Müslümanların ömürlerinde bir kez de olsa yapmaları gereken ibadettir hac… Üzerinde pek fazla durulmaz! Ancak menkıbelere konu edinilir. Hâlbuki hac ibadeti kişisel ve tek başına yaşanabilecek çok güçlü bir duygu durum deneyimidir. Yani bir Müslüman hacca gittiğinde ilk yaptığı şey; evini terk etmektir. Sonra ülkesini terk ediyor. En yakınlarından en uzaklarına kadar bütün tanıdıkları ile helalleşiyor ve öyle yola çıkıyor. Sadece eşini dostunu geride bırakmıyor, varsa ticaretini ve sosyal yaşamını da geride bırakıyor. Tabiri caizse sıfırdan ve tamamen eylemi kulluk olan bir deneyime katılıyor.
Hac ibadetinin kişisel tecrübede var olması gereken kıymeti tartışma dışıdır. Hac, Bedensel ve mali bir ibadet olduğu kadar ruhsal bir kulluğu da taşımaktadır. Bu dinin en temel özelliği olan peygamberin makamını, yaşadığı yerleri, namaz kıldığı mescitleri, sosyal hayatını geçirdiği toprakları, dinlendiği bahçeleri ve savaştığı yerleri, Mekke’den çıkarken sığındığı mağarayı, uzlete çekildiği mağarayı geziyor. Yaşadığı sıkıntıları, sevinçleri ve hüzünleri, acıları paylaşıyor olması gerekli. Bütün bunlar ise ruhen hissedilecek şeylerdir.
Tevhidin ne olduğunu en güzel idrak ettiren durum; insanların Medine’den Mekke’ye doğru ihramlarını giydikleri zaman hissedebilecekleridir. Orada artık kendi cüzdanından tutun nüfus hüviyetine kadar elbisesinden tutunda her şeyini geride bırakıyor. Bu geride bırakma bir tek şartladır: ki o da ilahi rızaya ve emre ittiba içindir. İşte tevhit en güzel biçimi ile bu şekilde öğrenilebilir, tecrübeye konu edinebilir ve yaşanabilir, ruhsal bir deneyime tabi olabilir.
İnsanın sahip olduğu her şeyi geride bırakması, onlardan arınarak sadece Allah’a yönelik bir istikamet ile ilahi rızaya yönelmesi, bir Müslüman’ın yaşayabileceği önemli bir dindarlık tecrübesidir. Oradaki haller, ibadetler, zamanın ibadete ayarlı oluşu, herhangi bir başka meşguliyetin olmaması, kişide sürekli bir kulluk şuurunun oluşumunu beslemektedir. Kâbe’de Allah’ın misafiri oluşu, sürekli orada tavaf yaparak ruhunu arındırması, benzer duyguları yaşayan insanların içinde gününü geçirmesi, onlarla güzel sohbetler etmesi, çok farklı dil, renk ve görüşten kişilerle birlikte olması unutulmaz bir tecrübeye dönüşür. Kurban kesmek ise hac ibadetinin temelini oluşturur. Böylece her şeyi geride bırakan Müslüman kendisini de kurban ederek sadece Allah’a olan teslimiyeti ile baş başa kalır. Bir insanın kendisinden de vazgeçtiği an kurban kesme anıdır. Orada artık kendi varlığı karşılığında bir canı hediye eder. Bu duygunun tecrübe olarak kişide meydana getireceği olumlu hali düşünmek yeterlidir.
Hac ve kurban ameli, kişisel olduğu kadar kişinin rüştüne ermesi anlamında da önemli bir ibadettir. Kulluğu bu düzeyde yaşamak bir kereye mahsus olsa bile tecrübe edilişi ile birlikte uzun süre bu halin etkisi devam etmektedir. İster umre, ister hac ibadetini yerine getiren kişilerin ruh halleri döndükten sonra da devam etmektedir uzunca bir süre… Bu hali hep yaşamak isteyenler ise en küçük bir fırsat bulduğunda umre ziyaretine gitmektedir. Örnekleri etrafımızda bolca bulunmaktadır.
Bütün ibadetlerin kişide meydana getireceği kulluk tecrübesi üzerinden rüştüne ermesi ve şuur üzerinden kulluğunu yerine getirirken ilahi inayeti hep hatırda tutarak istikametini sağlam tutması olgunlaşmasına vesile olur. İşte hac ve kurban bu istikameti tutturmada en önemli amillerdendir. Kişi tam olarak haccı ifa etse ve kurbanını şuur ile kesse bu tecrübe ona hayatı boyunca anlam kazandıracaktır. Her ibadetin zevkini elde edecek ve böylece ibadet ettiğinin şuurunu zevkle süsleyecektir. Bir şeyi zevk ile yapmanın keyfi ve insana kazandırdığı tecrübe hali göz ardı edilmemesi gerekeni işaret eder.
Meselenin sosyal boyutu da kişisel boyutu kadar önemlidir. Hem hac ibadetinde aynı duyguları yoğun yaşayan bir topluluk ile sürekli birlikte olmak ve onların içinde yaşamak önemli bir deneyimdir. Aynı şekilde kurban keserek fukara ve miskinlere dağıtılması önemli bir halin inşasına yarar. Böylece sadece kendisi her şeyinden vazgeçmemiş kendisi gibi her şeyinden vazgeçen binler, yüzbinler, milyonların varlığı ayrı bir değere sahiptir. Bu duygu durumu doğru kavrandığı zaman kişide çok temel bir olgunlaşma sağlar, özgüven inşa eder ve tam bir teslimiyet ile Allah’a yönelmeyi mümkün kılar.
Bir insanın elinde yeterli imkânı varsa ve kudreti yetiyorsa bu yolculuğa hemen çıkması kendi menfaatinedir. Burada da kurban keserek ihtiyaç sahiplerine yedirmesi ona güzel haller yaşatır. Meselenin özü; insan tecrübe ettiği şeyin kendisi olur. İbadetler ve kulluğun tecrübesine sahip olduğu zaman kişi, o hali içselleştirir ve kendisi ibadet ve kulluğun temsiliyetini kesbeder…
Ne mutlu kulluğunun ve ibadetinin temsiliyetini kesbeden kullardan olabilenlere…
Abdulaziz Tantik