Cimer Asılsız Şikâyetlerin Merkezi mi Oldu?
Prof. Dr. Sefa Saygılı, Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER) ile ilgili olarak “Kişileri çok kolay ve zahmetsiz asılsız şikâyet ve ihbarlarla özendiriyor” dedi. “Halkımız Yargılanıyor” başlığı ile yayımlanan yazısının bir bölüm şöyle: “Aileyi, komşuluğu, arkadaşlığı bitiriyor. Maalesef toplumumuz çözülmekte ve suç oranlarında gözle görülür artışlar yaşanmaktadır.”
Güven Ortamı Sarsıldığında Şikâyetler de Artar
Bir toplumda bir insanın kendini güven içinde olduğunu hissetmesi, hem onu mutlu eder, hem de bu bireysel duygu sayesinde toplumsal ilişkiler sağlıklı ve bereketli gelişir. Bir kişinin, kendisinden zarar gelmeyeceğine ve emanete hıyanet etmeyeceğine dair çevresinin güvenini kazanmış olması da toplumsal barışa önemli katkı sağlar. Güven ortamı oluşturma gereği, başkalarına ve özellikle kendimize yakın olan akrabalarımıza ve komşularımıza inanma arzusunu çağrıştıran fıtrî bir ihtiyaçtır.
Bu yönleriyle güven, içtenlik, samimiyet, sahicilik, doğruluk, tutarlılık, dürüstlük, fazilet ve şahsiyet, yani güzel ahlâka ait bütün tutum ve davranışları ihtiva etmektedir. O halde güven, nötr bir karakter özelliği taşımamaktadır ve sadece kültürel bir kalıp, sadece şahsî bir “doğru hüküm verme” meselesi değildir. Düşünmeden uygulanan bir alışkanlık da değildir, şuurlu ve sürekli bir tutarlıktır, yani sahici bir itimat zenginliğidir. Kısacası güven ortamı varsa, o toplum, sosyal sermaye yönüyle de zengin bir toplumdur. Peki neden bendeniz konuya güven (ortamı) ile girmiş olabilirim?
Çünkü haberin konusu CİMER’e yapılan ihbarlardır. 2108 yılında CİMER’e 3,5 milyona yakın başvuru yapılmış ve bunların ekseriyeti de şikâyetlerden oluştuğu iddia edilmektedir. Bu haber doğru ise hakikaten toplumsal ilişkilerin de bozulduğunun bir işaretidir. Çünkü ihbarların önemli bir kesimi asılsız şikâyetlerden meydana geliyorsa bu durum, o toplumda güven ortamının da kaybolduğunun bir göstergesidir. Aile, komşuluk ve insan ilişkilerinde güvensizlik başlayınca dostluk, samimiyet kaybolur, kutuplaşma ve marjinalleştirmeler ile birlikte toplumsal enerji de bitme noktasına gelir.
Asılsız Şikâyetlere (İftiralara) Yol Açan Güvensizlik Ortamının Sebebi Nedir?
Güvensizlik (Adem-i İtimat), kişilerin kötü düşünceli, art niyetli davrandığına ve(ya) herhangi bir menfî örgüt üyesi olduğuna dair insanın içine giren bir vesvese ve şüphedir. Güvensizlik, güvenin tam karşıtı olmaktan çok, onun “öteki yüzü”dür. Tıpkı bir paranın öteki yüzü gibi, bir yüzün olabilmesi için öteki yüzün de olması gerekmektedir. Güvensizliğin belirtileri, genelde hızlı ve radikal değişimlere veya olağanüstü hâl ve şartlara bağlı tedirginlikler, korkular ve endişelerdir.
Türkiye bağlamında son yıllarda oluşan güvensizlik ortamının başlıca sebebi 15 Temmuz melun darbe girişimi olmuştur. Bu darbe teşebbüsü, daha önce birbirlerine “güven” duyan en az iki kesim (hükümet ve ‘cemaat’) arasındaki bağların samimiyete değil de daha çok menfaat ilişkilerine bağlı olduğu anlaşılmış oldu. Darbe teşebbüsü başarılı olmadı ama OHAL’ın ilan edilmesi ile birlikte hükümet yetkililerin darbeden baş sorumlusu ve hatta tek sorumlu olarak gösterilen FETÖ ile iltisaklı olabilecek şüpheli kişiler hakkında ilgili mercilere ihbar edilmesi yönündeki telkinleri, ihbar furyasına yol açmıştır.
