Modern dünya bir şov dünyasıdır. Modern düşünce göstergeler üzerinden bir okuma gerçekleştirdiği için her şeyi görsel bir şova dönüştürme konusunda ileri adımlar atmaktadır. Şov dünyası, aynı zamanda rol model oluşu da beraberinde taşıdığı için modern görüş açısından önemli bir değere haizdir.
Şeffaflık dünyası, şov dünyasının bir uzantısı olarak öne çıkmaktadır. Her şeyin görünür kılındığı bir dünyada yaşamak, mimaride de bunu gözlemlemek mümkün hale gelmiştir. Yaşamın bütün katmanlarında gösteri haline dönüştürülmüş kimlikler, kişilikler, olaylar, olgular beğeni aldıkları gibi üzerinden güçlü bir iktidar alanı da oluşturmaktadır. Bu iktidar, şöhret olduğu kadar, ekonomik katkı sunarken, siyasi basamakları çıkmaya da işaret eder.
Modern düşünce bilgiyi görsel ve kendini sunan doğa üzerinden elde ettiği için, görselliği önemli kılmaktadır. Aklın muhakeme zemini de doğanın ister zihinsel kategorileri açısından olsun, ister doğanın kendisini sunma biçiminden kaynaklansın, aynı zemine sahiptir. Görünürlük kazanan bilgiye dönüşür. Bilgiyi, bilmeyi, bilinci ve anlamı da bu görme, görüntü ve görsellikle buluşturan epistemik zemin, doğal olarak her şeyi görsel bir şova dönüştürmenin enstrümanlarını da üretmekten geri kalmamaktadır.
Reklam, modern düşüncede iktisadi zemin açısından en büyük paya sahiptir. Reklam ise tam bir görsel şovdur. Hatta reklam sektörü film ve dizi sektörünü geride bırakmaktadır. Film yıldızları ve dizi yıldızları kendilerini gösterdikleri oranda reklam yıldızı olabilmektedirler. Reklama konu olan ürün daha çok insana ulaşmakta ve daha çok satışa mazhar olabilmektedir. Bugün neredeyse reklamı yapılmadan bir şeyi satmak giderek çok zorlaşmaktadır. İstisnai durumlar olmakla birlikte o ürünün satışının süreklilik kazanma ihtimali yok denecek kadardır.
Reklam, sadece ürün satışında kullanılmamaktadır. Siyaset, sosyal hayat ve hatta bilim kariyerinde bile önemli bir eşik gibi durmaktadır. Tanınırlılık, popülerlilik ve gündem olmayı başarmış sosyal bilimci, doktor, avukat vesaire daha fazla iltifat görmekte ve işlerini daha fazla çoğaltarak gelirini artırmaktadır. Televizyon kanallarına çıkan bilim insanı ile çıkmayan bilim insanı arasında mahiyet değil ama nicelik açısından ciddi bir fark doğmaktadır.
Bu durumu Müslümanlar açısından da ele alabiliriz. Âlim bir insanın tanınırlılığı oranında görüşlerinin ciddiyet kazandığı malumdur. Neredeyse herkes; âlim, arif, aydın, entelektüel, cemaatin kendisi ve önderleri ile sosyal yaşamın içinde mevki kazanma arzusu beraberinde öne çıkma, kamuda yer alma, görünür olma, televizyon programlarının daimi konuğu olma, kendisinden sürekli söz edilmesi, methiyeler düzülmesi vesaire ile öne çıkmakta ve gerçekten kendisinin bizatihi sahip olduğu değer üzerinden anlam kazanması neredeyse imkânsız hale gelmektedir.
Bu durum, neyin doğru, neyin yanlış, neyin iyi, neyin kötü, neyin yararlı, neyin zararlı olduğu gibi kimin sözünün dinlenilmesi gerektiği ve kimin sözünün reddedilmesi gerektiği konusunda da ciddi bir zaaf ortaya çıkarmaktadır. Görünürlülüğün bu kadar ehemmiyet kazanması beraberinde bir aldatışı ve aldanışı taşımaktadır. Aldatmanın ve aldanmanın bir felsefi yapısı kurulabilmekte ve mazeret beyanına duçar kılınmaktadır.
Mahremiyetin yok olduğu, gizliliğin ayıp sayıldığı bir zeminde günahın ve sevabın açık olarak işlenmesi ve pazarlanma teknikleri kullanılarak yeni yardımların ve sevapların yapılmasına aracılık edilmesi de başlı başına üzerine düşünülmesi gereken bir durumu işaret etmektedir. Günahın açıktan yapılması, günahı normalleştirirken, sakınılmasını zorlaştırmaktadır. Yardım açıktan yapıldığında ise içi boşalmakta ve yardım edilenin kaçınılmaz bir şekilde düştüğü durum ise başlı başına bir trajedi olarak önümüzde durmaktadır. Müslüman, yapılacak olan yardımı bir elin verdiğini diğer elin görmesine müsaade etmeden yapılması gerektiğini öğrenmişken, bunu video, fotoğraflama ve reklam afişinde kullanma gibi yöntemler üzerinden afişe etmesinin neye tekabül ettiği konusunda yeniden düşünmekte yarar var. Yardım yapılırken bir estetik kaygının, muhatabın ruh halinin dikkate alınmasını ve onu yaralamaktan kaçınmak gibi temel bir özelliği gözden kaçırmaması şarttır. Bu, aslında insana gösterilen ihtiram ile birebir ilişkili ve saygınlığın korunmasındaki temel saiktır.
Şov dünyasının en temel özelliği, seyre konu edinilir ve sonra unutulur. Yani şov dünyası sadece bir eğlence zemini sunar. Değer, anlam ve doğru ile bağıntılı bir yaşam sunmayı öncelemez! Görsel dünya ise anlamı yok eden, doğruyu eğip büken ve hakikati sanal ve yapay zemine taşıyan bir özellik taşır. Oradan bir anlam devşirmek ve sosyal yaşamın üzerine bina edileceği değeri inşa etmek imkânsız olduğu kadar, anlam ve değerin içinin boşaltılmasına yaramaktan öte bir işlevselliğe de sahip olamaz!
Bir gösteri toplumu olmaktan kurtulmadığımız sürece kendimiz olma ihtimalini de ortadan kaldırmış oluruz. Şovlara yüklenilen anlamın kalıcı bir özellik taşıdığı her zeminde şovun anlamsızlığını idrak etmek ve bunu diğer insanlara idrak ettirmek giderek zorlaşmaktadır. Ancak, şovun olmadığı bir sosyal gerçeklik ve gösterisi olmayan yeni bir gerçeklik dünyası kurulabilirse, insanlar neyle karşı karşıya kaldıklarını gözlemleme imkânını bulabilir.
Elinize sağlık Aziz hocam…