Artık Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi’ne biz dayanıyoruz ve diyoruz ki: Avrupa bizzat kendisinin yürürlüğe koyduğu ve bugüne kadar Türkiye’nin başına sopa gibi indirdiği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni yine kendisi ihlal etmiştir.
Geçen haftaki yazımızda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden biraz bahsetmiştik. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa ülkelerinin taraf olduğu ve insan hakları bağlamında taraf olan tüm devletlerin iç hukuk mevzuatından daha üst bir normdur. Bu sözleşmede düzenlenen insan haklarına her devlet riayet etmek mecburiyetindedir. Bu sözleşmeye taraf olan bir devlet, ister kendi vatandaşına karşı, isterse kendi vatandaşı olmayan bir insana karşı insan haklarına aykırı bir fiil ya da muamelede bulunur ise bu muameleye maruz kalan kişi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne müracaat edip, devleti tazminata mahkum ettirebilir.
Türkiye’nin de taraf olduğu bu sözleşmeden dolayı özellikle Devletimizin hassas olduğu hususlarda çok mahkumiyet kararları çıkmıştır. Örneğin Türkiye, 1974 Kıbrıs barış Harekatı ile Adadaki soydaşlarımızın hukukunu korumak adına, uluslar arası garantörlük hakkını kullanarak Adaya asker çıkarttı, soydaşlarımıza can güvenliği, yaşam hakkı ve mülkiyet hakkı sağladı.
Bugün Batının Irak ve Suriye’de sağlıyorum dediği, fakat bir türlü beceremediği huzuru biz bu Harekât ile Kıbrıs’ta sağladık. Ama buna rağmen Kıbrıslı bir Rum olan Luisidu’nun Türkiye’ye karşı açtığı davada AİHM 10 Mayıs 2001 tarihli kararı ile Türkiye’nin Adaya asker çıkartmakla Luisudu isimli Rum vatandaşının mülkiyet hakkını ihlal ettiğinden bahisle Devletimizi tazminata mahkum etti.
Bunun gibi PKK ile mücadelede gerek bölgede yaşayan insanların zarar görmemesi için ve gerekse terörle mücadelenin etkinliğinin artırılması için yapılan operasyonlardan dolayı, PKK’nın avukatları tarafından yönlendirilerek açılan davalarda Devletimiz aleyhine bir çok tazminat davasını kabul etti. Hatta öyle ki, on binlerce kişinin katili olan terörist başı lehine bile tazminata karar verdi. 1998 senesinde İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde başörtüsü gerekçe gösterilerek okutulmayan Leyla Şahin’in davasını ise “başörtüsü yasaklanabilir” gerekçesi ile reddetti. Bunun gibi, Avrupa’nın karakterini ve çifte standartlı uygulamalarını ortaya koyan yüzlerce AİHM kararı var, bunların hepsini burada saymak mümkün değil.
Fakat artık sıra bizde. Artık Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi’ne biz dayanıyoruz ve diyoruz ki: Avrupa bizzat kendisinin yürürlüğe koyduğu ve bugüne kadar Türkiye’nin başına sopa gibi indirdiği Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni yine kendisi ihlal etmiştir. Nasıl mı?
İşte İhlaller
• Sözleşmen 9. maddesinde düşünce, vicdan ve din özgürlüğü düzenlenmiştir. Fakat gurbetçi kardeşlerimiz gelip kendilerine referandumu anlatacak Bakanların düşüncesinden mahrum bırakılmıştır.
• Sözleşmenin 10. maddesinde ifade özgürlüğüne yer verilmiş olmasına rağmen toplanmalarına izin verilmeyerek bu özgürlükleri kısıtlanmıştır.
• Sözleşmenin 11. maddesinde düzenlenen toplantı hürriyeti de ihlal edilmiştir.
• Sözleşmenin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağı da çiğnenmiştir. Zira yasakçı olan bu Avrupa devletleri Avrupa’daki herhangi bir ülkeye gidip kendileri bir seçim kampanyası yürütebilmektedir. Bunun da ötesinde Türkiye’den ülkelerine gelen ve hayır propagandası yapan gruplara izin vermişlerdir. Bu çifte standart, tartışmasız ayırımcılıktır ve Sözleşmenin 14. maddesini ihlaldir.
Çağrımız
Ey Avrupa’da yaşayan gurbetçi kardeşlerimiz! Şimdi sıra bizde. Bugüne kadar Sözleşmeyi Türkiye’nin kafasına sopa gibi vuran Avrupa’nın kafasına biz bugün aynı sopa ile vuracağız. Tüm gurbetçilerimizi toplantıları yasaklayan Avrupa Devletlerine karşı AİHM’de dava açmaya davet ediyoruz. Ya AİHM hukuka riayet edip bu Avrupa Devletlerini sözleşmeyi ihlalden mahkum eder, ya da Avrupa’nın gerçek yüzünü ortaya koyan bir karar daha verir.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi