dünyasının durumuna göre belirlenmektedir.

GENÇLİĞİMİZ, NASIL BİR GELECEĞE HAZIRLANIYOR?
A+
A-

Prof. Dr. Sami Şener

Gençliğimiz, her dönemde üzerinde durduğumuz önemli konuların başında geliyor. Çünkü gençlik, gelecek demektir. Bir toplumun geleceği, gençliğini nasıl yetiştirdiğine ve onun fikir ve kültür dünyasının durumuna göre belirlenmektedir. Bu yüzden  gençliğin; kültür ve tarihi misyona bağlı, toplumun değer ve beklentileri ile uyumlu bir yapıda olması önem taşımaktadır.

Gençlik üzerinde dururken, onun günübirlik eğitim ve sosyal ilişkilerinden çok; ona, toplum olarak nasıl bir görev bilgisi ve sorumluluk duygusu vermiş olduğumuzu gündeme getirmek zorundayız. Bu konuda da, önce ailelerin; daha sonra, devlet rolü olarak eğitim sisteminin ve sosyal faaliyet kurumlarının durumuna bakmak gerekiyor.

Gençliğin sosyal rolü:

Öncelikle ülkemizde gençliğe ait önemli bir sistem veya çalışma modelinin  henüz  ülke çapında gerçekleşmemiş olduğunu belirtmemiz lazım. Böyle bir değerlendirmeyi, gençlik politikası gibi bir konunun kimse tarafından bilinmediğini ve bu yüzden de gençliği nasıl ve neye göre hazırladığımız konusunda bilgi ve programlara sahip olmadığımızı söyleyebiliriz. Bir ülkenin geleceği olan bir kitle’nin, ne yapacağı ve hangi bilgi ve sosyal rolleri üstlenmek gerektiğinin bilinmemesi, büyük bir ilgisizliğin ve duyarsızlığın içinde olduğumuzu ortaya çıkarmaktadır.

Bu durumda gençlik, kendi haline bırakılan ve çeşitli etki odaklarının yönlendirmesiyle hangi tutum, görüş ve yönelişler içine girdiği konusunda bilgi sahibi olmadığımız gibi korkunç bir durum içindedir. Bir diğer ifadeyle, geleceğimizle ilgilenmemek gibi bir felakete yönelmek durumuyla karşı karşıya bulunmaktayız.

Aslında, bu gibi konular; bir ülkenin ilim, fikir ve sanat adamları tarafından dert edinilmesi gereken konulardır. Çeşitli yazı, konuşma ve faaliyetlere bakıldığında da, bu alanda söylenen ve yazılan çeşitli teklif ve tespitler de bulunmaktadır. Fakat, gelin görün ki, ne mahalli ve ne de merkezi hükümetin yetkilileri, bu konuda söylenenlere ilgi göstermeyip, kendi öncelikleriyle meşgul olup, garip bir vurdumduymazlık içinde bulunmaktadırlar.

Gençliğin tehlikeli yolculuğu:

Gençliğin, yetişkinliğe varırken; aileden alacağı terbiye ve hayatla ilgili bilgilenmeler olurken; toplumdan ve kurumlardan alacağı metot ve tecrübelerin, özellik olarak birbirinden farklı olması, toplumsal sistemin aynı hedefe yönelmesi temel fikrine ters bir durum arzetmektedir.  

Türkiye’de Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde, özellikle  Eğitim ve Hukuk alanında yapılan değişiklikler; toplumu kendi değerlerinden, kültüründen ve tarihi birimiminden uzaklaştırarak,  sosyalleşmeyi ters yöne kaydırmıştır. Bu kopuş, insanın düşünce ve değer alanında boş kalmayacağı gerçeğiyle, önüne koyulan batılı bilgi ve davranış özelliklerini benimsemeye götürerek, “düşüncesi ve hedefleri” farklı bir gençliğin yetişmesine yol açmıştır.

Türk sosyal yapısında ciddi bir parçalanma olarak  ifade edebileceğimiz bu farklılaşma, önce müzik, giyim ve davranış şeklinde ortaya çıkmış; daha sonra ise, ahlak, siyaset ve ideolojik düşüncelere kadar ilerlemiştir.

Şu anda Türkiye’de  Amerika’lı, Fransız, İngiliz gibi düşünen, yaşayan ve hayatını bu şekilde düzenleyen yüzbinlerce genç bulunmaktadır. Bu gençler, içinde yaşadıkları aile ve toplumun hedefleri dışında bir geleceğe doğru yönelmektedirler. Tek kelime ile, kültür açısından “teslim alınmış”lardır!..

Gençlerin, geleceği nereye taşıyabilecekleri:

Gençler içinde, Aile ve toplum kültürüne, çeşitli sivil toplum kuruluşları veya dini ve geleneksel kurumlar yoluyla sahiplenenler bulunmaktadır. Fakat, bu gruplar da; resmi kültürün batıcı ve yabancılaşmış politika ve işleyiş sistemleri ile, kendilerini sisteme yabancı hissettikleri için, çekingen ve cesaretsiz bir şekilde varlıklarını sürdürmektedirler. Kendilerine güvenen ve yerli kültür ve yaşayışı sürdüren şuurlu bir kesim ise, hem az sayıda ve hem de çeşitli kurumsal imkan ve desteklerden mahrum bir şekilde, toplumda kültürel bir uyanış ve diriliş ortaya koyabilme gücünden mahrum durumdadır.

Eğitim, sanat ve medya vasıtasıyla, toplumdaki gençler; ailenin muhafakazakar  fakat yetersiz bilgi ve şuur eksikliği sebebiyle,  uluslara arası medya ve sosyal medya ile mücadele etme gücü ve bilgisini kendilerinde bulamamaktadırlar.  Batı kaynaklı eğlence, arkadaşlık ve sosyal etkinlikler içerisinde “gününü gün ederek” hiçbir gelecek tasavvuru olmadan bir yaşayış sürdürülmektedir. Özellikle, medyanın batılı jargonlarının şartlandırmasıyla, “edilgen ve taklitçi” bir hayat içinde; ya artistleri, ya da sporcuları kendilerine örnek alarak, toplumda pasif bir kopyacılıktan ileri gitmeyen bir kimlik olarak yaşamaktadırlar.

Aile de,  gerek moda ve yabancılaşmanın etkisi, gerekse kendi kültürünü yaşamadaki bilgisizlik veya çevrenin kınaması sebebiyle, modern hayata uyarak, değer ve kültürlerini gerçekleştirme sorumluluğundan önemli ölçüde uzaklaşmıştır.

Konu; ilim adamları, hükümet, gönüllü teşekküller ve aile gibi çok yönlü bir çalışma ile çözülebilme imkanına sahiptir. Ortak değerlere dayalı kimlik ve kültür kavramları ve aidiyet özelliklerinin yeniden sahiplenilmesi ve gençlere benimsetilmesiyle başlatılacak bir dirilişe ihtiyaç duyulmaktadır. Aksi halde; ne din, ne milliyet, ne kültür ve ne de kimlik gibi hayati varlıklarımızın devam edemeyeceğini söylemek, aşırı bir tahmin olmayacaktır.

İnsana  kültür ve değerleriyle yaptırım yapamayan toplumlar, başka toplumların güdümüne girerek, varlık ve iradelerini kaybetmek durumunda kalırlar.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.