islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4795
EURO
36,4287
ALTIN
2.955,56
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Gümüşhane – Bayburt Konferansları / Genç Kaymakam Vekili

Gümüşhane – Bayburt Konferansları / Genç Kaymakam Vekili
13 Eylül 2023 10:00
A+
A-

Günlük tutmadığımız için muhtemelen 1973-74’lerde gittiğim Gümüşhane-Bayburt konferansını tam olarak hatırlayamıyorum. Ama yeter malzememiz var.

Gümüşhane-Bayburt Yolunda Jeodezi Okuyan Yol Arkadaşım

Kara yoluyla önce Trabzon’a gitmiş, orada MTTB li üniversite öğrencileriyle sohbet etmiştik. Onlar bana refakat etmesi için şu anda adını hatırlayamadığım benim gibi kısa boylu bir arkadaşı vazifelendirmişlerdi. Gümüşhane’ye doğru yola çıktığımızda ona hangi fakülteye gittiğini sorduğumda, Jeodezi demişti. Jeoloji’yi bildik de bu kelimeyi hayatımda ilk kez duyuyordum. Meğer “yeryüzünün ölçümleri ile ilgilenen bilim dalı” imiş.

Gümüşhaneli Gençler Duyuru İçin Araba Bulamamışlar

Gümüşhane’ye gelmeden güzergâhımız üzerindeki Hamsiköy’e uğradık. Sütlacı ile meşhur olan bu köyde yemeğimizi yedik ve köyün adı sanıldığı gibi hamsi ile değil de beş manasına gelen hamse ile ilgiliymiş yani köy beş köyün merkezi konumunda olduğu için bu adı almış.

Gümüşhane konferansımızı beklediğimiz sayının altında bir topluluğa verdik. Meğer MTTB’li gençler çok aramışlar ama konferansın duyurusu için arabasını verecek birini bulamamışlar. Dolayısıyla merkeze yakın mahallelere ve köylere bile gidememişler. 1973-4 lerde kaç bilinçli müslümanda araba vardı ki?

Konferansımızda Çoruh Gibi Coşmak İçin

Gümüşhane’den çıkıp Bayburt’a yöneldik. Gümüşhane’ye ilk defa geldiğim gibi Bayburt’a da ilk defa gitmiş olacaktım. Arka kısmı Çoruh nehrine bakan bir lokantada akşam yemeğini yedik. Nehrin coşkun akışını izlerken

GÜZEL KUL OLMA MÜCADELEM

kendimizi de coşkun bir ruh haliyle konferans vermeye hazırladık. Anadolu’muzda konferanslar genelde belediye salonlarında verilirdi. Bu sebeple salonlar birbirlerine benzerler. Hele hele yarım asır sonra birbirinden ayırt edilmeleri pek zordur. Konuşma mekânımız galiba ikinci kat gibi bir yerdeydi.

Önderimiz Peygamberimizdir” konulu konuşmama başladığımızda salon doluydu. Dinleme arzusu da vardı. O dönemler konferanslar bile halkımız için sosyal aktivite ve kültürel bir etkinlikti.

Konferansa Gelen Genç Adam

Konuşmamıza başladıktan kısa bir süre sonra 27-28 yaşlarında benden de genç gibi görünen kibar bir delikanlı vakarlı bir şekilde içeriye girdi. Bir kenara ilişecekti ama ön sıradakilerin bir kısmı ayağa kalkıp ona yer verdiler. Bu durum dikkatimi çekmişti. Ben konuşmamda Çoruh nehri gibi akar dururken gelen genç adam da pür dikkat dinledi.

Konuşmamı bitirdim. Konferans sonralarında genelde çaylar içilirken dar çerçevede sohbetler yapılırdı. Bu sohbetlerin bir kısmı konferanslardan da verimli olurdu.

Genç Adam Kaymakam Vekili İmiş

Genç adamın kim olduğunu sorup Kaymakam vekili olduğunu öğrendiğimde nasıl mutlu olduğumu anlatamam. Konferansımıza kaymakam vekili geldi diye, inanınız sevinç gözyaşları döktüm. Biz davamıza böylesine sahiptik. Gelişmeleri mutluluğumuz bilirdik.

Bu gibi konferanslarımız bugüne dek sürdü. 74 yaşındayım, davet geldiğinde bugün de gidebilirim.

Allah’ıma hamd ederim, hutbelerim, seminerlerim , konferanslarım radyo-televizyon konuşmalarım ve kitaplarımla yapmam gereken hizmetleri yapmaya çalıştım. Hiç şüphesiz daha fazlasını yapabilirdim. Rabbim kabul buyursun. Hani bir Hadis-i Kudsi’de bildirildiği gibi, kul olarak biz bir adım attık, Rabbimizin yardımı da koşar adımlarla geldi.

Hayallerimizin Ulaşamayacağı Zirvelere Ulaştık da…

Yıllarca süren çalışmalar sonunda Rabbim bize değil kaymakamlık, valilik ve bakanlık yollarını, başbakanlık ve devlet başkanlığı yolarını da açtı. Çalışmaların doğal seyri gereği genç oldukları için konuşmalarımızda bizi takdim eden gençlerimiz zirvelere tırmandı. Hayallerimizin ulaşamayacağı ufuklara başarı bayrakları diktik. Diktik ama İslâm’ı bir hayat düzeni olarak algılayamadığımız için inancımız, bilgimiz, bilincimiz, ahlâkımız ve ihlasımız, makamlarımız ve parasal varlıklarımız gibi gelişemedi.

Verilen nimetlerin geri alınmasından korkarım. Devlet-i ebed – müddet görülen altı asırlık Osmanlı Devleti’nden alınmadı mı? Gerçi biz yolumuzu değiştirmezsek Allah verdiği nimetleri kısmaz ve de değiştirmez, bu Allah’ın va’didir:

Bu gerçek böyledir: Allah bir millete ihsan ettiği nimetleri, refahı, sosyal, siyasî ve ekonomik dengeyi, onlar sahip oldukları ilahî-insanî değerleri, kendilerindeki yüksek hasletleri değiştirmedikçe değiştirmez.

Allah her şeyi işitir, ilmi her şeyi kucaklar.”” (Enfal 8/53)

Bayburt konferansını yalnızca bu hatırlatmaları yapabilmek için yazıyorum. Kaldı ki Hakka çağrı vazifesi bitmez. Üstelik büyük makamlara gelenler, daha fazla uyarı almaya muhtaçtır.

Ah bu ihtiyaç bir bilinebilse, yapılan uyarılara kulaklar açılabilse…

Kandıra Konferansı / Sinemanın Yanışı

Süleymaniye Camii’nde okuduğumuz hutbeler yaşadığımız hayata dokunduğu ve daha önemlisi insan doğasıyla da örtüştüğü için imam hatip neslinden din görevlileri tarafından rağbet görmeye başladı. Bu arada bir hususa dikkat çekmek isterim:

Anadolu’muzda merkez camilerinde okunacak sıra dışı hutbeler ilgi uyandırır, bazen de yasal takibata sebep olur. Olmuştur da. Sayıları az da olsa bazı kardeşlerimiz mağdur olmuşlardır.

Kandıra’dan Konferans Daveti Alışım

Kandıra merkez camilerinden Çarşı Camii İmam-Hatibi ve Din Görevlileri Dernek Başkanı da olan Nihat Seymen kardeş bizim hutbelerimizi okuyan imam-hatiplerdendi. Onun girişimleriyle Kandıra’da konferans vermek üzere davet edildim.

Dışişleri eski bakanlarımızdan merhum Turan Güneş’in de memleketi olan Kandıra’nın merkezini konferans vesilesiyle ilk defa görecektim. İstanbul’dan Anadolu’ya çıkışta, Kocaeli’nden sağa yöneldiğinizde Karamürsel’e sola yöneldiğinizde de Kandıra’ya gidersiniz. Konferans 18 Mayıs 1979 Çarşamba akşamı Kandıra Yelken Sineması salonunda olacaktı.

9 Çocuk Babasıyım

Süleymaniye Camii İmam-Hatipliğimin başlangıç yılı olan 1970’ de dört çocuğum vardı, 1981 de görevimden alınışım sırasında çocuk sayımız sekiz olmuştu…Yedinci kızımız ve dokuzuncu çocuğumuz olan hattatımız Hümeyra 1982 doğumludur.

Biz iki anneden olmak üzere 10 kardeştik, en büyüğümüz de ağabeyim Necati Demircan’dı. İstanbul’da müteahhitlik yapardı. Karamürsel’de deniz görür ve sahile çok yakın olup içinde evi olan büyükçe bir arazi satın almıştı. Kendisi sonraları Karamürsel’de de daireler yapıp satacaktır. Yengem Ayşe Hanım, ben doğmadan ailemize gelin geldiği için beni çocuğu gibi severdi. Misafirperverdi. Ağabeyim de namazlı, oruçlu, yardımsever, merhametli bir insandı. Hocalığımdan ötürü bana saygılıydı. Süleymaniye Camiine beni dinlemeye de gelirdi.

Konferans Bir Çarşamba Günüydü

Kandıra konferansının olacağı Çarşamba günü sabahleyin yola çıkıp Karamürsel’e geldim. Çocukları ağabeyimin evine bırakarak akşam üzeri Kandıra’ya geçtim.

Yazlık sinema dolmuştu.1500- 2000 arası dinleyicimiz vardı. “Niçin İslâm’a Muhtacız” konulu konferansımız kabul gördü. Ben her zaman olduğu gibi yine heyecanlıydım. Halkımız da coşkulu dinledi.

Aziz Peygamberimiz Veda Haclarında sahabilerine “Rabbimizin huzurunda benden de sorgulanacaksınız, nasıl şahitlik edeceksiniz?” diyerek sorar. Onlar da “Ya resûlelellah! Elçilik görevini yaptığına tanıklık ederiz” dediklerinde sağ elini havaya kaldırır ve şehadet parmağını göğe çevirerek üç defa “Şahid ol Yarab,” der.

Ben de Peygamberimizin bu Sünnet’ini yaşatmak için Kandıralılara sordum:

– 18 Mayıs 1979 Çarşamba akşamı burada “Niçin İslâm’a Muhtacız? konulu konferansımla sizlere İslâmî hakikatleri tebliğ ettiğime şahitlik eder misiniz?

Aldığım “Şahitlik ederiz” cevabıyla konferansımı bitirdim.

Konferans Sonrası Olaylar

Konferansımızdan yaklaşık 13 saat sonra Perşembe günü gündüz 12.00 de sinemada yangın çıkar. Belediye Başkanı, sinema sahiplerinden Müfit Yelkencioğlu’nun damadıdır. Ama Belediyenin yangın aracı ve su hortumları arızalı olduğu için Belediye yangına müdahale edemez ve yangın doğal seyri içinde söner. Sinema sahipleri olan Müfit ve İsmet Yelkencioğlu yangını konferansımıza ve Dîn Görevlileri Derneği’ne yamamak isterlerse de halkı provoke edemezler. Ama beni “Laikliğe aykırı konuşma yapmak, Din Görevlileri Derneğini de konuşmaya zemin hazırlamak” iddiasıyla Kandıra Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunurlar. Kandıra Savcısı izinde olduğu için davaya Gölcük Savcısı bakar. Savcı suç unsuru bulunmadığı gerekçesi ile bizimle ile ilgili takipsizlik kararı verir.

Konferans’tan sonra gece Karamürsel’e döndüğüm için benim Perşembe günkü gelişmelerden haberim yoktu. Teklif edilirse Cumayı da Kandıra’da kıldırmak üzere Kandıra üzerinden İstanbul’a dönmek için eşim ve yedi çocuğumla yola koyuldum. Kırmızı Ford bir otomobilim vardı. Onu kullanıyordum.

Cuma vaktine yaklaşık bir saat kala Kandıra’ya geldik. Geldiğimi haber vermek üzere Nihat Kardeşin görevli olduğu Çarşı Camiine doğru giderken yavaşça seyrediyordum. Bir kahve önünden geçerken beni tanıyan gruptan biri öfkeli bir şekilde bana laf attı. Hakaret içerdiğini anlamıştım ama bir anlam da vermediğim için yola devam ettim. Nihat kardeşin görevli olduğu Çarşı Camii’ne gelirken kendisiyle karşılaştık. Bana hocam “Durma Kandıra’dan çık” dedi ve ancak şu kadar bilgi verebildi:

– Hocam! Çarşamba günü akşamı konferans verdiğimiz sinema Perşembe günü yandı. Birileri yangını bizim etkimize/tahrikimize bağlamaya çalışıyor.

Uyarıyı alınca telaşla, daha çok da korkuyla Kandıra’dan çıkış yoluna girdim. Girdim de bu sırada arkamda bir araba belirmez mi ? Takip edildiğim ve muhtemelen bir saldırıya uğrayacağım korkusu beni kuşatıverdi. Araba kullanırken, korku içinde kendimi ve çocuklarımı nasıl koruyabileceğimi düşünmeye başladım. Bir çıkış yolu da bulamıyordum. Takip yaklaşık 10-15 dakika sürdü. İşkenceye dönüşen tam bir korku çekmiştim. Korkuyu yalnız ben değil eşim Lütfiye Hanım, 16 ve 14 yaşlarındaki kızlarım Emine ve Hamdiye ile 12 yaşındaki oğlum Ahmet Misbah da çekmişti. İnsan bir noktadan sonra kendisini feda edebilecek noktaya geliyor ama çocuklarından vazgeçemiyor. Bu tecrübeyi de yaşamış oldum.

Takip, kader planına göre anlamlı bir tesadüf olabileceği gibi güvenlik güçlerince beni ve ailemi koruma amaçlı yapılmış da olabilirdi ama önemli olan benim hissettiklerimdi.

Rabbimiz Kur’an-ı Kerîm’de bizleri korkuyla da deneyebileceğini açıklamıyor mu?:

“Muhakkak ki, ölüm tehlikesiyle, korku ve açlıkla, mal, can ve yiyecek içecek gibi ürünlerin azaltılmasıyla sizi sınayacağız. Ama zorluklara karşı sabredip sebat ve dayanıklılık gösterenlere (dünya ve âhiret armağanlarını) müjdele. Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde: Bizi var eden Allah’tır/varlığımız Allah içindir, sonunda O’na dönecek ve hesaba çekileceğiz’ derler.” (el-Bakara 2/155-6)

Ben bu olayı ilâhi bir deneme olarak değerlendiriyorum. ‘Bizi var eden Allah’tır, sonunda O’na dönecek ve hesaba çekileceğiz’ diyerek ve müjdelenmiş kullar olarak öğrendiklerimizi öğreterek çevremizi uyarıya devam edecek miyiz, yoksa yılgınlık gösterip kabuğumuza çekilecek miyiz?

Kabuğumuza çekilmedik ama ne ölçüde Rabbimizin rızasını kazanabildik bilemiyorum. Ama O, güzel kullarından olmak istediğimizi biliyor. Rabbim istihdam etmekte devam ettiğine göre kereminden lütuflar bekleyebiliriz. O, kullarını seven ve onların ecrini zayi etmeyecek bir Rab değil mi?

Kulluk çizgisinde sabret. Allah işlerini güzelce yapmaya çalışan kullarını ücretini zayi etmez.” (el-Hûd 11/115)

Ha Kandıra Ha Medine

Unutmadan değineyim, bizim Kandıra maceramız aslında yıllarca önce başlamıştı. Baltalimanı’ndaki Oba Restoranımızın inşasında kullanmak üzere terkedilmiş asırlık eski evler almak için Kandıra’nın köylerine gelmiştik. Hayatımın en büyük trafik kazasını da bu gelişimizde Kandıra da yaşadım. Yaşadıklarımla ilgili olarak Hatıratımızın “Oba ile ilgili anılarım” bölümünde bilgi vereceğim.

İşte böyle kardeşler…Kandıra’dan hep üzücü olaylarla döndük ama Kandıra’nın ne günahı var? Ha Kandıra ha Medine? Fark insanlarda.

(DEVAM EDECEK)

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.