islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5031
EURO
36,4292
ALTIN
2.955,81
BIST
9.302,94
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

Hak ve Hakikat, Bazı İnsanlara Tahsisli midir?

Hak ve Hakikat, Bazı İnsanlara Tahsisli midir?
26 Aralık 2022 10:05
A+
A-

Hak ve hakikat, değerlerle bağlantılı bir hadisedir. Değerler, insan ve toplumların inançları doğrultusunda şekillendiği için, hak ve hakikatin din ile bağlantısı, yerli ve yabancı sosyal bilimcilerin dile getirdiği bir konudur.

Hak ve Hakikat’e hakim olma çabası:

Hak ve hakikati, dinin dışında bir ülkeye, ırka veya bir grubu bağladığımızda; o değerin ister istemez birilerin emrine girmesi veya menfaatlere alet edilme ihtimali kuvvetlidir. Çünkü, değerlerin varlığı, belli bir toplum veya medeniyetin aynı kural ve anlayış içerisinde hareket edebilmesini sağlamak içindir.

Tarih boyunca çeşitli otoriteler, krallar veya doktrinler; insanın değerler sistemine alternatif kural ve sistemler koymak suretiyle, toplumun iç dünyasına dayalı prensipler üzerinde birleşmelerini engelleyerek kendilerine tabi olunmasını arzu etmişlerdir. Sadece ilahi dinlerin peygamberleri, bu ayırımcı ve menfaate dayalı iktidarların dışında, “değerlere dayalı sistemler”i savunmuş ve onların toplumu bir araya getiren kurallarını hakim kılmaya çalışmışlardır.

Sistemlere sosyal nitelik kazandıran özellik, toplumun herhangi bir baskı ve yönlendirme olmaksızın, kendilerine yüce ideallere taşıyacak bir yaşama felsefesini benimsemeleri ve onu hayatlarında gerçekleştirebilmeleridir.

Günümüz toplumları, din ve ahlak merkezli olmak yerine; siyaset ve iktisat merkezli bir nitelik taşımaktadır. Batı’da Aydınlanma döneminden beri hakikat; sadece otorite ve menfaat merkezli doktrinlere bağlı olarak gerçekleşmiş; hakikat değeri, kendi değer ve kuralları ile toplumlar üzerinde etkin olamamıştır.

Günümüzde hak ve hakikati sahiplenme:

Hakikat; bir ölçü değil, bir araç haline geldiğinde, o değerin hayatı ve olayları değerlendirme imkanı kalmaz ve kendi kurallarını gerçekleştirme rolünden uzaklaşır. Bu yüzden, çeşitli güç merkezleri, hakikati kendilerine has kılmak suretiyle; onun üzerinde kendi fikir ve politikalarını toplumlara sunmak durumunda kalmışlardır. Bu durumda, son derece tehlikeli ve insanlığı yanıltan bir yöneliş olarak, gerçek değerlerden uzaklaşılmaktadır.

Böyle bir metot ve yaklaşımla, hakikat değerleri sadece dile getirip; fakat, hakikatte kişi ve grupların  kendi fikir ve politikalarına bir kalkan olarak kullanılmaktadır. Çünkü toplumlar, iyi ve dürüst yöneticilere sahip olmak istemektedirler. Dolayısıyla, toplumlara en uygun hitap tarzı da, toplumların ideal olarak kabul ettikleri değerleri dile getirerek, onlara yaklaşmak ve onları kendi çekim merkezine yöneltmek olmaktadır.

Hakikat değeri, eğer ilahi bir dine bağlı kurallar toplamı ise; onun varlığı, sadece “söylem olarak değil; eylem olarak” gerçekleşme noktasına ulaşmalıdır. Burada da, hakikat değeri’nin herhangi bir kurum, siyaset veya kişisel bir anlayış adına dillendirmesi ile değil; politika ve tutumların, hakikat değerine ne kadar uygun olup olmadığının tespitiyle mümkün olmaktadır. Bunun mümkün olmadığı durumlarda, tutum ve kararlar, değişmeğe mahkum söylemlere dayanarak, hedefine varmamaktadır.

Medeniyet ve toplumumuzda, dini ve ahlaki değerlerin, siyaset ve kişilere dayalı olarak dile getirilmesi, inançlı kitleye, söylenilen sözlerin veya yapılan işlerin bu değerler doğrultusunda yapılacağı izlenimini vermektedir ki, bu tavır; ahlaki olmayan  bir  tutumu ortaya çıkarmaktadır. Sonuç olarak, hak ve hakikatı; onların dayandığı kitabi  bilgi ve tarihi tecrübelere dayalı bir gerçek olarak anlamadıkça, ona sahip olamama tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliriz.

Prof. Dr. Sami Şener

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.