Daha sonradan anlaşıldı ki ihbarda bulunan birçok vatandaş, bunu şahsî nefret ve düşmanlığından dolayı yapmıştır. Gözaltına alınan ve hatta tutuklanan birçok masum insan, sırf bu yüzden dolayı zulme uğramış ve ciddî mağduriyetler yaşamıştır. Daha sonra yayınlanan bir Başbakanlık Genelgesi ile isimsiz, imzasız ve adressiz ihbarların dikkate alınmayacağı yönünde güvensizlik ortamını oluşturacak asılsız ihbarları (iftiraları) önlemeye yönelik girişim oldu ise de bu toplumsal barışın yeniden teminine yönelik katkısı olmamıştır. Çünkü ahlâkî ve manevî erozyona bağlı olarak zaten bozulmuş olan toplumsal ilişkiler, karşılıklı ihbarlarla iyice bozulmuş oldu.
Görüldüğü üzere bir devlet ve(ya) bir hükümet, toplumsal ilişkileri oluşturan sosyolojik unsurları dikkat alarak, güvensizlik ortamını sadece hukuk çerçevesinde değil, sosyal politikalarla da yani akıllı ve duyarlı girişimlerle de giderebilir ve birbirilerine güvenen sosyal dayanışma toplumu oluşturabilir. Ancak tam tersine dış düşman algısına benzer bir şekilde “iç düşman” atmosferi de oluşturulur ve zararlı görülen bir yapının üst kesiminde bilinçli olarak yer alan darbeci örgüt elemanlarına (ihanet kesimi) yönelik kanunî işlemlerin yanında alt kesimde bulunan mütedeyyin (ibadet kesimi) insanlara da “suçlu” muamelesi yapılırsa o zaman toplumsal kaosun müsebbibi bizzat devlet/hükümet olur.
Ezcümle
Bizim en acil ihtiyacımız yeniden toplumsal barışı ve güven ortamını tesis etmektir. Yoksa vatandaşlarımız arasında husumet, nefret, şüphe artarak devam eder ve karşılıklı olarak suçlamalar gündemden çıkmaz. Halbuki biraz uzlaşma kültürü, biraz anlayış, biraz hoşgörü, biraz sabır, biraz sempati, biraz empati ile toplumsal bazda sosyal barış temin edilebilir. Ancak bunun için de hükümet üyeleri ve idareciler örnek olmalıdır.
Balık baştan koktuğuna göre baştakilerimiz bu ahlâkî ve manevî olduğu kadar sosyal ilkeleri hem günlük siyaset hayatında, hem de özel yaşamlarında uyguladıklarında toplumun üyeleri de bu güzel atmosferin etkisi altında kalarak, insanî ilişkilerini gözden geçirme fırsatı bulabilecektir. Ya ideal bir toplum, sapmış olan idarecilere çeki düzen verecek, ya da Hak yolunda olan idareciler bozulmuş topluma örnek olup fertlerin ahlâkî gelişimine katkıda bulunacaktır.
Bunun dışında kısadan başka bir formül benim şimdilik aklıma gelmedi. İsterseniz siz de ‘güven toplumu nasıl oluşturabilir?’ konusunda kafa yorabilirsiniz ve bu sorunun çözümüne katkıda bulunabilirsiniz. Bir başlangıç olarak aşağıdaki hadisten yola çıkarak, ilk başta kendimizden başlayabiliriz:
“Kişinin kalbinde iman ve küfür bir arada olmaz. Güvenirlik ve hainlik de bir arada bulunmaz.” (Müsned; III: 349).
Gelin, karşılıklı olarak suçlamalarda ve şikâyetlerde bulunmak, birbirimizi ihbar etmek yerine imanî/nefsanî konumumuzu gözden geçirelim ve toplumsal güven ortamının tesisi içi, ilk önce kendimiz ahlâklı ve güvenilir olalım.
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi