islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4690
EURO
36,3690
ALTIN
2.962,53
BIST
9.277,71
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

Gerçek Din ve Vicdan Özgürlüğü

Gerçek Din ve Vicdan Özgürlüğü

Anayasamızda mevcut olan ve kısa tanımı “din ve vicdan özgürlüğü” olarak tanımlanan laiklik ilkesi, ülkemizde sanki pamuk ipliğine bağlı…

Ayasofya müzeden camiye çevrilince, ödüllü yazarımız Orhan Pamuk başta olmak üzere, laiklik’in elden gittiğini, artık Türkiye’nin laik olmadığını ileri süren pek çok insan oldu.

Şimdi de aynı tartışma, İstanbul sözleşmesinden ayrılalım tartışmaları başlayınca tekrar alevlendi. İstanbul sözleşmesinden ayrılmamızın laiklik ilkesine zarar vereceği, bu anlaşmadan çekilindiğinde Türkiye’nin laiklik ilkesinden taviz vereceği tartışılıyor.

Aslında tüm bu tartışmaların temelin de laiklik ilkesinin referans olarak Fransa’dan alınması yatıyor. Bir önceki yazımızda bu konuya değinerek, Fransa veya batı kaynaklı laiklik ilkesinin çıkış noktalarını anlatmaya çalışmıştık.

Oysaki bu konunun çözümü gerçekten çok basit. Ne mi yapmak lazım?

1-Laiklik ilkesi, mütedeyyin insanların üzerinde baskı aracı olarak kullanılmaması lazım. Din olgusu ve Müslümanlar, çağdaşlaşma adı altında “ortaçağ karanlığı, din yüzünden geri kaldık, din ilerlemeye engel…” gibi cümleler ile rencide edilmemelidir. Çünkü İslam, birilerinin iddia ettiği gibi, savaşçı, gerici, bilim ve ilerlemeye karşı bir din değildir. Tam tersi islam kelimesi, barış demektir, gerici olmak şöyle dursun, bilim ve ilerlemeye de karşı değildir. Ancak Fransa temelli laiklik, ortaçağda Hıristiyan din adamlarının baskısı neticesinde şekillenmesi sebebiyle, bizde de böyle algılanmaktadır. Bu konuda binlerce örnek vermek mümkündür. Örneğin 1931 yılında CHP genel sekreteri Recep Peker bir açıklamasında “Dini telakkilerin memleket meselelerini düzenlemede yaptığı tesir çok zararlı olmaktadır” diyerek, din karşıtlığını ortaya koyarken, kendince, dinin toplum üzerinde zararlı olduğunu dile getirmeye çalışmıştır.

Oysa İslam, bilim ve ilerlemeye karşı değildir. Modern matemetiğin temellerini atan Harezmi’yi, tıp alanında muhteşem gelişmelere imza atan İbni Sina’yı, Atom’un varlığını bulan ve ispatlayan büyük kimyacı Cabir ibni Hayyan’ı ve diğer Müslüman bilim adamlarını unutarak, İslam yüzünden geri kaldık diye yaygara koparmak, taktir edersiniz ki çok akıllıca bir yöntem olmadığı gibi, tarihi süreç içinde cereyan eden bilimsel gelişmelerden bihaber olduğunuzun delilidir. “Şecaat arzederken sirkatin söylemek” böyle birşey olsa gerekir.  Müslüman’ların yaptığı bazı hataların İslam dinini bağlamayacağı bir gerçektir.

2-Adı ister laiklik olsun ister başka bir şey, konu din ve vicdan özgürlüğü ise, Kuran ve sünnet referans alınarak bir uygulamaya geçilmelidir. Zira yüce kitabımız Kuranı Kerimde “Dinde zorlama yoktur. Doğru eğriden açıkça ayrılmıştır. Artık kim sahte tanrıları redder de Allah’a inanırsa kopmayan sağlam bir kulba yapışmıştır. Allah herşeyi işitir ve bilir” (Bakara 2/256) ayeti kerimesi, insanları dini yaşantılarında serbest bırakmıyorsa, bizlere ne anlatmak istiyor acaba?

Birçok hukukçu ve tarihçiye göre insanlığın ilk yazılı anayasası olarakta kabul edilen ve Peygamberimiz (sav) tarafından hayata geçirilen, Yahudi ve Hristiyanları dinlerinde serbest bırakan “Medine sözleşmesi” ile batı kaynaklı laiklik ilkesinin çıkışı arasında 12 asır vardır. Dolayısıyla din ve vicdan özgürlüğü noktasında batı kültürünü referans alarak İslam medeniyetini görmezden gelmenin, iyi niyet ile açıklanabilecek bir tarafı yoktur.

Bütün insanlığı bir tarağın dişleri gibi eşit ve kardeş ilan eden peygamberimiz’in (sav) Veda hutbesini bir kere olsun okuyup irdelemeyen insanların, İslam’a menfi manada laf söyleyip saldırmaları, akıl ile bağdaşabilecek şeyler değildir.

Sonuç olarak; din ve vicdan özgürlüğü noktasında İslam, bize yeteri kadar ilahi mesaj vermektedir. “Sizin dininiz size, benim dinim banadır”(Kafirun suresi) buyuran bir kitabın hükümleri, baskıcı, dogma ve ilerlemeye mani olamaz. Heleki bu din, kitabı Kuranı Kerimin’de altıyüz küsür yerde “Düşünmez misiniz, veya tefekkür etmez misiniz?” buyuruyorsa, İslam’ı eleştirenlerin dönüp kendi fikir ve düşüncelerini sorgulaması gerekir.

Unutmayalım ki, insanların huzur bulacağı, kavga edip kargaşa yaşamayacağı gerçek din ve vicdan özgürlüğü, İslam’da dır.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

Çok şey konuşuldu, çok şey yazıldı. Bu konu hakkında Nevzat Tarhan hocamızın Mirat Haberde yayınlanan yazısını okumanızı veya sesli makaleden dinlemenizi tavsiye ediyorum. Ama bu konu hakkında bizim de söyleyecek bir iki cümlemiz var tabiki de….

1-Batı’nın batık kültürünün bu sözleşme vasıtasıyla bize dayatılmak istenmesi, toplumun en küçük ama en önemli birimi olan aile yapımızı yok edeceğini artık herkes anladı ve biliyor. Aile yapımız dağılırsa, toplum dağılır ve biter. Aile’nin yerine ika edeceğimiz başka bir kurum yok.

2-Zina, İslam’a göre haramdır ve aile yapımızı kökten sarsan bir illettir.

 3-Cinsel özgürlük adı altında, insanların lutilik gibi sapık fiil ve davranışlara yönlendirilmesi kabul edilemez bir durumdur. Hele ki hemcinslerin evlenmesi(!) gibi insanlığı felakete sürükleyecek bir rezaleti kabul etmek, insanlık onuruyla bağdaşmayan bir durumdur, vesselam…

 Selam, saygı ve muhabbetlerimle…

Şaban DOĞAN

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.