Gençliğin önemli bir değer ve hazine olduğu sürekli söylenen bir tekerlemedir. Fakat, bu kanaatin gereğinin yapılması konusunda, aynı şevk ve çabanın ortaya konulmadığını belirtmek gerekiyor. Özellikle, çocuk ve gençlere gerekli ihtimam ve ilginin gösterilmediğini biliyoruz. Bu konuyu, gereğince yerine getirebilen eğitimci ve ebeveynlerin sayısı son derece azdır. Bu yüzden, geleceği teminat altına almanın en önemli yolu olan genç nesilleri uygun ve ihtimamlı bir şekilde yetiştirenleri saygı ve minnetle anmak gerekiyor.
Gençleri, hayata hazırlamanın en önemli yeri Aile’dir. Eğitimin ilk tohumlarının atıldığı ve yaşama kültürünün etap etap verildiği ortam olan ailenin, günümüzde görevlerini TV dizilerine, bilgisayar oyunlarına ve internetteki sosyal medya denilen ne olduğu ve ne kadar işe yaradığı belli olmayan iletişim kanallarına bıraktığını üzülerek söylemek durumundayım. Aslında bunu herkes biliyor. Ama, böyle bir iletişim ve yönlendirme seli’ne karşı ciddi tedbirler alamayan sorumlu kişileri, gelecekte nasıl bir akıbetle karşı karşıya kalacaklarını da tahmin etmek zor değil:
Faydacı, sorumsuz, duygusuz nesillerin acımasız ve yüzeysel hayatları… Ve bu hayat içerisinde dostu, arkadaşı ve yoldaşı olmayan bir yaşama felsefesiyle huzursuz ve sıkıntılarıyla yalnız başına mücadele etmek durumunda kalan bir toplum. Nereden mi biliyorum? Batı’nın bugünkü hayatını incelediğinizde bu gerçekler ve bunların daha da ilerisine giden olumsuz gelişmelere şahid oluyoruz: Saldırgan, sapık, ruh hastası ve sadist bir insan tipi.. Evet, yavaş yavaş bunlara da cemiyetimizde şahid olmaya başlıyoruz.
Bütün bunlar Batı’nın, hayatı sadece yemek, içmek ve eğlenmekten ibaret gören ve sadece fiziki ve biyolojik varlığı ile sınırlı bir hayat anlayışının getirdiği çıkmazların sonucu. Ruh ve ahlak dünyası olmayan bir insanın, insanlık vasıflarına sahip olamamasının getirdiği dengesizlik ve duyarsızlıklar.
Şimdi, İslam dünyasında yaygın bir hale gelen bu hastalıklı kimlikler, kişinin ve toplumun dengesini bozmakta ve kişisel ihtiras ve maddeci eğilimlere imkan vererek toplumda büyük bir çözülüşü başlatmaktadır. Bazı siyasetçi ve ilim adamları, toplumdaki bu gerileme ve yozlaşmanın, geçmişteki bazı toplumsal başarıları ve yüksek idealleri örnek göstererek düzeleceğine inanmakta ve gençliğin bir şekilde tüm olumsuzlukların üstesinden geleceğini dillendirmektedirler.
Evet, gençliğimiz içinde ne yaptığını bilen, kendi değerlerinin farkında olanlar var. Ama, büyük bir kitle, sorumsuz ve gününü gün ederek, fiziki varlığını güzelleştirmeye, zamanın gereksiz meşgalelerle geçirmekte ve karşı cinsle en önemli değerlerini yok edercesine basit ilişki ve maceralara girmektedir. En muhafazakar aile çocuklarının bile, bu zevkçi, batı hayranı ve hiçbir ciddi mesele ile meşgul olmayan tüketim ve gösteriş anaforuna kapıldığını söylemek durumundayız.
Tek kelime ile gençliğimize, kendisi ve geleceği ile ilgili ciddi ve güçlü bir eğitim ve kişilik kazanma politikası sunulmamaktadır. Eğitim kurumları, büyük ölçüde problemli gençlik ile dolu olup, eğitim niteliği ve birikimi giderek düşmektedir. Kaliteli gençlerin sayısı giderek azalmaktadır. Eğitim ile, güçlü bir şahsiyet yapısı ve kültürel değerler kazandırılması yerine; sınav sorularında çıkan bilgiler öğretilmeye çalışılmaktadır. Bunlar da, sınav sonrası unutulmakta ve geriye; sadece modanın, eğlencenin ve sosyal medyanın basit, sığı ve argo eğlenceleri ile yetişen beyinler kalmaktadır.
İslamın, o büyük ve eşsiz insan karakteri ve güçlü toplum yapısı, artık bir hikaye olarak zihinlerde yer alıyor ve aileyi dışlayan eğitim, kitle kültürü ve medyatik mantık ile derinliğini kaybeden bir insan tipi ile başbaşa kalıyoruz.
Aklımıza hemen, rahmetli dava şairi Necip Fazıl’ın şu şimşek gibi bizleri ikaz eden mısraları aklımıza geliyor:
Durun Kalabalıklar!
Durun, bu cadde çıkmaz sokak!
Durun, Bir dünya iniyor tepenizden;
Çatırdılar geliyor karanlık gök kubbenizden..
Artık, hayal ve kurguların dünyasından çıkıp; ne olduğumuz bilerek ve kendimiz olarak, bir hayatı yaşamanın ve yaşatmanın zamanı gelmiştir. Toplumsal irademiz, başkalarının bize yönelttiği yöne değil, kendi inanç, kültür ve ahlak değerlerimizin istikametinde bir hayatı yaşamaya yönelmelidir.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi