Ülkemiz de Osmanlı’nın son yılları ve Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan bir takım siyasi olaylar ve olaylara konu şahsiyetler üzerinden toplum olarak ayrışmayı ısrarla sürdürmekteyiz.
Toplumu ayrıştıran olaylardan birisi de İstiklal Mahkemesi tarafından bir takım gerekçelerle savcının dahi hafif bir ceza istemesine rağmen idam edilen İskilip Mehmet Atıf Hoca‘nın, ittihatcı damardan beslenen kesimlerce “Hain” olarak iddia edilmesinde ki savunmalar; Atıf Hoca’nın haksız ve hukuka aykırı bir şekilde idam edildiğinde ısrarcı olan dindar maneviyatçı kesimleri üzmekte olup asla kabul edilmemesine rağmen taraflar arasında ki asabiyetin şiddetinin artmasına neden olmaktadır. Halbuki meşruiyetinin bile tartışıldığı İstiklal Mahkemelerinin vermiş olduğu kararların hukukla, adaletle yakından uzaktan alakasının bulunmadığı bir çok otorite tarafından ifade edilmektedir. Böyle bir mahkemenin verdiği kararların asla evrensel hukuk ilkelerine uygun olmadığı, ilmi çevreler tarafından söylenegelen bir gerçektir. Yani İstiklal Mahkemelerin verdiği kararlar hukuki olmaktan daha çok siyasi verilmiş kararlar olduğunu kimse inkar edemez. Bu açıdan İskilipli Atıf Hoca’nın idamı da tam anlamıyla bir siyasi karardan ibarettir.
İskilipli Atıf Hoca Üniversite Hocalığı yanı sıra siyaset adamı kimliği de vardı. Osmanlı zamanın da Meclis-i Mebusan yıllarında Çorum’dan aday olmak için, siyasi çalışmalar yürütmüş ancak bir takım entrikalarla diskalifiye edilerek o gün ki otorite tarafından sürgün edilmiş siyasetten uzaklaştırılmıştır.
İskilipli Atıf Osmanlı döneminde de Cumhuriyet döneminde de dindar kişiliği ve İslam’a vukufiyeti ile siyaset yapabilecek vizyona sahip, devlet idari yapısının şekillenmesine katkı sunacak birikim sahibi aksiyon adamı bir kişiliğe sahipti. Ecnebilerin bile görüşlerine başvurduğu devlet idari yapılarıyla ilgili akademik kariyeri vardı. Uyduruk hukuk dışı gerekçelerle o günkü batı hayranı ittihatçı zihniyetin temsilcileri tarafından kurulan siyasi mahkemece göstermelik yargılama ile idam edilmesinin asıl amacı; Kendisi gibi dindar siyasetçilerin Cumhuriyet döneminde siyaset yapmalarını engellemek için gözdağı vermektir.
Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamında, Turgut Özal’ın zehirlenmesinde, prof. Erbakan’ın iktidar olmasının sürekli çeşitli yöntemlerle engellenmesinde, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan‘ın yirmi yıllık iktidar döneminde; Feto, 15-25 Aralık operasyonu, gezi olayları, 15 Temmuz kalkışması ve bir çok ekonomik darbeler, aynı damardan beslenen zihniyetin tezahürüdür. Maalesef tarihi süreçte süregelen ve günümüzde de halen ittihatçı zihniyet müntesipleri tarafından ellerine geçirdikleri devlet gücünü kullanmak suretiyle şahsımın da tarafında yer aldığı maneviyatçı dindar zihniyet müntesiplerinin siyasi liderlerini idam dahil suikast, tehdit, şantaj ve politik entrikalarla bertaraf edilmiştir ve edilmeye de devam edeceğe benzemektedir.
Halbuki Devlet bile on iki sene sonra; İstiklal Mahkemesi üyeleri Üç Ali’lerin acımasız ve hukuk garabeti kararları nedeniyle İskilipli Atıf Hoca gibi bir çok masuma yapılan zulümden dolayı vicdan azabı çekmiş olmalı ki istisnasız İstiklal mahkemelerinin gazabına uğramış tüm vatandaşları kapsayacak şekilde af çıkarmış olmasına rağmen bugün Ümit Özdağ gibi bazı milliyetçi kesim ve CHP zihniyetinin geneli maalesef hala dindar maneviyatçı kesimi tehdit etmekten vazgeçemedikleri açıkça gözlenmektedir. Bu da göstermektedir ki ; Ellerine fırsat geçse, daha şedit bir şekilde insanları vatan hainliği ile yargılayıp idam etmekten çekinmeyeceklerdir.
İskilipli Atıf Hocaya ve O’nu anma toplantılarına katılanlara hain gözüyle bakmaya ısrarla devam edenlere söylemek lazımdır ki; Şayet hain aramak istiyorlarsa Osmanlı’nın son elli yılı dahil bugüne kadar ki süreçte batılılaşma sevdasının peşine düşenlere bakmalıdırlar. Yok eğer evrensel hukuk kuralları çerçevesinde insan hak ve özgürlüklerinde anlaşmak ve buluşmak istiyorsak öncelikle bu yapılan hukuk dışı zulümleri kabul etmeleri gerekmektedir.