Günümüzün zengin Müslümanlarının ekseriyeti, tutum ve davranışları açısından hayatın asıl gayesini unutmuşçasına âdeta bir ahlâkî ve sosyal bunalım içinde ömürlerini tüketmektedir.
Prof. Dr. Ali Seyyar
Günümüzün zengin Müslümanlarının ekseriyeti, tutum ve davranışları açısından hayatın asıl gayesini unutmuşçasına âdeta bir ahlâkî ve sosyal bunalım içinde ömürlerini tüketmektedir. Zenginliğin de bir imtihan sebebi olduğunu unutmuş olan günümüzün zenginlerine belki faydası olur ümidiyle başta hem yoksulluğu, daha sonra ise hem de refahı tatmış olan sahabilerin örnek hasletlerinden bazı kesitler sunmak istiyorum.
Şunu başta belirteyim ki Peygamberimizin (sav) yolundan hiç ayrılmayan sahabiler, helal rızık hususunda çok hassas davranırlardı. Zengin olmalarına rağmen züht ve takvada çok ileri boyutta oldukları için, kazanç teşkil edecek şüpheli meselelerden hep kaçınırlardı. Hukukî ve şer’î konularda ufak bir şüpheye yol açacak vaziyet olursa derhal o işten vazgeçerlerdi. Kâr payı yüksek olsa dahî şüpheli konularda ticarî işler yapmaktan imtina ederlerdi.
Sahabiler, ne pahasına olursa olsun zenginliğin peşinde koşan düşüncesiz insanlar değildi. Haram mala ve hileli kazanca göz dikmedikleri gibi helal kazançlarını haramda hiçbir zaman kullanmadıkları için, hep edep ve güzel ahlâk dairesinde kalmış ve bundan dolayı da Allah’ın rahman sıfatından yararlanabilmiş ve O’nun lütuflarına nail olabilmiştir.
Zengin sahabiler, hayattayken Müslümanlar içinde hem çok, hem de helal mal toplayabilmiştir. Yaşadıkları sürece hem helal yoldan mal biriktirebilmiş, hem de aynı zamanda fakir fukaraya dağıtmakta da örnek davranışlarda bulunmuşlardır. Birçoğu öldüğünde de arkasında hiç de azımsanmayacak bir servet bırakabilmiştir.
Zengin sahabiler, mal biriktirmekte bir sakınca görmüyorlardı. Çünkü en kritik dönemlerde malları, İslâm (cihat) ve muhtaç Müslümanlar için her zaman kullanılmaya hazırdı. Mal ve servet, bu yönüyle Müslümanlar için koruyucu bir kalkandı. Onun için sahabiler, helalinden elde ettikleri dünya malını her ihtimale karşı koruyup artırmışlardır. Sahabiler, malın en hayırlısını istemek suretiyle Sünnete uygun bir yaklaşım sergilemiştir.
Bireysel (mikro) boyutuyla sosyal, “insanî” anlamında algılanacağı gibi, toplumsal (makro) boyutuyla daha çok “topluma yönelik” veya “toplumla ilgili” anlamlarına gelmektedir. Kavramın nominal tanımından yola çıkarsak sosyal, ortak medenî bağları olan iki veya daha fazla kişi arasındaki karşılıklı etkileşimdir. Bilindiği gibi karşılıklı etkileşimin olabilmesi, etkin iletişim ile sağlanabilmektedir. Genelde iletişimden, iki ya da daha çok kişi arasında fikrî açıdan bir yakınlaşma doğmasını sağlayan ve karşılıklı konuşmaya dayalı beşerî münasebet veya diyalog anlaşılmaktadır. Etimolojik olarak sosyal kelimesi, “toplum içinde yaşayan insanların oluşturduğu birlik”, “birlikte yaşama”, “toplumsal”, “insanî bağlar”, “cemiyetle ilgili”, “amme menfaatine uygun”, “hayırseverlik ile ilgili”, “insanî-insancıl” gibi anlamlara gelmektedir.
Zengin sahabilerin sosyal yönlerini, bu çerçevede üç boyutta ele alabiliriz:
1.) İnsanî Münasebetler Açısından Güçlü Olmaları: Zengin sahabiler, kendi dünyalarından (sorunlarından) ziyade başkalarının dertleriyle yakından ilgilenmek istediklerinden dolayı, güçlü bir sosyal diyalog ağına sahip olmuştur. Özellikle belirli bir gâye uğruna yaşayan ümmetin fertlerine yönelik sosyal duyarlılıkları daha da belirgin idi.
