Makale

GÜÇSÜZLÜĞÜN İÇİNDEKİ GÜCÜNÜ KEŞFET!

 

Şöyle kendimize yukardan bir bakalım:

İnsanız, aciziz, zayıfız.

Bir dakika, hatta bir an sonra ne olacak, bilmiyoruz.

Gözümüzün gördüğü alanın haricinde neler oluyor görmüyoruz. Kulağımızın duyduğu şeyler sınırlı… Gücümüz, kuvvetimiz sınırlı…

Bütün bunlarla birlikte arzularımızın, isteklerimizin haddi hesabı yok. Bir şeyi elde ettik mi başka bir şey istiyoruz. Bitmek bilmeyen emeller silsilesi… Hem de insanın yaşı kaç olursa olsun, içimizde yanan bir arzu şelalesi…

Halimizi tepeden böyle resmedince insanın çıldırmaması mümkün değil… Sınırlı bir güçle, sınırsız isteklere nasıl ulaşılır ki?

Ha bir de içerisinde bulunduğumuz ortam var. Adı dünya…

Kararsız, fani, karışık, bir hali bir haline uymayan, bir üzüm yedirse bin tokat vuran, bir gün güldüren bir gün ağlatan, bir günü sevinç olsa diğer günü hüzün olan, şairleri, ozanları “Ahh yalan dünya!” diye inim inim inleten dünya…

Peki bu şartlar içerisinde biz ne yapacağız? Hüzünden kurtulup sevinç içerisinde yaşamanın bir formülü var mı?

Bir kere şunu bilmeliyiz ki; dünyayı olduğu gibi kabul etmeliyiz. Onun bu haline teslim olmaktan başka çare yok. Zira teslim olmasak bile elimizden bir şey gelmiyor. Onunla kavga ettiğimiz takdirde bu durumun kazananı biz olmayacağız. Öyleyse dünyanın olumsuzluklarına odaklanmak yerine olumlu yönlerini görmeye çalışmak, nasıl ki sevinç halleri kalıcı değilse hüzün hallerinin de kalıcı olmayacağını bilmek ve “Bu da geçer ya Hû!” cümlesini kulağımıza küpe yapmak yapılacak şeylerin başında gelir. Dünya kendisi bâkî olmadığı gibi, içindeki haller de bâkî değil… Her şey ama her şey gelip geçici… Yaşadığımız acı ve sıkıntıların baki olmadığını bilmek ve bu durumların geçeceğine inanmak o acılara ilaç olacaktır.

Bütün bunlarla birlikte güçsüzlüğümüz içerisindeki gücü keşfedersek işte o zaman gerçekten mutlu olacağız. Bu noktada yeni doğmuş bebekleri örnek almamız mümkün… Nasıl mı? Hepimizin bildiği gibi bebekler ağlamaya başladıklarında o minnacık bedenleriyle bir anda etrafında kim varsa hepsini harekete geçirebilirler. Kocaman insanlar, o el kadar yavrunun istediklerini veya ihtiyaç duyduğu şeyleri yapmak için seferber olurlar. Bebeğin ağlaması; güçsüzlüğünü ilan etmek ve yardım dilenmektir, acizliğini, zayıflığını ortaya koymaktır. Böylece güçlülerin gücünü arkasına alır, bir anda onların kuvveti kendi kuvveti olur. Anne-babası, dedesi-ninesi, artık kim varsa yanında, onlar tarafından ihtiyaçları giderilir, istekleri yerine getirilir. Hem de seve seve… Bu durumda böyle bir güçsüzlükten dolayı şikayet etmek değil ondaki gücü keşfetmek gerekir. Bebekteki acizlik kendisinden kat kat güçlü insanların şefkatini celbeder ve onları kendine hizmetkâr eder. Onların gücü, kendi gücü olur adeta.

Tıpkı o bebek gibi bizim güçsüzlüğümüz ve zayıflığımız da aslında çok büyük bir kuvveti harekete geçirebilir. Hem de eşi benzeri olmayan, en büyük kuvveti…

Ve böylece bir anda olmaz dediklerimiz olur, altında ezildiğimiz ne varsa üstümüzden kalkar ve ruhumuz enkaz mahalliyken bir anda gülistana döner. Nasıl mı? Acizliğimizin farkında olup, onu kudreti ve şefkati sonsuz olan Yüce Yaratıcımıza güzel bir şekilde ifade ederek… Herşeyin dizgininin elinde olduğu Zât’a ihtiyacımızı ve isteklerimizi dua lisanıyla ileterek…

Bunu yaptığımız takdirde bize sıkıntı veren durumlardan kurtulacağımız gibi tam bir mutluluğa da kavuşmuş oluruz. Çünkü iki büyük derdimiz olan sonsuz ihtiyaç ve güçsüzlüğe, sonsuz güç ve zenginlik sahibi olan Allah’tan derman buluruz. Onun gücü adeta bizim gücümüz olur. Böylesi bir gücü içinde hisseden insan artık güçsüzlüğünden şikayet edebilir mi? Etmez ve hatta Rabbiyle arasında oluşan bu bağdan dolayı O’na şükreder ve şöyle dua eder:

Allah’ım! Acizliğimi ve zayıflığımı sana havale ediyorum. Onlardan doğabilecek her türlü sıkıntıdan beni koru ve kurtar. Sen sonsuz güç ve kudret sahibisin. Senin gücün her şeye yeter! Sana sığınmak suretiyle ruhumu, kalbimi, aklımı bu iki duygudan feraha çıkar. Onları sıkıntı olarak görmek yerine saadet kaynağı olarak bulmayı nasip eyle.

Rabbim! İhtiyaçlarımın ve isteklerimin sınırsızlığını sana arz ediyorum. İçimde sınırsız arzular var. Nefsimin bu doymak bilmeyen ihtiyaç ve istek hissinden beni kurtar. Bununla birlikte Sen hazineleri sonsuz olansın. Sen Ğaniyy-i Mutlak’sın. Hazinelerinden bahşetmek suretiyle benim ihtiyaçlarımı gider ve beni hayırlı isteklerime kavuştur. Hiçbir ihtiyacın kalmadığı ve tüm isteklerin karşılığını bulduğu cennetinle beni ödüllendir.

Allah’ım! Peygamberim Hz. Muhammed’in de (s.a.s.) dediği gibi; “Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek ve sana layık kulluk etmek için bana yardım eyle!”[1] (Amin)

 

Dr. Nurdan MENDEŞ

 

[1] Ebû Dâvûd, Vitr, 26

View Comments

Recent Posts

  • Gündem

Uluslararası Ceza Mahkemesi, Netanyahu ve Gallant İçin Yakalama Kararı Çıkardı!

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…

5 saat ago
  • Gündem

KUR’ÂN ARAŞTIRICISIYDI BEL’AM MI OLDU!

Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…

6 saat ago
  • Gündem

YALNIZCA VE SADECE MİLLETİMİZİN ASKERLERİNE MUHTACIZ

Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…

9 saat ago
  • Gündem

İBB Meclisi’nde İstanbul’da Suya Her Ay Zam Yapılacak

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…

10 saat ago
  • Gündem

Marmara’da Lodos: Deniz Ulaşımı Olumsuz Etkilendi

İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…

11 saat ago
  • Makale

Evrensel Bir Kişilik Profili: Ebu Leheb ve Karısı (1)

Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…

11 saat ago