Prof. Dr. Kutluk ÖZGÜVEN
Anayasa Mahkemesi üyesi Prof. Dr. Engin Yıldırım’ın Twitter’daki hesabından çektiği fotoğrafla beraber Anayasa Mahkemesi binasının gece ışıklarının yandığını paylaştı. Bu masum mesajı, halka açık hesabında olduğu için alıntılanmış, Sevilay Yılman ve İsmail Saymaz gibi muhalif ve görevli yazarlar tarafından önemli ve manidar bir mesajmış gibi yeniden yayınlanmış.
Eskiden Genelkurmay’ın ışıkları gece açık olduğunda darbe söylentileri başlardı, ona benzetilmiş. Oysa Anayasa Mahkemesi gece çalışırsa dava dosyalarını inceler, tankları topçu helikopterlerini tasnif etmez. Verdikleri mesaj, Prof. Yıldırım’ın yazmış olduğu bir içeriğe dayanmamakta. Buradan konunun tamamen linç girişimi olduğu ortada.
Gerek Engin Yıldırım gerekse başkan Zühtü Arslan, hükümeti ve içişlerini rahatsız eden tartışmalı bazı kararlar aldıkları için, iktidar da çeşitli kanallardan, önce trollerle, ardından içişleri bakanlığı hesabından, sanki Yıldırım o mesajında darbe çağrısı yapmış ve suçluymuş gibi Anayasa Mahkemesi’ni daha da köşeye sıkıştıran demeçler verdi. Kısaca hükümet de İsmail ve Sevilay’la beraber bir anlamda mesnetsiz bir konuyu önemli meseleymiş gibi ön plana koyma konusunda ortak davrandılar. Demeçler tırmandı ve en sonunda Cumhurbaşkanı bile konu hakkında yorum yapmak durumunda kaldı.
Bu da son dönemde artık gün aşırı gördüğümüz sosyal medya linç girişimlerinin sonuncusu oldu. Bana karşı da Mayıs ayında cümlelerim kesilip biçilip, söylemediğim, hatta cümle sonunda iddia edilenin tam zıddını söylediğim bir konuda linç kampanyası yapılmıştı. Ceza kanunun çiğnendiği konusunda tamamen mesnetsiz bir montaj üzerine, birkaç saat içinde rektörler, milletvekilleri, kendilerini dev aynasında gören muhtelif cüceler, LGBT ve sapıklık savunucuları, konuşmanın aslına bakmaya, arama motoruna bile gitmeye gerek duymadan, akılları sıra ders vermeye kalkışmışlardı. Hatta bazıları sahte savcılık suç duyurusu formları sallayıp sayemde medyada yer bulmuşlardı. Ukalalıkta sınırı aşan bölümü, sırası geldikçe adalet önünde hesap vermekte.
Ancak benim konum üç günde tüketildi. Beni bırakıp hemen ardından Fatih Erbakan’a saldırmışlardı. Gün aşırı benzer bir linç girişimi oluyor. Geçtiğimiz hafta da GATA Başhekim Yardımcısı Dr. Ali Edizer, fikir hakları dahilinde yaptığı bir şahsi iletişimi gerekçe göstererek yasadışı biçimde işinden atıldı. Oysa hocanın mesajı, dindar geçinen erkeklerin eşlerini mağdur edecek, ortada bırakacak şekilde boşanmamaları yolunda bir çağrıydı. Cümle arasında ikinci evlilik yapılmasından bahsetmişti. Bu onun sosyal bir konudaki fikridir, meslekten, insanlıktan ihraç ne demek? Bu tür durumlarda, pek çok Ak Parti destekçisi de milletvekilliği, cumhurbaşkanlığı, referandum oylamalarında bu nedenle mi iktidara destek verdik diye sorabilir.
Engin Yıldırım’ın durumu da benzer. Kendisini 30 yıldır tanıyorum. İkimiz de o dönemde İngiltere Manchester’da lisansüstü çalışmalar için birlikteydik. Engin bol bol kitap okuyan, mülayim, İslami konularda, toplum konularında hassas, ibadetlerini yapan, bildiğim kadarıyla bir tarikatla cemaatle bir ilgisi olmayan efendi, çalışkan, dürüst bir insandı. Pek çok konuda farklı düşünsek de sohbetlerden bildiğim, darbeci değil, milli irade yanlısıydı. Sosyal medyada da takip ediyordum yakın zamanlarda, fotoğraflarını paylaşıyordu. Bu son paylaşımı da bu türden sıradan bir paylaşım. Anayasa Mahkemesi üyesi sosyal medyada paylaşım yapmamalı, mizahi ileti yapmamalı denebilir. O farklı bir konu.
Ama Engin Yıldırım hakikaten darbe mesajı vermiş çarpıtmasını onun daha önce aldığı kararlardan dolayı bu yolu kullanmamak lazım. Prof. Dr. Engin Yıldırım düşünceleriyle iktidara yakın olduğu, bu nedenle Anayasa Mahkemesi üyeliğine atandığı, ama üye olduktan sonra iktidarı rahatsız edecek şekilde bazı hukuki yargılarda bulunduğu, bunun doğru olmadığı iddia edilebilir. Bu da farklı bir konudur.
Ama ona ders vermek için sosyal medya linç kampanyaları desteklendiğinde, yargı ve adalet tamamen sosyal medya tarafından yönetiliyor hale gelmektedir. Sosyal medya da sonuçta Amerika’da NSA ve CIA gibi örgütlerinin denetimindeki şirketlerin tekelinde olduğu için, algoritmalar sayesinde sapıklık yanlısı kişi ve mesajların avantajı olduğu için, uzun vadede bütün Türkiye’nin denetiminin dünya elitlerine terk edilmesi anlamına gelir. Engin Yıldırım’ın, bir Anayasa Mahkemesi üyesinin, akla, mantığa aykırı zorlama çıkarımlar vasıtasıyla linç edilmesi ve harcanması Sevilayları, İsmaillleri, Batıyataparları, Bilderbergcileri, çeşitli Şeytani unsurları mutlu eder.
Bizi ise daha da zayıflatır. Bu nedenle Sosyal Medya yoluyla yargılamayı bırakalım, yargı da Sosyal Medyayı bıraksın.
Prof. Dr. Kutluk ÖZGÜVEN