2.) Sosyal ve Manevî Statüleri Yüksek Olduğu Halde Mütevazı Olmaları: Varlıklı sahabiler, eriştikleri maddî zenginliklerinin yanında manevî yüceliklerini de her zaman koruyabilmiştir. Cömertliklerinin yanında alçak gönüllü olmalarından dolayı, toplumun en çok sevilen insanları arasında yer almışlardır.
3.) Yüksek Sorumluluk Sahibi Olmaları: Normatif boyutuyla sosyal olmak demek, kişilerin kendilerinin dışında olan insanlara (özellikle muhtaçlara) karşı ahlâkî ve manevî sorumluluk taşımaları anlamına gelmektedir. Sosyal sorumluluk, toplumda yaşayan insanları sevmekle başlar. Bu yönüyle zengin sahabiler, toplumda yaşayan ve özellikle mağdur ve yoksul durumda olan insanlara karşı çok şefkatli ve diğerkâm olduklarını söyleyebiliriz. Nitekim Kur’ân-ı Kerim, başkalarının sosyal haklarını koruyanları şu şekilde övmektedir: “Onlar öyle (yiğit, fedakâr, sosyal) kimselerdir ki, mallarında isteyen ve yoksun olanların haklarını kabul eder (ve onların haklarını bir tarafa) ayırır.” (Meâriç: 70/24-25). Zengin sahabiler, malın emanetçisi olduklarına inanarak, tam da bu âyet doğrultusunda hareket etmiştir.
Kısacası, zengin sahabilerin “beşerî ve toplumsal ilişkileri”, “toplumsal durumları” ve “dinî-manevî değerlere bağlı kalarak sergiledikleri faydalı hizmetleri” takdiri şayan ve örnek alınacak derecededir. Asrı-saadette yaşamış olan Müslümanların, sorumluluk bilinci içinde birbirleriyle sosyal dayanışma ve yardımlaşma içinde bulunmuşlar ise bu, özellikle zengin sahabilerin öncülüğünde ve cömertlikleri sayesinde gerçekleşmiştir.
Sosyal mevki ve maddî durumları ne olursa olsun bütün sahabiler, topluma karşı kendilerini azamî derecede sosyal sorumlu hissederdi. Hem insanî (vicdanî) boyutuyla, hem de toplumsal boyutuyla güzel işler yapma ve hayırda koşma noktasında her birisi, çok azimli idi. Başkalarına hep faydalı olmak isteyen sosyal duyarlı sahabiler, kendi imkânları çerçevesinde hep bu çizgide hareket etmiş ve toplumun en hayırlıları arasında yer almıştır. Sahabilerin sosyal duyarlı olmaları, şüphesiz insanlığın en cömerdi olan Peygamberimizi (sav) örnek almalarından kaynaklanmaktadır.
Peygamberimizin (sav) sosyal içerikli tavsiyeleri de sahabilerin toplumsal sorunlara karşı daha bilinçli olmalarını sağlamıştır. Sadece şu hadis-i şerif bile, sosyal olmanın manevî avantajlarını açıkça göstermektedir: “Kim mümin bir kardeşinin bir ihtiyacını karşılarsa Allah da onun bir ihtiyacını karşılar. Kim Müslüman’ın bir sıkıntısını giderirse Allah da kıyamet gününde onun bir sıkıntısını giderir.” (Buhâri; Mezalim; 3).
Özellikleri varlıklı sahabilerin cömertlikleri, takdiri şayandır. Cömertçe infakta bulundukları için, hem Allah’a, hem de onun mahlûkatına yakın olmuşlardır. Peygamberimiz (sav), cömert davranan insanları Cennete yakın ve Cehennemden uzak olacaklarını şu hadis-i şerifte belirtmiştir: “Cömert, Allah’a yakın, insanlara yakın, cennete yakın; cehenneme uzaktır. Cimri, Allah’a uzak, insanlara uzak, cennete uzak; cehenneme yakındır.” (Tirmizî; Birr; 41).
Bazı sahabiler; cömertliklerini, malın bir kısmını verip bir kısmını da kendilerine bırakarak göstermiştir. Bazıları ise bazen bunun daha da ötesine giderek, çoğunu verip azını kendilerine saklayarak ortaya koyabilmişlerdir. Bazı isâr ruhlu sahabiler ise, daha da ileri giderek cömertliğin en yüksek seviyesine çıkıp başkalarını nefislerini tercih edip bütün malını mülkünü infak edebilmiştir.
Velhâsıl-ı kelâm; Kıyamete kadar gelecek olan Müslüman nesiller için örnek teşkil eden sahabilerin zenginleri de bugünün zengin Müslümanları için bir rehber olmalıdır.